Hasan Hüseyin YILDIRIM
Selahattin Demirtaş, legal alanda çalışan bir siyasetçi. Uzun süre HDP Eş Başkanlığını yaptı. O koltuğa oturmak bir geleneğin onayı ile olur. O koltukta oturan kişi/ler doğal olarak o geleneğin politikasını sürdürür. Ters düştüğü an azledilir. Demirtaş, uzun süredir çıkışlarıyla kendisini o koltuğa oturtan gelenek ile bir çelişki yaşıyor.
Demirtaş’ın Kürd/Kürdistan sorununun çözümüne ilişkin tutumunda söz konusu gelenek ile bir ayrılığı yoktur. Öngörülen “Türkiye’nin demokratikleşmesi“dir. Bu konu da söylemleri açık ve nettir. “Türk devleti bizim de devletimizdir. Türkiye bizim de anavatanımızdır. Türkiye için canımı veririm“ sözü orta yerdedir.
Demirtaş, bu tutumla İmralı ve Kandil ile çelişkiye düşmedi. Çelişkiye düşmesinin başka nedenleri var. İmralı ve Kandil’in kendine özgü bir düşüncesi ve pratiği var. Demirtaş veya bir başkası buna ters düştüğü an ipi çekilir. Demirtaş, bunu kavramadı. İmralı ve Kandil’e alternatif düşünceler üretti. Hem de onların rızasını almadan bunu emrivaki yaptı.
Çok önceleri Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben, “Seni Başkan seçtirmeyeceğiz“ dedi. Bu çıkışı İmralı’yı rahatsız etti. 2023 Genel seçimlerde Kandil henüz resmi olarak bir açıklamadan bulunmadan bir emrivaki yaparak Kemal Kılıçdaroğulu’nun desteklemesini HDP’nin önüne koydu. İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı seçiminde ha keza aynı emrivakiyi yaptı. Bu tutumu, hem İmralı’yı hem de Kandil’i rahatsız etti.
Neydi bu? “Bağrımıza taş basıp Ekrem İmamoğlu’nu destekleyeceğiz“ dedi. Bunu HDP’nin önüne koydu. HDP bunu yapsa bir türlü, yapmasa bir türlü. Sonuçta kendi seçmeni de bir kargaşalık çıkmasın diye İmamoğlu’nu destekledi. Fakat bu konuda kendisi uyarıldı.
Demirtaş, kendini legal alan, koltuğuna oturtan geleneğin uyarılarını dinlemedi. Kendisini bir otorite olduğuna inandırdı. Öyle bir havaya girdi ki, sanki onun her söylediğini HDP ve sonrası DEM Parti yönetimi yerine getirme mecburiyetinde.
Öyle değil işte. Öyle olmadığı en son yaptığı emrivaki, yani eşi Başak Demirtaş’ın DEM Parti yönetimine danışmadan bir gazeteciye verdiği beyanata “İBB’ye aday olabilirim“ açıklaması karşısında Kandil ve DEM Parti’nin gösterdiği tepki ile ancak uyanabildi. Uyanabildi mi, onu da bilmiyoruz.
Hem Kandil, hem DEM Parti yönetimi “artık yeter“ dedi. Kendisine şu mesaj iletildi. “Bizimle oynama. Haddini aştın. Yerini bil“ dendi. Bunun üzerine Başak Demirtaş, “Adaylıktan çekiliyorum.“ dedi. Bu da sorunlu bir açıklama idi. Ortada DEM Partiye resmi bir müracaattı yoktu ama O, “Adaylıktan çekildim.“ dedi. Ortada sadece bir gazeteye “aday olabilirim“ sözü vardı. Bu da başlı başına bir sorundu.
Yaşananlara bakıldığında Demirtaş ne kendi yerini ne de İmralı ve Kandil’i kavramamıştır. Gelişmelere bakıldığında Demirtaş, İmralı ve Kandil’den öte Kemalistleri dinledi. Onların “yürü aslanım en büyük sensin“ dolduruşuna geldi. Kendini İmralı ve Kandil’e alternatifi bir güç olduğuna inandırdı. Durum bu olunca karar merkezleriyle ters düştü. Demirtaş’ın bunları aşması mümkün mü? Elbette değil. Ne düşünce olarak ne kapasite olarak ne de durduğu yer olarak bu mümkün değildir.
Demirtaş, bir kere Kürd/Kürdistan sorununu kavramamıştır. Türkiye’nin iç sorunu olarak görüyor. Durduğu yer itibari ile sorunun demokratik yöntemlerle TBMM’de çözüleceğine kendini inandırmıştır. Sorunun uluslararasılaştığını unutmuştur.
Türk egemenlik sistemini ve Anadolu toplumunun durduğu yeri de kavramamıştır. Bunların değişmeyeceğini anlamamıştır. Bu nedenle boş heybeye kürek sallamaktadır. Türk egemenlik sistemi ve Anadolu toplumunu -ki etnik bir yapıya sahip olmayan tarihte süzülüp gelen istikrarlı bir toplum olmadığı sağdan-soldan gelen göçebe Muhacir bir toplum olduğunu da- kavramamıştır. Bunun tersi bir sistem ve toplum olsaydı demokratik yöntemlerle sorunlar çözülebilir. Legal siyaset başat bir rol oynayabilir. Fakat ne Türk egemenlik sistemi ne Anadolu toplumu bildiğimiz normal sistem ve toplumlar gibi değildir. Demirtaş, bunu kavramış değil. Zaten en büyük yanılgısı da budur. Bu, işin bir boyutu. Başka bir boyutu daha var.
