Şair Erman Öztürk ile “Bir Yol Var” üzerine söyleşi…
C.Şan
Erman Merhaba söyleşi teklifimi kabul ettiğin için teşekkürler.
Şiir ve Şairlik üzerine konuşalım istiyorum. Ahmet Arif’in sözü aklıma geldi “yürek işçiliği” ve tabi ki kitabın “ Bir Yol Var” üzerine.
Kitabı keyifle okudum ve bittikten sonra uzun süredir şiir okumadığımı fark ettim.
Sanatın ya da şiirin işlevi nedir günümüzde? Şairleri Susan bir ülke gerçekten suskun mudur?
Erman Öztürk :
Söyleşi için ayrıca ben teşekkür ederin Cihan.
Karanlık bir dönemden geçiyoruz. Gözün gözü görmez olduğu bir dönem bu . Böylesi dönemlerde tabii ki aydının, sanatçının, şairin rolü gerçekten önemli oluyor. Karanlığın içinde parıldayan yıldızlar gibi yarını işaret etmek, aydınlığı hatırlatmak önemlidir. Şair de sanatçı da geçmişten bugüne bir yarın taşıyıcısıdır. Umutsuz bir anda bazen bir şiirin dizesi, bazen bir şarkının bir nakaratı yüreğimizi ferahlatır.
“Sen ey toprağına tohum serpiştiren çiftçi!” diye niteler şairi Victor Hugo. Ütopyaların beşiğinden yarınının aydınlık toplumunu yaratma göreviyle yükler şairi, Şairin Görevi adlı şiirinde.
Kara Gün Dostu’nda: “biliyorum / matarada su / torbada ekmek / ve kemerde kurşun değil şiir / ama yine de / matarasında suyu / torbasında ekmeği / ve kemerinde kurşunu kalmamışları / ayakta tutabilir.” der ve sanatın ve şiirin işlevine işaret eder Hasan Hüseyin.
Sanat sadece iç dünyaya özgü manevi pratik ve özümseme aracı değildir. Toplumsal olanı anlama, bilme ve değiştirme aracıdır.
Günümüzde katliamlara maruz kalan mazlum Filistin halkının büyük şairi Mahmut Derviş, “Şiir, bir savaş uçağını düşüremez ama pilotunun düşüncelerini değiştirebilir.” sözüyle şairin ve şiirin sorumluluğunu vurgular. Şair için , sanatçı ve aydın için, devrimci için, ya da vicdan sahibi herkes için haksızlık karşısında susmamak, tavır almak önemlidir.
Alman faşizminin adeta yok ettiği Guernica kasabasını resmeden Picasso da bu sorumluluğu şu sözleriyle dile getiriyor: “Biz sanatçılar yıkılmayız ve sanatımızı icra etmek için herşeye gücümüz yeter; bir hapishanede, hatta bir toplama kampında, hücremin tozlu zeminine ıslak dilimle resim yapmak zorunda kalsam bile.” Sanat en kötü koşullarda da icra edilebilir ve o koşullara direnme gücü verir.
Tarihin hiçbir döneminde toplumun vicdanı olan güçlerin, devrimcilerin, aydınların, sanatçıların, şairlerin sustuğu görülmemiştir. Dönem dönem sesleri gür çıkar, dönem dönem cılız çıkabilir. Ancak her daim insanı, doğayı ve geleceği savunmak için pratik tavır alışlar içine girdikleri gibi eserleriyle de bunu ortaya koymuşlardır.
C.Şan
Şiirsiz kalmak, bir ülkede ya da bir insanda nelere yol açar?”
Erman Öztürk :
Gerçekten önemli bir soru… Çoğu kimsenin yaşamın içinde düşünmediği , önemsemediği ve yoksunluğunu anlamlandıramadığı bir durum bu.
Gündelik yaşamda şiirle sanatla ilgilenmek insanın ruhunda estetik incelme sağlar. Yabancılaşıp katılaşan yanlarını yeniden canlandırır insanın sanat. Düş gücünü geliştirir. İnsanı sağaltır. Gündeliğin rutinini kırar ve yaşamın ayrıntılarında gizli olan sıradışılığı bize keşfettirir.
Kapitalizmin katılaşmış bu soğuk ikliminde Gülten Akın’ın dediği gibi maalesef “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya”.
C.Şan
Önemli bir vurgu bu değil mi?
