Ömer Özkızılcık, SETA için yaptığı araştırmada, istemeden veya farkında olmadan, Türk devletinin savaşta çocukları kullandığını ispat etmiş oldu. Raporu Twitter’da paylaşması ile birlikte, araştırmacılar verilerin açıkça gösterdiği bu olguya işaret ettiler. Özkızılcık’ın yanıtı, Tweet’ini silmek ve raporu derhal SETA’nın internet sitesinden kaldırmak oldu. Ancak hem rapor hem de Tweet’ler çoktan arşivlenmişti bile.
18 Kasım’da Türk düşünce kuruluşu SETA, araştırma görevlisi Ömer Özkızılcık’ın yazdığı “Suriye Millî Ordusu” başlıklı bir rapor yayınladı. Bu çalışmanın, saha araştırmasına ve yazar tarafından Suriye Millî Ordusu (SNA) savaşçıları ile yapılan bir ankete dayandığı bildirildi. Twitter kullanıcıları, raporun bazı verilerinin, bu Türk destekli Suriyeli militan örgütün çocuk asker kullandığını gösterdiğini vurguladıktan sonra, SETA ve Özkızılcık raporu ve bulgularını vurgulayan tweetleri hızla sildi. Kişilerin, raporun bir PDF kopyasını Internet Archive Wayback Machine üzerinden hızlı bir şekilde arşivlemesi sayesinde (ayrıca bkz.), bu rapor hala kamuoyu erişimine açık. Rapor, SNA’nın ve mensuplarının ilk ampirik araştırması olduğu için birçok açıdan oldukça ilgi çekici. Dahası, yazarın aşırı derecede Türkiye yanlısı olması, hem sonuçlara kayda değer şekillerde yansıyor hem de SNA ile ilgili bu tür söylemlerin, sempatik baktığını söyleyebileceğimiz Batılı gözlemcilerinkinden nasıl farklılaştığını ortaya çıkarıyor.
İlk olarak, SETA ya da 2006’da kurulan “Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı” hakkında birkaç şey söylemek gerek. Bu düşünce kuruluşu, Erdoğan ve AKP’yle uzun süredir yakın ilişki içinde. Kurucu direktörü İbrahim Kalın, şu anda Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı sözcüsü ve yıllarca cumhurbaşkanına danışmanlık görevlerinde bulundu. Alman hükümeti, parlamentodaki soru önergelerine yanıt olarak, bu kuruluşun büyük ölçüde, Erdoğan’ın damadı olan ve kısa süre önce görevinden istifa eden Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın ailesi tarafından finanse edildiğini açıkladı. SETA, kötü ününü en çok, “hükümet karşıtı” bir önyargıya sahip olduğu iddia edilen yabancı basın ajanslarında çalışan Türk gazetecileri kapsamlı bir şekilde fişleyen 200 sayfalık 2019 raporuna borçlu. Türkiye’nin basın özgürlüğü açısından dünyanın en kötü ülkeleri arasında olduğu düşünüldüğünde, AKP’ye bağlı bir düşünce kuruluşunun böyle bir liste yayınlaması haklı olarak önemli endişeler uyandırdı.
Özkızılcık, raporunun girişinde, bu araştırmayı yürütme ve sunmadaki motivasyonunun, 2012’den itibaren kurulmaya başlanan ve bazıları 2017’ye kadar ABD’den kayda değer bir destek alan, Esad karşıtı milislerin oluşturduğu muazzam bir yamalı bohça olan Türk destekli Suriye Millî Ordusu ile “Özgür Suriye Ordusu” arasında net süreklilikler kurmak olduğunu açıkça belirtiyor. Onun bu çabaları, SNA’yı sadece Türkiye’nin vekil gücü olarak görenlere ya da “Suriye Milli Ordusu’nu sadece parayla güdülenmiş paralı askerler ya da savaşçılardan oluşan bir toplama olarak tasvir edenlere” karşı yazılmış.(9) Bu da, sırasıyla, hem SNA’yla ilgili olarak devam eden Türk politikasını haklı çıkarmaya hem de bu militan yapı için Batı desteğine lobi yapmaya ya da en azından, Kürt liderliğindeki SDG’ye olan mevcut Amerika ve Avrupa desteğinin yeniden değerlendirilmesine hizmet edecek.
