Cumartesi, Temmuz 12, 2025
Son Haber
  • Yazarlar
  • Manşetler
  • Son Haber Tv
  • Künye
No Result
View All Result
  • Yazarlar
  • Manşetler
  • Son Haber Tv
  • Künye
No Result
View All Result
Son Haber
No Result
View All Result
Home Manşet Haberler

Sündüs/Miran Yaylası Katliamı ve Adalet Mücadelesinin Özeti: Mehmet Sincar Suikasti

Nurcan Aktay

Nurcan Aktay by Nurcan Aktay
30/07/2024
in Manşet Haberler, Yazarlar
A A
0
Sündüs/Miran Yaylası Katliamı ve Adalet Mücadelesinin Özeti: Mehmet Sincar Suikasti
0
SHARES
759
VIEWS
Share on FacebookShare on TwitterShare on Whatsapp Send Mail

Hiç düşündünüz mü, bu devlet kurulduğu günden bu yana yapılan katliamları sıralasak, her ay başına kaç katliam düşer diye?

Kuşkusuz, bu katliamların muhatapları istatistik değil, insanlar. Ancak bunlar istatistiğe döküldüğünde ortaya kan donduran bir tablo çıkıyor.

Sözgelimi Temmuz’da yapılan katliamları sıralayacak olursak:

– Zilan Katliamı/Van/1930,
– Trakya’da 15 bin Yahudi’nin göç etmesine neden olan kendilerine dönük ırkçı katliam ve tecavüzler/1934
– 33 Kurşun Katliamı/Van/1943
– Çorum Katliamı/1980
– Haraberk Mezrası katliamı/Mardin/1987
– Peçenek Köyü katliamı/Mardin/1987
– Maraş Katliamı/1991
– Sivas Katliamı/1993
– Başbağlar Katliamı/Erzincan/1993
– Sündüs Katliamı/Van/1993
– Atabinen Mezrası Katliamı/Van/1995
– Suruç Katliamı/Urfa/2015
– Dedeoğulları Katliamı/Konya/2021

Bu liste sadece Temmuz ayına ait. Ya Ocak, Şubat, Mart..?!

Öte yandan bunlar bazıları aleni, bazıları da şahitler aracılığıyla bilinen olaylar. Türkiye’deki hak arama süreçlerinde karşılaşılan muameleye bakıldığında bu listenin bundan ibaret olmadığını anlamak içten bile olmuyor.

Neredeyse her gün başına bir katliamın yıldönümü düşüyor. Tüyler ürpertici degil mi? Mecali kalmıyor insanın..
Üstelik bunların neredeyse hepsinin Kürdistan’da olması da tesadüfi değil. Sünniliği de içeren ‘Türklük Sözleşmesi’nin dışında kalındıkça, o coğrafyayla hiçbir aidiyet bağı olmayanlar orada hüküm sürdüğü müddetçe, bu katliamlar da devam edecek.

Ayrıca hem katletme hem de bunların üzerini yöntemleri de şeytana pes dedirten cinsten. Bunların bazılarını yine tanıklıklarla, bazılarını da söz konusu dönemlerde MİT içerisinde görev almış kişilerin itiraflarından öğreniyoruz yıllar, yıllar sonra..

Mesela yaklaşık iki hafta önce yıldönümü olan 18 Temmuz’da Van Valisinin de katılımıyla bolca Türk bayraklarının sergilendiği, Pkk’ya lanetlerin okunduğu ve Türkçü sloganların atıldığı bir anma yapıldı Sündüs Yaylası Katliamı için. Bunu son birkaç yıldır yapıyorlar. Yaptıkları katliamların üstünü örtmek için her türlü zorbalığı yapıyorlar. Başaramadıkları takdirde, onu sahiplenip menfaatlerine uygun bir kılıfa büründürüyorlar.

Aslında Sündüs Yaylası Katliamı ve ardından yaşananlar, sözünü ettiğim bu pespaye yöntemlerini pratikleriyle ortaya koyuyor. Gerçekten ibretlik. Buyrun size bazı detaylarıyla Sündüs / Miran Yaylası Katliamı ve mücadele süreci:

 

Sündüs Yaylası katliamı aynı zamanda bir çocuk katliamıdır!