Kesinlikle evet Ancak insanın tarihsel serüvenine bakıldığında, insan bir kültür varlığıdır. Şiir ilk sanatlar arasındadır. İnsanın tarihsel serüveninde kendini tanıması, anlaması ve yabancılaşmanın farkına varıp mutlu olabilme yollarını bulabilmesi için sanata ihtiyacı vardır. “İnce şeyleri anlamaya” ihtiyacı vardır. Şiirsiz kalmak insanı da ülkeyi de çölleştirir diye düşünüyorum. O yüzden her gün bir şiir okumalı, arada tiyatroya gidebilmeli, kaliteli müzik dinlemeli, roman ve öykü okumalı, film izlemeli ve mümkünse bir sanat dalıyla da uğraşmalıdır insan…
Kapitalizmin kara kışında hayatta kalabilmek için sınıf mücadelesinde ezilenden yana taraf olmak gerektiği gibi sanatın közü ile de ruhumuzu ısıtmamız şarttır. Gerçek mana da sanat insandan yanadır. Aksi takdirde insandışılaşmış bu düzen bizi teslim alır ve yok eder. Yok olmamak için ütopyalarımızın olması, düş gücümüzün adeta bir çocuğun ki gibi işlemesi gerekir. Kısaca hergün ilk gün kü heyecanla “şaşarak yaşamalı”… Umutlu kalmak için her alanda mücadele olmazsa olmazdır diye düşünüyorum… Sanat da bu alanlardan biri.
C.Şan
Kitapta birbirinden ayrı ve bağımsız şiirler var. Fakat böyle yıllara dayanan/ geçmişten bugüne uzanan bir zaman adası gibi de. Bir de bazı kişilere adanmış şiirler…
Nasıl oluştu bu şiirler ve kitap? Bize biraz kitabın hikayesinden bahseder misin?
Erman Öztürk :
Her insan kendi gerçeğinden yola çıkarak dünyayı, dışındaki gerçekliği algılıyor. İçinde yaşadığımız ülke, egemenlerin kuşatması altında gerçekliğin yüzünüze her saniye tokat gibi vurduğu bir ülke . Ancak o kadar fazla ve çok yönlü bir dezenformasyon altındayız ki, gerçekte ne hissettiğimizi, neyin gerçek neyin illüzyon olduğunu , neyi nasıl algılayacağımızı kestiremiyoruz. Bu noktada açıkçası bir sakinlemeye, yavaşlamaya ve daha derinlikli bir kavrayışa ihtiyaç duyuyor insan. O nedenle yaşamda olgular arasındaki ilişkileri çözümlerken uyguladığımız yöntem sanatımıza da ayna tutuyor.
Bu nedenle benim için şiir, gerçeklikle kurduğum ilişkide aldığım tavrın yansımasını oluşturuyor diyebilirim.
“Bir Yol Var”a gelince özellikle pandemi döneminden beri üzerine çalışıyordum. Bu yıl depremden sonra da artık gün yüzüne çıkmalı diye düşündüm. Tekin Yayınları’nın da desteği ile Kasım ayında yayınlanmış oldu.
Kitabı “Önder Babat’a ve eşitlik, özgürlük, demokrasi mücadelesinde bedel ödeyen güzel insanlara” adadık. Çünkü bu kitabın oluşmasının temel dinamiğini onların oluşturduğunu düşünüyorum.
C.Şan
Nasıl?
Erman Öztürk:
Aslında Kitap üç bölümden oluşuyor. Maya, umut ve hayal. Yol şiiri kitaba ismini veren şiir. Bugün toplumsal olarak eski araçlarımızla içinden çıkamadığımız bir fasit dairede ezilenler, emekçi halklar . Kitap da şiirin meşrebince bir “yol” arayışı diyebilirim. Kapak tasarımımız tam da bu fikri anlatıyor. Sevgili arkadaşımız Gül İla’nın yaratımı… Bir karınca kilidi. Karıncalar birbirlerini izlerinden takip ederken bazen bir daire oluşturup açlıktan ölünceye kadar dönerlermiş. Bugün insanlığın içine düştüğü sorun yumakları da eğer bir “yol” bulunamadığında kendi sonunu hazırlayan bir kilidi andırıyor. Tabii bu konuda gerçekçiyiz karamsar ya da umutsuz değiliz… Genel olarak şiirlerimizde bir arayış var. Son 4-5 yılın şiirlerinden oluşuyor kitap. İş cinayetleri, deprem, iklim krizi, öldürülen dostlar, emekçilerin kendine yabancılaşması, göçmen sorunu, parçalanmış bedenler, parçalanmış coğrafyalar, gözaltında kayıplar, tutsak olan dostlar ve emekçilerin daha aydınlık ve güzel bir yaşam için yol arayışına dair şiirler var kitapta…
C.Şan
Türk şiirini genel olarak nasıl görüyorsun.
Ülkemizde sağlam şairler var.
Seni etkileyen şair ve şiirler nelerdir? Akımlar…?
