Şiddete karşı kadınların mücadelesi yükseldikçe kamusal alanda yavaş yavaş bir kıpırdama var. Ancak toplumsal anlamda politikalarda ve söylemlerde bir değişiklik yok.
Erkek egemen sistem her yanıyla besleniyor
Dünyanın hemen her yerinde, yasal düzenlemeler, kampanyalar ve uyarılara karşın, kadınlara yönelik şiddet devam ediyor. Türkiye de Kadına yönelik şiddet haberlerinin medyada yer almadığı tek bir gün yok gibi. Kadın örgütlerinin verilerine göre sadece 2019 yılı içinde 430 kadın erkekler tarafından katledildi. Kadınlara yönelik şiddetin hız kesmeden, hatta artarak devam etmesi, şiddeti konu alan hukuki düzenlemeleri, bağlayıcılıkları, yaptırım gücü ve uygulama pratikleri bağlamında yeniden gündeme getiriyor.
2011 yılının Mayıs ayında İstanbul’da gerçekleşen, Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu toplantısında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesini konu alan ve hukuki bağlayıcılığı bulunan ilk uluslararası belge. Söz konusu sözleşmeyi imzalayan ve onaylayan ilk ülke ise Türkiye. İstanbul Sözleşmesi, 1 Ağustos 2014 itibarıyla Türkiye’de resmen yürürlüğe girdi.
Sözleşmenin taraf ülkelerde uygulanmasını izleyen GREVIO, Türkiye raporunu 15 Ekim 2018’de yayınladı. GREVIO’nun hazırladığı değerlendirme raporunda, Türkiye’nin sözleşmeyle uyum sağlamak için kanuni düzenlemeler yapması takdirle karşılansa da mağdurların korunması konusunda Türkiye’nin çabasının yetersiz olduğu dile getirildi. Bunun yanı sıra raporda, kamu politikalarının kadına yönelik şiddet üzerindeki etkilerinin bütüncül ve derinlemesine değerlendirilmediği de belirtildi.
Türkiye de ki kadın örgütlerinin de hayata geçirilmesini talep ettikleri İstanbul sözleşmesini ve Kadın örgütler çalışmalarını Mor Dayanışma üyesi Cemile Baklacı ile konuştuk.

Mor Dayanışma üyesi Cemile Baklacı
-İstanbul sözleşmesi neden uygulanmıyor?
Erkek egemen sistem her yanıyla besleniyor. Yasal süreçlerle erkekler cinayete , şiddete istismara teşvik ediliyor. Kapitalist sistem krize girdikçe ,kadınları daha da değersizleştirerek, kadının emeğini ,bedenini hiçleştirerek kendisine çıkış arıyor. İktidar ise girdiği krizlerin çıkışını tutunma yerleri olan muhafazakar aile yapısını besleyerek ilerliyor. Böyle üretilen koşullar ne söylerseniz söyleyin şiddeti bırakın önlemeyi daha da artarak olaylara çanak tutuyor. Bahsetmiş olduğum tüm bu nedenlerden kaynaklı, yapılan bir dolu politika varken tam da muhafazakar aile yapısının kurulmaya çalışıldığı bir süreçte İstanbul Sözleşmesi bunun önündeki en büyük engellerden birisidir. Hatta iktidarın ve devletin önünde büyük bir engel.
Bu nedenle zaten devletin önleyemediği şiddetin, tecavüzün,cinayetlerin birde bunların ayrıca uluslararası anlamda sorumluluğunu taşımak ve bunun yine uluslararası camiada yargılanır ve bir şekilde hesabı sorulur diyerek bu duruma gelmesini istemiyorlar. İstanbul sözleşmesi şiddet karşısında devleti sorumlu tutuyor. Sözleşme buna dair politika geliştirmesi konusun da da yükümlü bırakıyor. İstanbul sözleşmesine dair 5 yıllık raporlama sürecinin yapılması gerekirken, şu anda 2017’den itibaren bunun yapılmadığı, var olan süreçlere dair raporların verilmediği, bilgilerin iletilmediği bir süreç var ortada
-Toplumsal cinsiyet temelli zorunlu hizmet içi eğitimler kamu personellerine veriliyor mu? veriliyorsa bir sonuca ulaşıyor mu?