Dile kolay, üzerinden 31 yıl geçmiş. Gerek katliamın işleniş biçimi, gerekse sonrasında yürütülen hak mücadelesi süreci çok fazla detay barındırıyor. Bununla birlikte Sündüs Yaylası Katliamı sözgelimi Roboski katliamı kadar gündemleşme imkânı bulamadı. Sündüs Yaylası gibi, bugüne kadar Türkiye’de işlenmiş hiçbir katliam tamamen aydınlatılmadı, adalet sağlanamadı, ama en azından Roboski gibi birçok katliam kamuoyunda bilinir oldu ve toplum vicdanında yerini buldu.

Sündüs Yaylası katliamı ise neredeyse hiç bilinmiyor. Oysa bu katliam ayni zamanda bir çocuk katliamıdır. O gün, yaşları 1 ila 18 olan çocuklar ve geri kalanı kadınlardan oluşan toplam 24 kişi acımasızca katledilmişlerdir. Bu yüzden hak ettiği ilgiyi görmesi gerekiyor.

 

Sündüz / Miran Yaylası katliamı nedir:

JİTEM’in terör estirdiği ve on binlerce faili meçhulün gerçekleştiği karanlık bir zaman diliminde vuku buluyor bu katliam.

18 Temmuz 1993 tarihinde Van’ın Bahçesaray ilçesine bağlı Sündüs/Miran yaylasında hayvanlarını otlatmak üzere bulunan köylüler, yaşadıkları çadırlarda kimliği belirsiz kişilerce taranarak öldürülüyor. Yaşları 1 ile 55 arasında değişen 24 kişi. 14’ü çocuk, gerisi kadın..

Ahmet Sevgili ve Hicret Güzel bu olaydan sağ olarak kurtulanlardan. Bu şahitlerin anlatımına göre o gece civarda herhangi bir çatışma filan yok. Saat 21.00 sularında kaldıkları çadıra gelen gerilla kıyafetleri giymiş, silahlı adamlar herkesi tek bir çadırda toplayarak onlara şöyle diyorlar: “Akrabalarınız koruculuğu kabul etmiş. Bu, Kürt milletine ihanettir. Bunun bedelini ödeyeceksiniz.”

Oysa bu köylülerin arasında akrabaları koruculuk yapan kimse yoktur. Zaten onlar da yalvar yakar bunu ifade ediyorlar. Buna rağmen adamlar kadın, çocuk demeden ellerindeki silahlarla oradaki herkesi tarıyorlar. Sabahın erken saatlerinde bunu haber alan civar köylüleri, olay yerine akın ediyor. Köylüler, Roboski`de oldugu gibi; parçalanmış bedenleri battaniyelere sarıp atlara yükleyerek taşıyorlar.

Süreç içerisinde bu eylemin faili olarak Pkk gösteriliyor. Bu durumda devletin mağdurları sahiplenip bunun üzerinden propagandasını yapmasını bekliyorsunuz değil mi? Ama öyle olmuyor! Ailelerin anlatımına göre bırakın olay yeri keşfi, delil toplama vs. Cenazelere otopsi bile yapılmıyor. Yakınları cenazelerini tanıyorlar ve alıp defnediyorlar. Ortada savcının olay yerine bile gitmediği halde yazdığı iki sayfalık bir tutanak dışında hiçbir şey bir şey yok..

Meselenin sonraki süreçleri daha vahim. Bu bilgilerin bir kısmı, mağdur aileler ile yereldeki halkın
iddialarından oluşuyor (bu iddiaların hiçbiri araştırılmaya değer bulunmamış)

– Katliam sonrası o bölgeye inen helikopter ve buna şahitlik yapan çobanların
akıbetleri
Mağdur ailelerden birinin iddiasına göre iki çoban, olay sonrası sabahın çok erken saatlerinde bir helikopterin o bölgeye indiğine şahit oluyor. Sonrasında da helikopterin inmiş olduğu tepede boş bir mermi sandığı buluyorlar. Bu çobanlar aynı zamanda olayın öncesinde üç el feneri ışığının yaylaya doğru hareket ettiğini, akabinde de silah sesleri duyduklarını, korktukları için de o tarafa gitmediklerini söylüyorlar. Aynı zamanda olay yerinde G3 mermileri bulunuyor. Çobanlar bu şahitliklerini savcılıkla da paylaşıyor.

