Lenin, “Umutsuzluk, kötülüğün nedenlerini anlamayan, bir çıkış yolu göremeyen ve mücadele edemeyenlerin tipik özelliğidir.” derken, temelde devrimci teori ve iradenin ortak çözüm gücüne işaret eder. Devrimci özne, anın gerçeğini kavramak, buradan yola çıkarak çıkış stratejisi üretmek ve bunu örgütlü mücadeleye dönüştürmek zorundadır.
Günümüzde bu görevi yerine getirecek bir devrimci odağa, bir güç merkezine şiddetle ihtiyaç var. Umudu ve morali yeniden örgütleyecek bu odak ortaya çıkmadıkça, sistemin çürütücü etkisi yeni kıyılara vuracak, etki alanını genişletecektir. İktidarın, her türlü itirazı etkisizleştirme amaçlı bitmek bilmeyen baskı ve şiddeti de geniş kitleler nezdinde “yapılacak bir şey yok” duygusuna kapı aralamaktadır. Kaybedecek vakit yoktur.
Bu rejime meydan okuma cesaretine sahibiz. Ancak onunla baş edebilecek bir güce sahip olduğumuzu da göstermemiz gerek. Bu da hiçbirimizin tek tek sahip olduğu olanak ve güçle mümkün değildir. Güçlerimizi, aklımızı, olanaklarımızı bir araya getirmek zorundayız. Zihinlere ve evlere hapsolmuş öfkenin kendisini alanlarda ortaya koyabilmesi başka türlü mümkün değildir.
Artık şapkayı önümüze koyup düşünmeliyiz. Geçmişi uzun yıllar öncesine dayanan ve bir tür “umutsuzluk iklimi” denebilecek koşullarda yaşıyoruz. Bunun toplumsal muhalefeti kötürümleştiren bir etki yarattığı açık. Oysa “umutsuz yaşanmaz”, mücadele de edilmez. Çünkü umut, toplumun kolektif eylem kapasitesi üzerinde doğrudan belirleyici bir etkiye sahiptir. Yani umut ne kadar fazlaysa, kolektif çabanın direnci ve yaratıcılığı da o kadar artar. O, mücadelenin hem ürünü hem de önkoşuludur: mücadele umut doğurur, umut ise mücadeleyi büyütür.
Umudun yokluğu, nesnel koşulların elverişsizliğinden çok, öznel güçlerin dağınıklığından, kolektif hareket etme yeteneği gösterememesinden kaynaklanır. Yani bizden; bir araya gelmeyi bir türlü başaramamamızdan.
Umut bireysel bir duygulanım değildir; ancak kolektif, örgütlü bir hareketle oluşur. Örgütlü bir pratiğe dönüştüğünde ise toplumsal bir kuvvet haline gelir. Birlikte hareket etme iradesi gösterildiğinde, dayanışma ve ortak hedef bilinci tazelendiğinde, yani birleşik bir mücadele hattı oluşturulduğunda da yeşerir.
Bu düzen yalnızca sömürü mekanizmalarıyla değil, kitlelerin mücadele etme iradesini kırarak, onları edilginleştirerek ayakta duruyor. Bu nedenle umudu yeniden kurmak, yalnızca bir moral meselesi değil, aynı zamanda bir iktidar sorunudur.
Dolayısıyla bugünün görevi, umudu toplumsal yaşamın her alanında; mahallelerde, işyerlerinde, fabrikalarda, kadın ve gençlik örgütlenmelerinde yeniden üretmektir.
Birleşik mücadele, tek tek sahip olunan olanakların bir araya gelmesi kadar, parçalı direniş biçimlerinin birleşik bir hatta kavuşması demektir. Bu diyalektik bağı yeniden kurmalıyız. Farklı mücadele alanlarını, yapıları ve dinamikleri aynı hedef bağlamında yan yana getiren bir politik zemin oluşturduğumuzda, sadece iktidara karşı değil, neoliberal umutsuzluk rejimine karşı da en güçlü yanıtı vermiş olacağız.
Sonuç olarak; umudu örgütlemek, devrimci moralin yeniden üretimidir. Birleşik, örgütlü, kararlı bir mücadeleyle umudu yeniden örgütlemek; umudu örgütleyerek de mücadeleyi yeniden kurmak görevi omuzlarımızdadır. İktidarın yarattığı korku iklimine karşı cesaretle, yalanlarına karşı da gerçekle karşı çıkmalı; “birlikte başarabiliriz” duygusunu yeşertmeli, zihinlerde canlandırmalıyız.
Varlığıyla dünyanın bütün ezilenlerine kutup yıldızı olmuş Ekim Devrimi’nin 108. yıldönümüne yaklaştığımız bugünlerde, umudu yeniden örgütleyerek tarih sahnesinde boy göstermek elimizde. Bunu da ancak kolektif, birleşik, örgütlü bir çabayla var edebiliriz.

![Lazca ders kitaplarında sınıf mücadelesi metinleri-1 [Lazca-Türkçe]](https://sonhaber.ch/wp-content/uploads/2025/11/ali-ihsan-aksamaz-75x75.png)