İstanbul sözleşmesi imzalandıktan sonra ilk süreçlerde iç politikalar buna dair belirli adımları geliştirdi. O dönemde Aile bakanlığı kuruldu. Aile Bakanlığı için de de Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü kuruldu. Yine 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun çıkarıldı. 6284 gerçekten uygulansa şimdiki var olan şiddeti önlemede önemli bir yasadır. Bu yasa kapsamında da aslında hizmet içi eğitimlerin verilmesi var. İlk yasa 2012’de imzalandığında birçok yerde hizmet içi eğitimler yapıldı. Hem Adliyede çalışan yasa genel anlamdaki devlet politikaları bunun devamlılığı üzerinde sürüyor. Orada eğitimi veren bir memur, bu eğitimi içselleştirmiş olmuyor. Dolaysıyla karşında eğitim alan kişide içselleştirmiyor. Bu nedenle yapılan her şey kağıt üstünde olmuş oluyor, kağıt üstünde görülüyor. Bunun sonuçlarını da günlük hayatta yaşıyoruz
– Mor dayanışma olarak kadın çalışmalarına neler yaptınız?
Mor Dayanışma olarak her mahallede Özsavunma atölyeleri açmayı hedefledik. Şiddetin tak dediği yerde Özsavunma başlar dedik. Kadınlar kendi hayatlarını korumak için bir savunma üzerinden de kendi Özsavunma protiplerimizi de geliştirme ihtiyacı duyduk. Bizler kurulduğumuz süreç itibariyle Geziden sonraki süreçlerde bütün yerellerde ve mahallelerde Mor Dayanışma mahalle kadın meclislerini kurmaya çalışıyoruz. Kadınların kendi sözlerinin taleplerinin üretilmesini, kendi mahallesinde kadınların, çocukların ve hayvanların yaşam alanlarının gerçekleşebileceği şiddetin önlenmesine dair politikaların geliştirileceği alanlar oluşturmak istiyoruz. Çocuk kreşlerin, kadın danışma merkezlerinin açılmasını, kadın sığınaklarının arttırılması için bazı politikaların geliştirilmesi gerekiyor. Bunun için bütün mahallelerde imza kampanyalarını geliştirmek hem de buna dair kamuoyu oluşturmaya çalıştık. Yine yerel seçimlerde bu kampanyaları hayata geçirmeye çalıştık.
-2020 yılında kadın çalışmalarınızı nasıl yürüteceksiniz?
2020 yılında da yeni kampanyalarla çalışmalarımızı sürdüreceğiz. 2019 yılı boyunca Özsavunma atölyeleri gerçekleştirdik. Özsavunma atölyeleri her mahallede yapmaya devam edeceğimiz. Bir yanıyla kadınların her yerde patriarkal, kapitalizme karşı kadın mücadelesini ve kadın örgütlülüğünü büyütmeye çalışacağız. Şimdi bir çok merkezde kadın merkezleri kurmaya çalışıyoruz. İstanbul’da Beşiktaş ve Kartal gibi ilçelerde kadın merkezi oluşturduk. İstanbul merkezli başka ilçelerde kadın merkezi açmayı hedefliyoruz. Bununla beraber Adana ve Antakya’ da bir dernek çalışmamız var. Kadın dernekleri kurmak için İzmir, Ankara, Mersin de çalışmalarımız devam ediyor. bunun dışında kalan illere dönükte kadın çalışmalarımız olacak. Kadınların yan yana gelebileceği, bir birinden güç alacağı alanlar ve mekanlar yaratıyoruz. Gelecek yıl bu çalışmalarımız daha fazla olacak.
PERİHAN KAYA/İSTANBUL