O helikopterin orada ne işi olduğu, olayın hemen öncesinde el fenerleriyle çadırların olduğu yöne doğru giden grubun kim olduğu, olay yerinde bulunan G3 mermilerinin ne anlama geldiği gibi detaylar hakkında tahkikat yapılmıyor. Daha sonrasında bu çobanlardan biri bir ‘trafik kazası’nda hayatını kaybediyor. Diğer çoban ise bir gün aniden sırra kadem basıyor. Akıbeti halen de bilinmiyor.

– O dönemde Van’da tabur komutanı olan Veli Küçük’ün işkencehanesi ve benzer olaylardan JİTEM’i sorumlu tutan haberi üzerine söz konusu gazetenin toplatılması
Katliamdan hemen sonra, bölgede benzer başkaca cinayetler vuku buluyor. Bunun üzerine yerel bir gazete JİTEM’i konu ettiği bir haber yapıyor. Haberin içeriğinde bu örgütün bölgede çeşitli cinayetler işlediği ve bu olayların özellikle de Bahçesaray ve Çatak ilçesinde görüldüğü belirtiliyor. Söz konusu gazete, sabahında henüz dağıtılmadan bizzat zamanın Van Valisi tarafından toplatılıyor.

O dönem Veli Küçük, Van’da tabur komutanı olarak görev yapıyor. Bu nedenden dolayı da 1993 yılında birçok katliam ve faili meçhul olayın bu bölgede yaşanması dikkatleri bu yapılanma üzerine çekiyor. Aynı zamanda 90’lı yıllarda Kürdistan’da işlenen cinayetler, kaybetmeler ve katliamların çoğunun 1993 yılına denk gelmesi tesadüf olmasa gerek. Aynı şekilde tanıkların ifadesi o dönemde Toprak Kale mağarasının işkencehaneye dönüştürüldüğü yolunda.

– Katliam öncesinde mağdurlar hakkında yapılan tahkikat
Orada yaşayan Koçerler, katliamdan hemen önceki günlerde bölgeden olmayan bir grup adamın oraya gelip yaylada kalan köylüler hakkında; onların kim oldukları, Pkk’ya mi yoksa devlete mi yakın oldukları, akrabaları arasında koruculuk yapan olup olmadığı gibi sorular sorduklarını iddia ediyorlar. Bu kişilerin kim olduğu, bu tahkikatı kimin talimatıyla yaptıkları da soruşturulmayan iddialar arasında.

– Mağdur yakınlarından Necdet Yayla’nın bir kumpasla müebbet hapse mahkûm edilmesi
Bu konuyu gündemde tutmaya çalışanlardan biri ve aynı zamanda mağdur yakınlarından olan Refah Partisi eski il başkanı Necdet Yayla, bir cinayetin zanlısı olmakla suçlanıyor. Fakat onun bu suçu işlediğine dair hiçbir delil yok. Aniden ortaya bir şahit çıkıyor ve bu şahıs, Yayla’yı bu cinayeti işlerken gördüğünü söylüyor. Buraya kadar her şey usulünce yapılmış olsa dahi bir sorun görünüyor. Şöyle ki, bunu iddia eden şahıs, cinayetin işlendiği tarihte cezaevinde bulunuyor! İşte bu şahsın tanıklığıyla Necdet Yayla, müebbet hapse mahkûm ediliyor.

– MHP`nin eski Bahçesaray ilçe Başkanı Burhanettin Tenli suikasti
2006 yılının Ekim ayında MHP’nin eski Bahçesaray ilçe Başkanı Burhanettin Tenli, 7 kişilik bir grup tarafından bürosu basılarak öldürülüyor. Sündüs katliamında hayatını kaybedenlerin yakınları, öldürülmeden hemen birkaç gün öncesinde Burhanettin Tenli’nin katliamın kimler tarafından ve neden gerçekleştirildiği gibi detayları bildiğini ve yakın bir zamanda bunu kamuoyuyla paylaşacağını söylediğini iddia ediyorlar.