Raporun dayandığı anket, Google Docs aracılığıyla Aralık 2019’da gerçekleştirilmiş ve yazarın SNA ve Türkiye kontrolündeki bölgeye yaptığı iki seyahatle de belirsiz bir kapasitede genişletilmiş. Özkızılcık, analiz edilen verilerin SNA’yı oluşturan üç kolordunun her birinden 1551 savaşçının yanıtlarını içerdiğini iddia ediyor. Suriye muhalefetine yönelik bu tür bir ampirik araştırmanın daha önce bir benzeri yok; bu nedenle de doğası gereği bir değer taşıyor ancak yazarın yanlılığı ve pozisyonu akılda tutularak incelenmelidir. Özkızılcık’ın Türkiye’nin kontrolündeki Kuzey Suriye’de – “Tel Abyad, Suluq, Tel Khalaf, Resulayn, Azaz, Al-Rai, Efrin, Cinderes ve Shaikh Hadid” alanlarında – saha araştırması yapabilmesi(13) sahip olduğu olağanüstü erişim serbestisini gösteriyor. Türkiye bu alanlara kimlerin girebileceğini sıkı bir şekilde denetliyor; uluslararası gazeteciler ve izleme kuruluşları neredeyse tamamen yasaklı durumda. Özkızılcık’ın Barış Pınarı Harekatı sürerken 22 Kasım-3 Aralık 2019 tarihleri arasında “Tel Abyad, Suluq, Tel Khalaf [ve] Resulayn” dahil bu tür yerleri gezebilmesi, SETA’nın Türk devletiyle olan yakın ilişkisini gözler önüne seriyor.
Anket, savaşçıların demografik profilleri, motivasyonları, mali durumları ve çatışmanın mevcut durumuna ve dahil olan uluslararası aktörlere ilişkin görüşleri üzerine on dokuz sorudan oluşuyor. 1551 anket katılımcısının %40,87’si 2. Kolordu fraksiyonlarına, %30,16’sı üçüncü ve %28,98’i birinci gruba ait. Bunun gerçek kolordu boyutlarını nasıl temsil ettiği belli değil ama yazar bu oranların, kolorduların en büyüğünün 2. olduğunu doğruladığını söylüyor; bu da saha araştırması sırasında bir şekilde parlatılan bir olgu. Yazar, bu kolorduların toplam büyüklüğünün otuz ila kırk bin arasında olduğunu belirtiyor; Suriye’deki tüm insan gücü tahminlerinde olduğu gibi, bu rakamları doğrulamanın ya da yanlışlamanın bir yolu yok. Rapor, SNA’nın yapısı, liderliği ve bağlı tugaylarıyla ilgili iki yardımcı grafik içeriyor. Bununla beraber bu çizelgelerin okuyucuları iki yönden yanlış yönlendirmesi söz konusu.
Tugayların ve dahil oldukları kolorduların bu şekilde bir tablo ile gösterilmesi, amblemler arasında eşdeğerlik varmış gibi bir izlenim yaratabilir. Bununla birlikte, fraksiyonların büyüklükleri ciddi farklılıklar gösteriyor ve geleneksel askeri yapıyla illa ki çok alakası yok. Bazılarının sayısı düşük, yüzlerce, hatta onlarca kişiden fazla olmayabilirken, daha büyük milislerin bazıları binlerce savaşçıyı kapsayabiliyor. Buna ek olarak, SNA’nın formel yapısını ve onun Suriye Geçici Hükümeti’nin (SIG) Savunma Bakanlığı’nın ve Genelkurmay Başkanlığı’nın altına yerleştirilmesini ele alırken dikkatli olunmalı. Gerçekte, bu grupların çoğu, tek tek şahısların ve onların işbirlikçilerinin, güçlerini ve özerkliklerini kıskançlıkla savundukları kişiselleştirilmiş bir liderliğe sahip. SNA fraksiyonları, iç çatışmalara ve suça eğilimli olduklarını defalarca kanıtladı; sadece kendi çıkarlarına uygun olduğunda SIG hiyerarşisine uydular.