O da; Kürd toplumunun da Kürd/Kürdistan sorununun demokratik yollarla çözüleceğine inanmadığıdır. Çünkü bu yol çok denendi. Türklerin değişmediği ve değişemeyeceğini gördü. Onun yerine silah devreye girdi. Kürdistan halkının desteği de silahadır. Silahı devreden çıkar Türk devleti legal alanı bir haftada tarumar eder.
DEM Parti ve onun önceli legal partilerin kendini nasıl yaşattığı burada gizlidir. Eğer bugün bu partiler kendilerini şimdiye kadar kitlesel olarak yaşattıysa arkasında silahlı bir gücün olmasındandır. Bunlar dışında birçok legal Kürd partisi var. Niye bunlar kitleleşemiyor diye sorgulamak gerekmiyor mu? Nedeni belli. Arkasından silahlı bir gücün olmayışıdır.
Demirtaş ne diyor? “Silahlar dursun, insanlar ölmesin“(!) Türk-Kürd ilişkilerinde söylenecek söz mü bu? Sahi ya Kürdler keklik avlamak için mi dağa çıktı? Velev ki Kürdler silaha veda etti. Peki, Türk egemenlik sistemin Kürdlerin hakkını verecek garantisini kim kime verebilir? Hiç kimse. Bu nedenle Demirtaş, bu konuda da ofsayta düştü
Şu an dünya Kürdleri konuşuyor. Kürdlerin Orta Doğu’da seküler ve derin bir kültüre sahip bir toplum olduğu konusun da hem fikirdirler. Dinamik bir güç olduğunu kabullenmiş bulunuyorlar. Orta Doğu yeniden dizayn edilirken Kürdleri dışlama bir yana, müttefik bir güç olarak görülüyor. Kürd/Kürdistan sorunu artık dünya meselesi olmuştur. Bu sorunun çözümü kaçınılmazdır. Sorun, şu veya bu şekilde çözülecektir. ABD’nin başını çektiği Batı sistemi bunda belirleyici bir rol oynayacaktır. Genişletilmiş Orta Doğu Projesinin (GOP) bir ayağı bağımsız bir Kürdistan’ın kurulmasıdır. Kürdler, bağımsızlığı hak ediyor. Batı sistemi bunu destekliyor. Böylesi bir ortamda peki, mevcut Kürd parti ve liderleri ne yapıyor?
Kürd politikası sorunlu. Kürd liderleri çapsız. Kürd millet lideri olmaya hak etmiyorlar. Etmiyorlar çünkü Kürd millet politikasına sahip değildirler. Milli bir politikaları yok. Milli politika olmayınca milli birlik de oluşturulamıyor. Milli birliği oluşturan zemin, milli politikanın temelini oluşturan bağımsız devlet kurma hedefidir. Bugün mevcut Kürd parti ve liderlerin ajandasında bu hedef yok. Olmayınca da iç birliklerini oluşturamıyorlar. Ülke ve millet esasına göre konumlanmıyorlar. Bölgecilik esas politikaları oluyor. Bu da iç birliği baltaladığı gibi her birini bir sömürgeci devletle işbirliğine götürüyor. Şu an sahada olan hangi güçlü Kürd parti ve liderini ele alırsanız alın bu konumda olduklarını görürsünüz. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Kürd milli potansiyeli diri, atak ve düşmana karşı direniyor.
Kürd-Türk savaşı devam ediyor. Üç parçada fiilen savaş hali yaşanıyor. Savaş Kürd, Arap, Fars ve Türk’ün olduğu her alana giderek yayılacaktır. Sömürgeci tahakkümden kurtulmanın yolu da buradan geçecektir. “Ortak vatan“, “Birlikte yaşam“, “demokratik cumhuriyet“ gibi fantezi düşünceler çöp kutusuna atılacaktır. “Ortak vatancılar“ ile Kürdistanı güçler ayrışacaktır. Kürdistani çizgi Kürd siyasetine egemen olacaktır. Şöyle veya böyle “ortak vatancılar“ tasfiye edileceklerdir. PKK içindeki millici güçler bu konu da başat bir rol oynayacaktır. Bu durum sömürgecilerimizi çılgına çevirse de ABD yanı başımızdadır. Çünkü bu savaş ABD ve müttefikleri ile Irak, İran, Suriye ve Türkiye arasındaki savaştır. Aralarındaki savaş, bugün gizli ve örtük sürüyor. Kürdler bunu görmeli, kıymetini bilmelidir.
Bu umutlu gelişmelere rağmen dört sömürgeci devlete “devletimiz“, dört sömürgeci ülkeye “ülkemiz“ demek Kürd milli dinamiklerini boşa çıkarmak demektir. Bu, aşılmalıdır. Aşmanın yolu bellidir. Kürdlerin bir millet oluşu ve buradan doğan doğal hakları var. Bu hakların başında devletleşme gelir.
Sonuç olarak; bu gelişmelerde şu sonucu çıkarmak mümkündür. Demirtaş, acaba kendini legal siyaset koltuğuna oturtan gelenek ile yolunu mu ayırmak istiyor? Bu konu da kesin bir yargıda bulunmak istemiyoruz ama gelişmelere bakılırsa öyle görülüyor. Zaten daha evvel bunun mesajını vermişti.
Ne demişti? “Siyaseti bırakıyorum.“ Belki de bu onun için en hayırlısı olur. Güzel saz çalıyor. Güzel türkü söylüyor. Güzel beste yapıyor. Güzel hikaye ve roman yazıyor. Bu alanda daha faydalı olur diye düşünüyoruz.