 

DEP Milletvekili Mehmet Sincar suikasti

Katliam sonrası süreçte dava avukatları, gazeteciler ve siyasetçiler başta olmak üzere bu meseleyi gündemleştirmek isteyenler çeşitli baskı ve tehditlere maruz kalıyorlar. Bazılarına para, iş gibi imkanlar tanınarak, sonuç itibariyle bu meselenin karanlıkta kalması hedefleniyor.

Aslında bütün bunlar diğer vakalarda da karşılaştığımız şeyler. Yakın örnekler olarak Roboski ve
Dedeoğulları katliamlarını hatırlayın.

Bir katliamın aydınlatılması için çabalarken cezaevine düşebiliyor, hatta canınızdan bile olabiliyorsunuz. Yani Devlet tarafından ya da devlet onaylı işlenmiş her bir suç, başkaca suçları işlemeleri için adeta zemin oluşturuyor ve bu bir sarmala dönüşüyor.

Dönemin DEP Milletvekili Mehmet Sincar da Sündüs Yaylası katliamının aydınlatılması için mücadele edenlerden birisi. Ne yazık ki o da hakkını aradığı bir çok Kürdün kaderini paylaşarak karanlık güçlerin hedefi oldu.

Mehmet Sincar’ın hikayesi bu katliamın ardına düşmekten ibaret değil şüphesiz. Bu yüzden iki paragrafla da olsa bu cesur, yiğit, yürekli, vicdanlı insandan söz etmek istiyorum.

Mehmet Sincar 1953 yılında Mardin’in bir köyünde dünyaya gelir. Üniversiteyi Ankara’da, (bugün de faşizmin kalesi olan) Gazi Üniversitesi’nde okuduğu yıllarda ülkücü, faşist grupların saldırılarından dolayı öğrenimine bir süre ara vermişliği vardır. Bunlara rağmen eğitimini tamamlar. Sonrasında öğretmen olarak Dersim’e tayini çıkar.

Öğretmen olarak görev yapmasının üzerinden geçen 1 yıl sonrasında Maraş katliamını boykot ettiği için Afyon’a sürgün edilir. Burada da yine faşist grupların hedefi olur. Onların tehditleri ve saldırılarından sonra Sincar, memleketine geri dönmek zorunda kalır. 1991 yılında DEP’in kendisine yaptığı milletvekilliği teklifini kabul eder.

Sincar, milletvekili olduktan sonra özellikle bölgedeki koruculuk dayatmaları, korucuların saldırıları, Hizbullah’ın işlediği cinayetler ve faili meçhuller gibi konularda aktif çalışmalar yapar ve bunları meclis gündemine taşır. Devletin konuşulmasından dahi rahatsızlık duyduğu bu konuların Ankara’da, mecliste görünür olması devleti yöneten karanlık güçleri rahatsız etmektedir. Bu nedenle Sincar’ın Sündüs Yaylası Katliamı ile ilgili kararlılığı, bu karanlık güçler için adeta bardağı taşıran son damla olur.

Sündüs katliamının beşinci günüdür.. Mehmet Sincar, yanında DEP’li iki milletvekilinin de olduğu bir heyetle birlikte katliam yerindedir. Orada mağdur aileler, muhtar, kaymakam ve Vali.. Velhasıl neredeyse herkesle görüşür. Bu görüşmeler sonrasında köyde toplanan halka: ‘Sonucu ne olursa olsun, bu işin peşini bırakmayacağız’ der.

Ardından Ankara`ya döner ve meclis kürsüsünde katliama ilişkin bir konuşma yaparak ardından bir araştırma komisyonu kurulmasını talep eder. Bu konuşma ve komisyon talebiyle hem halkın gerçek bir vekili olduğunu, hem de bu meseledeki kararlılığını göstermiştir. Ancak ne yazık ki bu kararlı tutumu onun için sonun başlangıcı olmuştur.

Sincar bu konuşmadan tam 40 gün sonra 4 Eylül 1993 tarihinde faili meçhulleri araştırmak üzere bulunduğu Batman’da kalabalığın en fazla olduğu aksam saat 18.00 civarında, kentin en kalabalık yeri olan Batman Çarşı merkezinde suikaste uğrayarak henüz 39 yaşında iken hayatını kaybeder.

Sincar’ın faili meçhuller için mücadele ederken buna kurban gitmesi bütün Kürtler için büyük bir trajedidir.