Raporun dikkat çekmesine sebep olan, anketin ilk iki sorusuydu: “Kaç yaşındasın?” ve “Kaç yıldır savaşıyorsun?” Ankete katılanların %7,85’inin 18-20 yaş aralığında olduğu ortaya çıkıyor; %6,78’i ise dört yıldan az bir süredir, yani SNA’nın ilk deklare edilmesinden bu yana savaştığını söylemiş
GENEL BAKIŞ
Soru 1: Kaç yaşındasın?
Yanıt sayısı: 1490
%24,83 21-25 yaş arası
%23,62 26-30
%16,85 31-35
%10,34 36-40
%7,99 41-45
%7,85 18-20 (Bu oran aşağıdaki grafikte verilen 4 yıldan kısa süredir savaşanların oranından daha yüksek olduğu için, otomatik olarak, SNA’nın çocukları asker olarak kullandığı ortaya çıkıyor.)
Soru: Kaç yıldır savaşıyorsun?
%93,22 4 yıl ve daha uzun süredir
%6,78 0-3 yıl arası
Bu tutarsızlığı fark eden birçok kişi, raporun, yıllardır Türk destekli muhalefet yapısına yöneltilen SNA’nın çocuk asker kullandığı iddiasının altını çizdiğini söyledi (Türkiye tarafından Libya’ya gönderilen SNA çocuk askerlerini kapsayan şu rapora bakınız). 1551 katılımcının tümünün ham anket verilerine erişim olmadan bu iddialar kanıtlanamayacak olsa da, raporun SETA tarafından hızla silinmiş olması kesinlikle kuşkulara sebep oluyor. Her şeye rağmen bu veriler, SNA savaşçılarının çoğunun yakın zamanda Türkiye ya da Türk destekli komutanlar tarafından devşirildiği ve Suriye rejimine karşı daha önceki savaşlarda yer almadıkları iddialarını kuşkulu hale getiriyor. Bu tür bir argüman, genellikle, batıdan destek gören daha önceki Suriyeli muhalif güçleri, şimdiki Türk SNA projesinden ayırmak isteyenlerce kullanılıyor çünkü ilkinin itibarını korumak istiyorlar. Bu noktayı vurgulayanlar ile, hem önceki silahlı muhalefeti hem de bugünkü Türk SNA projesini hararetle destekleyen Özkızılcık gibileri arasındaki söylemde farklılaşmayı görmek ilginç. Şahsen ben, bu ankette betimlenen kayda değer sürekliliğin oldukça gerçek olduğu kanısındayım ama 2015 ve 2016’daki bir avuç önemli olaydan (PKK barış sürecinin çöküşü, Rus müdahalesi, ABD’nin çekilmesi, Türkiye’deki darbe girişimi ve diğerlerinden) bu yana meydana gelen önemli bağlamsal değişikliklerin de hesaba katılması gerektiğini düşünüyorum. Savaşçıların çoğu ve bazı fraksiyonlar sabit kaldı ama Türkiye, SDG karşıtı ve Kürt karşıtı siyasa hedeflerini gerçekleştirmek için, dikkatini Esad’dan uzaklaştırdı.
