2004 yılından beri de Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Nuri Ersoy hocamız Melih Balu ve Boğaziçi üniversitesindeki son gelişmelere dair sorularımıza cevap verdi.
-Prof. Dr. Nuri Ersoy; “Tüm bu olumsuzluklara rağmen, bir yandan üniversitemizde akademik standartların düşmemesi için çaba göstereceğiz, hem eğitim ve araştırmalarımıza devam edeceğiz, hem de bir yandan meşru sınırlar içinde kalarak demokratik yollardan tepkilerimizi her zeminde dile getireceğiz. Üniversitemizde ve ülkemizde yükseköğretimde demokratik ve liyakate dayalı bir yönetişim modelinin hayata geçmesi için de mücadele vereceğiz. İşimiz çok zor, giderek de daha zorlaşıyor.
-Sayın Bulu’nun demeçlerinde Boğaziçi’ni çok sevdiğini dile getirdiğine şahit oluyoruz. Bu kurumu bu kadar seviyorsa, onun için yapacağı en faydalı şey bir an önce istifa etmesidir,” dedi.
Ekonomik ve siyasal baskıların en fazla olduğu bir yılı geride bıraktık. 2021 yılına umutlarla girmek isterken ve gündem pandemi ve aşı iken, birden Boğaziçi Üniversitesi gündem oldu. “Kayyum Rektör” olarak atanan Melih Bulu ile beraber üniversiteler hareketlendi.
–150 yıllık bir geçmişi ve birikimi olan Boğaziçi üniversitesine, Kayyuma ve atanan Rektör Bulu’ya dair ne söylemek istersiniz?
-Melih Bulu’yu üniversitede çok az kişi tanıyor, ben de kanal kanal dolaştığı televizyon programları sayesinde tanıdım. Kendisini üniversite kamuoyundan önce medyaya ya da medya aracılığıyla tanıtmaya ve savunmaya çalışması zaten yapılan atamanın ne kadar sakıncalı oluğunu gösteriyor. Bu üniversite ile istişare içinde yapılan bir atama değil. Üniversite bileşenleri kendisinin üniversite ile ilgili vizyonunu ancak medyadan öğreniyor. Bu vizyonun üniversitenin 2012 yılında uzun tartışmalar sonunda Senatosu tarafından karar altına alınan ilkelerine ne kadar uzak olduğunu görünce de şok yaşıyoruz.
-Son birkaç gündür öğrencilerin gösterdiği bu demokratik tepkide üniversitenizin kültürel geçmişinin ve demokratik, bilimsel etkinin payı nedir?
-Boğaziçi Üniversitesi Türkiye’nin seçkin kurumlarından birisi ve her ne kadar Türkiye’nin son yıllardaki kötüye gidişinden etkilense de bilimsel açıdan ve demokratik kültür açısından kendisini iyi kötü korumayı becerebilen kurumlarından birisi. Bu nedenle tepkisinde çok haklı ve gösterilen tepkilerin meşruiyeti de bu güçlü konumundan kaynaklanıyor. Boğaziçi Üniversitesi seçkin bir kurum ama seçkinci bir kurum değil, buraya Türkiye’nin her yerinde toplumun her kesiminden en başarılı öğrenciler ve akademisyenler geliyor ve bu kadar emek verdikleri bir kuruma bu şekilde tepeden atama ile bir rektör tayin edilmesine ve bu atamanın yol açabileceği kalitesizleşmeye tepki gösteriyor.
-Öğrencilerinizin bu haklı ve demokratik mücadelelerine dair siz öğretim üyelerinin ve öğretim görevlilerinin tavrı ne oldu, Bulu’yu siz de “kayyım rektör” olarak görüyor musunuz? Bundan sonra nasıl bir yol izleyeceksiniz?
-Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin tepkileri çok haklı ve ortak bir noktada buluşuyor. Tepkilerin kökeninde Boğaziçi Üniversitesinin siyasi iktidarın güdümüne gireceği, sıradanlaşacağı, liyakat ölçütlerinin erozyona uğrayacağı ve bilimsel üretkenliğini kaybedeceği kaygısı var. Bu kaygıların temelinde de Türkiye’de son yıllarda yapılan üst düzey atamaların çoğunda liyakatten ziyade siyasi bağlantıların ön planda olması yatıyor. Ayrıca Türkiye son yıllarda seçilmiş yöneticiler yerine atanan kayyumlarla yönetilen bir ülke haline geldi.
-Sayın Bulu’nun demeçlerinde Boğaziçi’ni çok sevdiğini dile getirdiğine şahit oluyoruz. Bu kurumu bu kadar seviyorsa, onun için yapacağı en faydalı şey bir an önce istifa etmesidir.