Erman Öztürk :
Sevgili Cihan , coğrafyamız sözlü kültür geleneğinin uzunca bir süre hüküm sürdüğü bir coğrafya. Birçok kadim kültürle de alışveriş içinde olunmuş doğal olarak. Halk şiirinin zengin anlatısı, türkülerle bugüne eren şiirler, destanlar beni etkileyen anlatıda önemli yer tutuyor. Pirsultan’dan Karacaoğlan’a, Mevlana’dan Yunus’a , Sadi Şirazi’den Melaye Ciziri’ye kadar birçok anlatı yüreğimizde yer etmiştir. Bedri Rahmi’nin “Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım” sözü bir rafine olma halini , bir zenginliği ifade eder. Bu nedenle boşa değildir…
Bugüne geldiğimizde Nazım Hikmet, Ahmet Arif, Enver Gökçe, Atilla İlhan, A. Kadir, Hasan Hüseyin , Kemal Özer, Sennur Sezer, Gülten Akın, Ataol Behramoğlu, Nihat Behram, Arif Damar, Adnan Yücel, Ahmet Telli, Şükrü Erbaş ve adını sayamadığım birçok değerli şairimizin yolunun taşlarını dizdiği güçlü bir toplumcu geleneğimiz var.
Bunun dışında da dünya şiirinden de farklı kültürlerden de aldığımız dilimize çevrilen birçok şair var. Neruda, Lorca , Aragon, P. Eluard, Baudleire, Puşkin, Mayakovski vb…
Kendime baktığımda ben evrensele erme duygusunu, zerre de evren görme arzusunu içinde taşıyan şiirler yazmaya çabaladım diyebilirim. Bu noktada ne kadar başarılı olup olmadığımızı okurumuz takdir edecektir.
Günümüzün hızla akıp giden duyguyu tüketen sosyal medya çağında yaşadığımız gerçekliği hissetmemiz gerektiğini düşünüyorum. Maden’de göçük altında kalmanın ne demek olduğunu, “Çocuklarım aç” diyerek kendini valilik önünde ateşe veren babanın çaresizliğini hissetmek , buna sebep olan nedenleri gün yüzüne çıkarmaktır bugün bence şiirin görevi… Yaz boyu süren orman yangınları sonucu doğamızın/dünyamızın yok oluşu, ülke tarihinin en büyük depremi 6 şubat sonucunda insan hayatının ranta tahvilinin nasıl bir felakete yol açtığı nasıl şiirin konusu olması
C.Şan
Evet gerçekten çok haklısın. Acılar atlası gibi bir coğrafyadayız ne yazık ki.
Peki şiir ve dil dersek…
Bu başlığı şundan dolayı açtım. Bir şair olarak günümüzde insanlar dili nasıl kullanıyor? Ne durumdayız bu konuda.
Neredeyse her şeyin kısaltması var? Ne dersin?
Erman Öztürk :
Öncelikle dil bir nehirse birçok su damarının süzülmesiyle, küçük küçük derelerin yer üstünden yer altından birleşmesiyle oluşan; şiir onun şelaleleştiği haldir. Şair dili geliştiren , dili zenginleştiren kişidir. Yeni kelimeler, yeni imgeler, yeni benzetmeler oluşturandır. Değişen yaşantımıza özgü yeninin arayışında olan, yeni içeriğe yeni biçim arayandır.
Ancak sosyal medya çağının hızı dilimizi sığlığa ve kuralsızlığa itiyor. Ayrıca maalesef sosyal ağlarda geçirilen süre, okumaya imkan bırakmadığı için sığlığın diline dönüşüyor vasatımız. Buna karşı kavramlarla yaşamayı, derinlikli ve içerikli olmayı önemsememiz lazım. Anadil anavatandır her halk için. Dilin doğasına hoyratlığın, ormanı, akarsuyu, doğayı yağmalamaktan bence farkı yoktur. O nedenle dilde biriken ve bizi bir kültürün parçası haline getirebilecek zenginliğin farkında olmalıyız. İyi bir edebiyat okuru olmak yaşadığın coğrafyanın diline ve gayrı resmi tarihine tanıklık etmek ve bir ömürde birden çok ömür yaşamaktır. Çok ve nitelikli okumalıyız diye düşünüyorum.
C.Şan
Can Yücel’in “ Sevgi Duvarı” şiiri var bilirsin.
Kumkapı meyhanelerine dadandık/ önümüzde/ altın baş/altın zincir/ fasülye pilakisi/ Ardımızda Hızır paşalar…
Diye devam eden şiiri…
Hızır paşalar, ne istiyor şairlerden. Bin yıldır sürüp giden bir anlaşmazlık var.
Ne dersin bu işe?