Anketin bir başka ilginç yönü de SNA kolordularının etnik çözümlemesi. Rapor, SNA mensuplarının büyük çoğunluğunun Arap (%87,73), yalnızca %10,53’ünün etnik Türkmen olduğunu ortaya koyuyor. Toplama oranlandığında, Türkmenlerin 2. Kolordu içindeki ağırlığı (%20,32) netleşiyor. Bu hem Sultan Murad Tugayı, Hamza Tugayı ve Mutasım Tugayı gibi grupların sayısal büyüklüğüne işaret ediyor, hem de, tezat şekilde, 1. Kolordu’daki Semerkant Tugayı, Liwa’ Muntasır Billah Tugayı, Sultan Süleyman Şah Tugayı vd. gibi Türkmen damgalı grupların ya oldukça küçük olduklarını ya da önemli sayıda Arap savaşçıyı içerdiklerini gösteriyor.
Soru 4: Hangi etnik gruptansın?
1519 yanıt
- Kolordu: Araplar %95,68, Türkmenler %2,50, Kürtler %1,14, Çerkesler vd. %0,68
- Kolordu: Araplar %78,55, Türkmenler %20,32, Kürtler %1,13
- Kolordu: Araplar %91,72, Türkmenler %5,66, Kürtler %2,18, Çerkesler vd. %0,44
Bu benim SNA, onun hareketleri ve (Efrin’in etnik temizliği gibi) Suriye’nin kuzeyindeki demografik değişimlerle ilgili birçok raporun, Türkmen varlığını sayısal olarak abarttığına dönük varsayımıma işaret ediyor. Ancak bu, Kuzey Suriye dinamikleri içinde Türkmenlerin önemini küçümsemek anlamına gelmiyor. Etnik yakınlıklar ve Türkmen gruplarıyla Türk istihbaratı arasındaki yakın ilişkiler göz önüne alındığında, Türkmen fraksiyonlarının Türkiye’nin devam eden Suriye siyasası açısından ayrıcalıklı bir konuma sahip oldukları görülmektedir. Azerbaycan’a SNA konuşlandırılmasına öncülük eden, açıkça Türkmen olan veya liderliği Türkmen olan üç gruptu (Sultan Murad Tugayı, Hamza Tugayı ve Sultan Süleyman Şah Tugayı) ki bu, Türkiye’nin bu hiziplere ve onların komutanlarına duyduğu güvene işaret ettiğine inandığım bir dinamik. Hesaplama biraz belirsiz de olsa, etnik kimlik sorusuna cevap veren 1548 savaşçının 22’sinin kendilerini etnik olarak Kürt olarak tanımladığı görülüyor. Bunların hepsi, Türkiye’nin Suriye’deki rolüne ilişkin görüşleri konusundaki sonraki bir soruya olumlu yanıt verdi. Ne Kürt SNA savaşçılarının sayıca azlığı ne de onların Türkiye yanlısı siyasetleri özellikle şaşırtıcıdır; aksine diğer Türkiye destekli muhalefet kuruluşlarına Kürt katılımının hâlihazırdaki durumuyla bağlantılıdır.
Anket ayrıca savaşçılara SNA’ya katılımlarıyla ilgili birincil ve ikincil motivasyonlarının ne olduğunu sormuş. Sonuçlar, çoğunluğun “devrim için” katıldığını, “vatanı savunmanın” ise ikinci sırada geldiğini gösteriyor.
Rapor SNA’ya katılma motivasyonu sorusuna verilen yanıtı, SNA savaşçılarının sadece paralı asker oldukları ve “para için” katıldıkları iddialarına karşı bir yanıt olarak net şekilde çerçeveliyor. Alınan yanıt bu iddiayı gerçekten de çürütüyor gibi görünüyor. Ancak bu sonuçlarda ciddi bir doğrulama yanlılığı bulunduğu ve yanıt verenlerin çok azının maddi nedenlerle katıldığını açıkça kabul edeceği göz önünde bulundurulmalıdır. Motivasyon sorusuna verilen yanıtlar, beyan edilen aylık aile gelirinin düşüklüğünün (%64,63’ü “500 Türk Lirası’ndan/66$’dan az” demiş) yanı sıra, binlerce SNA savaşçısının Suriye’deki çatışmayla hiçbir ilgisi olmayan, Suriye dışındaki son iki Türk harekatında yer almış olduğu ve kendilerine bu harekatlara katılmaları için ciddi ücret artışları teklif edildiği gerçeği bağlamında değerlendirilmelidir.