-Bundan sonra biz, öğretim üyeleri olarak elimizden geldiğince Boğaziçi Üniversitesi’nin 2012 yılında Senatosunca kabul edilen akademik ilkelerini gözeteceğiz ve bu ilkelerin erozyona uğramaması için çaba göstereceğiz. Bunlar arasında atama ve yükseltmelerin liyakat ölçütlerine uygun yapılması, karar alma süreçlerinin bölümlerden fakültelere ve senato ve Üniversite Yönetim Kurulu gibi üst kurullara doğru şeffaf bir şekilde işletilmesi, eğitim ve araştırma kalitesinden ödün verilmemesi var. Ayrıca bölüm başkanları, dekanlar, enstitü müdürleri ve senatörlerin seçimle belirlenmesi var. Bu ilke ve işleyişin sürmesi için ısrarcı olacağız.
-Rektörün atanma biçiminden ayrı olarak bir de, argo deyimle “araklama” ya da “hırsızlık” diye de tarif edilen, intihal söylemlerine ne diyeceksiniz? Yine 2011 yılında Almanya’da savunma bakanı olan Karl Theodore Zu Gutenberg’in doktora unvanının iptal edilip istifa etmesi örneğindeki gibi, gerek üniversitenizde gerek akademi çevrelerince bu anlamada bilimsel bir karşı koyuş söz olacak mı?
-Bulu’nun hakkındaki intihal iddialarını araştırmak için bağımsız bir komisyon kurulmalıdır. Ben kendisinin yerinde olsam temize çıkmak için böyle bir komisyonun kurulmasını kendim de isterdim.
-Hakkındaki iddialara ve intihal söylentilerine rağmen ve bunca istenmeme durumu karşısında Melih Bulu’nun rahat ve umursamaz tavrının sebebi nedir sizce?
-Tabii ki istifaya yanaşmayacaktır, çünkü şimdi yoğun olsa da tepkilerin zamanla sönümleneceğini düşünüyor ve bunu kendisi de ifade ediyor. Ayrıca siyasi bağlantılarına da güveniyordur muhtemelen. Ancak, kararlı ve istikrarlı bir muhalefet, uzun soluklu bir tepki kendisini istifaya zorlayabilir.
-Boğaziçi Üniversitesi % 25 yüksek lisans ve doktora öğrencisi olan ve çok sayıda yabancı uyruklu öğretim elemanının da görev yaptığı bir üniversite. Yabancı uyruklu hocalarımızın bu durum karşısında tavırları nedir, ne düşünüyorlar, gözlem ve bilgilerinizi bizimle paylaşır mısınız?
-Ne yazık ki yabancı öğrencilerin sayısında 2015 yazında başlayan terör eylemleri, sonrasında 2016 darbe girişimi ve ardından gelen baskı ortamında önemli bir azalma oldu. İstifa edip ülkelerine dönen akademisyenler de var. Ayrıca YÖK, kamuoyunda Barış Akademisyenleri Bildirisi olarak bilinen bildiriye imza verdikleri gerekçesiyle iki yabancı uyruklu öğretim üyemizin de çalışma izinlerini feshetti. Boğaziçi Üniversitesinin uluslararası üniversite sıralamalarında 2015 yılından sonra gerilemesinin sebeplerinden birisi de bu uluslararası boyutun erozyona uğramasıdır.
Yabancı öğretim üyelerinin de sürece tepkili olduğunu düşünüyorum, çünkü dünyanın hiçbir yerinde katılımcı olmayan bir süreç sonucunda yapılan bir rektör ataması yoktur.
–Son olarak üniversiteli gençlerimize ve Boğaziçili öğrencilerimize neler söylemek istersiniz?
-Önümüzdeki dönem çok zorlu geçeceğe benziyor. Bu süreçten Boğaziçi üniversitesi önemli ölçüde zarar görecek. Çünkü liyakat ve istişareye dayanmayan bu atama akademik motivasyona büyük bir darbe vurdu. Öğrencilerimizin ve hocalarımızın zaten pandemi nedeniyle düşük olan motivasyonları yerle bir oldu. Tüm bu olumsuzluklara rağmen, bir yandan üniversitemizde akademik standartların düşmemesi için çaba göstereceğiz, hem eğitim ve araştırmalarımıza devam edeceğiz, hem de bir yandan meşru sınırlar içinde kalarak demokratik yollardan tepkilerimizi her zeminde dile getireceğiz. Üniversitemizde ve ülkemizde yükseköğretimde demokratik ve liyakate dayalı bir yönetişim modelinin hayata geçmesi için de mücadele vereceğiz. İşimiz çok zor, giderek de daha zorlaşıyor.
–Sorularımıza zaman ayırıp verdiğiniz cevaplar için Son Haber Ch gazetesi olarak çok teşekkür ederiz.
-Ben teşekkür ederim.
-Prof. Dr. Nuri Ersoy Makine Mühendisliği Bölümünde öğretim üyesi. 1985 yılında öğrenci olarak girdiği Boğaziçi Üniversitesi’nde doktorasını 1998 yılında tamamladıktan sonra özel sektörde ve İngiltere’deki üniversitelerde çalıştı.
2004 yılından beri de Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalışıyor.
Türkiye’de kompozit malzemeler ile ilgili öncü araştırmalar yürüttü ve ilk kompozit laboratuvarını kurdu.
Röportaj: Mazlum Çetinkaya