Erman Öztürk :
Hızır Paşalar unutulur, şairler ve şiirleri unutulmadığı için aslında Hızır Paşalar şairlerden hoşlanmazlar. Bak nasıl da şiirden örnekliyorsun Hızır Paşayı bile… Yaşadığı dönem ne olursa olsun şairler hep evrensel değerlere özlemi dile getirirken varolanla da çatışmışlardır. Ve bu da onları hedef haline getirmiştir.
Her daim kaçaklık, tutsaklık ve katliam eksik olmamıştır kapılarından. Ne yazık ki şairini , aydınını, sanatçısını sürgüne gönderen, Madımak’ta olduğu gibi yakan bir karanlığın iktidar olduğu bir coğrafyadayız.
Ama ne geliyorsa başımıza bu halkı sevdiğimizden, özgürlüğe özlemimizden geliyor. Varsın o da şeref payemiz olsun. Halk kendisini anlatanı , ona sahip çıkanı unutmaz. Ömrünü mahpusta , sürgünde geçirip tamamlayan büyük usta Nazım Hikmet’in bu konuda güzel bir sözü var: “İnsanlarımı seviyorum, bütün zaafları ve kepazeliklerine rağmen onlara güveniyorum, tarihi onlar yapmışlardır ve onlar yapacaklardır.” Halkına karşı onulmaz bir güvene sahiptir. Ama en çok da içindeki insan sevgisine ve yaşama arzusuna güvenir.
“yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, / hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, / ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, / yaşamak yanı ağır bastığından.” N. Hikmet
Bu nedenle Hızır Paşalar yaşamı seven insanları sevmezler işte Sevgili Cihan…
C.Şan
Genel olarak özetlersen, geçmişle bugün arasında bir kıyaslama yaparak, şiir ve şairi nasıl bir gelecek bekliyor?
Erman Öztürk :
İnsan oldukça şiir de olacaktır. İnsan kendini elleriyle kendi çamurundan yaratmıştır. Yarının dünyası da sorunları da bugünden farklı olacaktır. O nedenle dili de değişecektir. Değişiyor da zaten. Ama sanatın, şiirin öleceğini düşünmüyorum.
Ancak doğa ve tüm ezilenlerin olduğu gibi sanatın da şiirin de sermaye tahakkümünden kurtulması lazım. O nedenle sermayenin yayınevlerinin şaire, yazara çizmiş olduğu kulvarların dışından yürümeyi becerebilmesi de gereklidir diye düşünüyorum. Ve yarattığı eserden öte pratik tavırların insanı olması gerektiği kanaatindeyim. Ancak bunun bugünün dünyasında tek başına değil, çok değerli Edward Said’in aydın tanımının ötesine geçerek, örgütlü mücadeleyle olabileceğini düşünüyorum…
Yarının “ekmek, gül ve hürriyet günlerine” böyle varılacağını düşünüyorum…
C.Şan
Son olarak söyleşiyi bitirirken mesaj ve tecrübe aktarımı açısından genç arkadaşlara ve özellikle şiir yazanlara ne demek istersin…?
Erman Öztürk :
Bence herkes şiir yazabilir ve herkes bir sanat dalının insanı olabilir. Ancak özellikle emekçi sınıflardan nasıl ki yaşam esirgeniyorsa sanatsal aktiviteler de esirgeniyor. Onlarla ihtiyaçları olan sanat arasında sistem tarafından duvarlar örülüyor . Bu hem söylem “sanat entel işi yakıştırmaları” vb. gibi hem de eylem düzeyinde olabiliyor, konser yasakları, kitap toplatmalar, sansür vb gibi… Bir de ekonomik boyutu var tabii hem sanatçılar hem emekçiler için… Tüm bunlara rağmen emek vererek iyi bir okur, iyi bir sanat izleyicisi olan kişi istikrarlı bir çabayla yaşamı kendi durduğu noktadan değiştirecek sanatı pekala üretecektir. Buna gönülden inanıyorum…
C.Şan
Şiirsiz kalmayalım diyorum bende ve söyleşi için teşekkür ediyorum.
Erman Öztürk :
Ben de çok zevk aldım. Çok teşekkür ederim…
Erman Öztürk Kimdir?
1982 İstanbul doğumlu. İstanbul Hukuk Fakültesi Hukuk bölümünü bitirdi. Aktif olarak İstanbul Barosunda avukatlık yapmaktadır. İHD,ÇHD ve Önder Babat Kültür merkezi gibi çeşitli kitle örgütü ve derneklerde çalıştı. Çeşitli Edebiyat dergilerinde makaleleri yayınlandı.
Yazı/ öykü ve şiir çalışmalarına devam etmektedir.