1996 yılında devlet-mafya ilişkilerini deşifre eden meşhur Susurluk kazasına ilişkin hazırlanan raporda bu cinayete de yer verilir. ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım ile birlikte bir kaç kişinin ismi de Sincar’ın katilleri olarak raporda yer alır. Buna rağmen cinayet bir türlü aydınlatılmaz.

Konuyla ilgili 30 yıldır süren bir dava var. Bu davada tetikçi olarak yargılanan, ayrıca işlediği cinayetleri de sabit olmasına rağmen Cihan Yıldız adında bir kişi tutuksuz olarak yargılanmakta.

Bu dava mevcut durumda zaman aşımı riski de barındırıyor. Görüntüye bakılırsa mahkeme de zaten bunu hedefliyor. Zira yakın zaman önce yapılan duruşmada yine bir karar çıkmayıp bir sonraki duruşma 10 Aralık tarihine ertelendi.

‘..kan dökülmesin diye git sen, sonra senin kanın dökülsün..’
Neredeyse 31 yıldır aydınlatılamayan bir dava. Eşi Cihan Sincar, çocukları ve dava arkadaşları 31 yıldır adalet mücadelesi veriyorlar ve kim bilir bu dava süreçlerinde onların başlarına neler geldi..

Cihan hanımın bir röportajında eşinin katledilmesi ile ilgili kullandığı bir cümlesi sözünü ettiğim bu sarmalı ve Mehmet Sincar’ın hikayesini çok iyi özetliyor: ‘kan dökülmesin diye git sen, sonra senin kanın dökülsün!…’..

Bu yazı vesileyle Mehmet Sincar ve bu yolda bedel ödemiş nice Kürdistan şehitlerini özlemle ve minnetle anıyorum..

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Sonhaber.ch editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Tags: mehmet sincarnurcan aktaySündüs/Miran Yaylası Katliamı
Previous Post

İnsanları yalanla sokak hayvanlarını ilaçla uyutma hakkı

Next Post

Oligarşinin Politik Guruları

Next Post
Oligarşinin Politik Guruları

Oligarşinin Politik Guruları

Bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Güncel Haberler

Rıza ve Otoriterizm!
Manşet Haberler

Rıza ve Otoriterizm!

12/07/2025
Cumhurbaşkanı Erdoğan: “AKP, MHP ve DEM Partisi ile bu yolu beraber yürüyoruz”
Manşet Haberler

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “AKP, MHP ve DEM Partisi ile bu yolu beraber yürüyoruz”

12/07/2025
“Ayaktayız, çünkü diz çökmek yaşamamak demektir”
Manşet Haberler

“Ayaktayız, çünkü diz çökmek yaşamamak demektir”

12/07/2025
Kamu elektrik ihalelerinde 1,1 milyar TL’lik pay: Cengiz Holding yine zirvede
Manşet Haberler

Kamu elektrik ihalelerinde 1,1 milyar TL’lik pay: Cengiz Holding yine zirvede

12/07/2025
Kredi kartı yapılandırmalarında faiz sınırı: Referans oranı aşamayacak
Ekonomi

Kredi kartı yapılandırmalarında faiz sınırı: Referans oranı aşamayacak

12/07/2025

Arşivler

  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • Künye
  • Reklam
  • İletişim
  • Söyleşi / Podcast
  • Kitap Önerileri
  • Öykü
  • Manşetler
  • Dosyalar
  • Arşiv

© 2024 Sonhaber / Bağımsız, doğru , gerçek habercilik

No Result
View All Result
  • ANA SAYFA
  • İSVİÇRE
  • TÜRKİYE
  • DÜNYA
    • AVRUPA
    • ORTADOĞU
    • ASYA
    • AMERİKA
    • AFRİKA
  • YAZARLAR
  • POLİTİKA
  • EKONOMİ
  • SÖYLEŞİ
  • YAŞAM
    • EĞİTİM
    • SAĞLIK
    • KADIN
    • LGBT
    • EMEK DÜNYASI
    • Podcast / Röportaj
  • SANAT
  • BİLİM
  • EKOLOJİ
  • FORUM
  • Languages

© 2024 Sonhaber / Bağımsız, doğru , gerçek habercilik