Depremlerde neden bu kadar çok insan öldü?
Türkiye ve Suriye’yi vuran şiddetli depremlerin ardından, kurtarma çalışmaları devam ediyor. Hayatta kalan kimse bulmak artık neredeyse imkânsız hale gelmiş durumda ve şimdiye kadar 40.000’den fazla insanın cansız bedeni enkazlardan çıkarıldı. Türkiye’de bu kadar çok insanın hayatını kaybetmesinin sorumlusunun kim olduğu üzerine tartışmalar başlamışken, Suriye’de pek çok insan hâlâ yardım bekliyor. Köşe yazılarında hayal kırıklığı hâkim.
Fırsatçılığın bedeli
Volkskrant köşe yazarı Frank Heinen, Türkiye’de giderek fazla sayıda müteahhitin tutuklandığını belirtiyor:
“Çürük binalardan sorumlu olduğu öne sürülen kişilerin yakalandığına dair görüntüler yayılıyor. Kurallara aykırı imar planlarına muafiyetler ve aflar tanıyan yetkililere ve siyasilere ise henüz dokunulmuş değil. Türkiye inşaat sektörünün önü yıllar boyu devlet tarafından açıldı, şimdi de aynı devlet onların peşine düşmüş durumda. Rüzgârın yönü değişti. … 1963 yapımı Le mani sulla città filminde, Napoli’de bir gökdelen çöker. Ölüler ve yaralılar vardır. … ‘Bizim ellerimiz temiz,’ diye bağırır belediye meclisi üyeleri. … Oraya da liyakatsızlar ve fırsatçılar hâkimdir.”
Kader suçlara mazeret bulmaya yarıyor
Kathimerini köşe yazarı Pantelis Boukalas, Erdoğan’ın tutumunu eleştiriyor:
“Türkiye Cumhurbaşkanı’nın depremden zarar gören şehirlere tüm korumalarıyla birlikte gerçekleştirdiği ziyaretlerde, depremzedelere verecek tek bir cevabı ve ‘avuntusu’ vardı: Kader. Ahlak dışılığı sözümona din kisvesi altına gizlenemeyen aynı cevabı, yaptığı apartmanın neden saniyeler içinde çökerek 80 kişinin ölümüne yol açtığı sorulunca bir müteahhit de vermişti: ‘Kader tabii.’ Kader, suçlara mazeret bulmaya yarıyor. Ancak devletler, kaderle yüzleşmek, onu aşmak, yenmek ya da en azından onun güya önceden belirlenmiş sonuçlarını hafifletmek için kurulur ve eyleme geçerler. … Türkiye’de kaderin adı Erdoğan olmuş.”
Esad’ın hesabı
La Repubblica, Suriye’nin kuzeyindeki isyancı bölgelerin hâlâ yardım umudu olmadığı uyarısında bulunuyor:
“Asıl sorun, Şam’ın uluslararası yardıma ‘onay verdiğini’ ve en çok etkilenen ve kontrol edilemeyen topraklar olan kuzeybatıdaki İdlib bölgesi ve Halep’in tüm mahalleleri dahil olmak üzere, yardımları bütün bölgelere dağıttığını iddia etmesi. Deprem en çok İdlib’de can kaybına neden oldu ve en çok hasarı, Esad’ın Rusya ve İran’ın yardımları sayesinde, ülkenin büyük bölümünde kontrolü yeniden sağlamak için diğer bölgelerdeki isyancıları sürdüğü İdlib aldı. Tam da bu yüzden İdlib, tahminen dört milyon insanla ziyadesiyle fazla bir nüfusa sahipti.”
Erzin’de neden tek bir bina bile yıkılmadı?
Yeni Asya, yıkımın ortasında başarılı deprem tedbirlerine dair örnekler de olduğunu gösteriyor:
“Depremlerin neredeyse tamamen yıktığı, binlerce binanın enkaz yığını haline getirdiği Hatay’ın Erzin ilçesinde tek bina bile yıkılmadı. Depremden ciddi şekilde etkilenen Osmaniye’ye 20, Hatay’a 110 kilometre uzaklıktaki 42 bin nüfuslu Erzin’de can kaybı da yok. Bunun nedeni ise 1999 depreminde tek bir çivinin bile oynamadığı Dilovası Tavşancıl’la aynı: Kaçak yapıya müsaade etmemek. Bu iki örnek, deprem öncesi tedbirlerin tam olarak alınması için idarecileri ve idare edilenleri ikna etmeye yetmez mi?”
Tüm bunların siyasi sonuçları olmalı!
Politiken‘e göre, mayısayında yapılması planlanan seçimlerde Erdoğan’ın yenilmesi gerekiyor:
“Erdoğan’ın sorumluluklarını yerine getirmediğine dair her türlü gösterge var. İktidarda olduğu yirmi yıl boyunca, deprem bölgesi olan Türkiye’de yurttaşlarını depremlerden korumak için çok az şey yaptı. … Türkiye’nin iyiliği için depremin, Erdoğan’ın giderek otoriterleşen yönetimine karşı mümkünse daha fazla demokrasi ve özgürlük yönünde siyasi değişimlere yol açmasını ümit edelim. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine üç ay kaldı. Bu güçlü liderin yenilmesi veya en azından büyük oy kaybetmesi, Türkiye’nin ve Avrupa’nın hayrına olur.”