Çatışmanın durumu ve uluslararası aktörler hakkındaki fikirlerine ilişkin sorular pek sürpriz sunmuyor. SNA savaşçıları Türkiye’yi destekliyor ve ABD, Rusya ve (özellikle) İran’ın rolünden hoşlanmıyor. Çoğunluk Astana Süreci’nin yararlı olmadığını düşünse de, dörtte biri olumlu yanıt vermiş. Büyük çoğunluk, “Esad rejiminin düşeceğine inandığını” söylemiş ama bunun öngörüye mi yoksa arzulara mı işaret ettiği belli değil. Sorulanların neredeyse yarısı siyasi bir çözümün mümkün olduğunu söylüyor. Tüm bu cevapların en ilginci, %47,95’inin SIG’nin çalışmalarının yararlı olmadığını söylemesi; bunun da Türk destekli silahlı muhalefetle Türk destekli sivil muhalefet arasında ilkinin ikincisinin taleplerini ele alış biçimiyle görünür hale gelen önemli farklılıklar olduğunu göstermesidir.
Kendi türündeki ilk ampirik çalışma olması bakımından benzersiz olan bu araştırma, gerçek hayatta yapıdan uzak oluşu ve uluslararası kamuoyunun Türkiye’nin denetimindeki Kuzey Suriye’ye genel erişim eksikliği nedeniyle iç yüzü çoğu zaman örtülü kalan militan bir yapı olan Suriye Millî Ordusu hakkında bir fikir veriyor, evet. Kilit önemdeki bulgusunun, SNA savaşçılarının önemli bir çoğunluğunun, 2017’nin sonlarında başlayan bu Türk girişiminden yıllar önce silahlı muhalefete katılmış olması olduğu söylenebilir. SNA’yı destekleyen Özkızılcık gibiler, 2017 öncesi muhalefetin Batı desteği almış unsurlarıyla onların bugünkü tekerrürleri arasındaki sürekliliği abartsa da, bu görmezden gelinemez.
Şahsen ben, böylesi bir sürekliliği isabetli bir şekilde anlamak için, Batı desteğinin nasıl işlediğine, bunu kimin/ne zaman aldığına ve bu tür aktörlerin SNA içinde şu anda oynadıkları role ilişkin daha ayrıntılı bir araştırmanın gerekli olduğuna inanıyorum. Amblemli basit bir çizelge yeterli değil.
Etnik kökene ve kolordulara göre verilerin daha ayrıntılı dökümünü içeren rapora buradan erişilebilir.
Not :Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde 2018’den bu yana işgali altında tuttuğu bölgelere uluslararası gözlemcilerin girişine izin vermiyor. Dolayısıyla, bir NATO üyesi olarak çocukları asker olarak kullanması/kullandırması konusunda raporlara yansımış kesin bir bilgi yok. Özkızılcık’ın bu istemsiz itirafı, bu konudaki ilk kapsamlı ve güvenilir veriyi sağlamış oldu. Öte yandan, Rojava’da SDG’nin çocukları askere aldığına yönelik çok güçlü bir anti-propaganda kampanyası bizzat uluslararası insan hakları örgütleri tarafından yürütüldü. (Bu örgütlerin ağır şekilde Müslüman Kardeşler çizgisinde, kimi zaman doğrudan Katar gibi ülkelerin fonlarıyla faaliyet yürüttüğüne yönelik eleştiriler duymaktayız.) SGD bu kampanyaya inatlaşarak değil, son derece diplomatik bir tavırla, uluslararası toplumla işbirliğine giderek yanıt verdi: kontrolündeki alanları uluslararası gözlemcilere açtı, saflarında tespit ettiği çocukları geri gönderdi vs.