Updated: Millet-i Mahkûme

HomeManşet Haberler

Updated: Millet-i Mahkûme

Mert kaya

Osmanlı İmparatorluğunun millet sisteminde Müslümanları temsilen var olan Millet-i Hâkime’nin karşısında, mahkûm görülen gayrimüslimler için Millet-i Mahkûme vardı. Amacım bu konuyu uzun uzadıya yazmak, tartışmak değil. Hakkında bir sürü çalışma var zaten. Fakat tartışılması gereken şey, içeriği biraz daha değişerek günümüzde de bu sistemin sürdürülüyor olması. Millet sistemine de güncelleme geldiğini söyleyebiliriz.

Ulus-devlet yapılaşması ardından başlayan ve homojen toplum yapısını isteyen sistem ile “Sünni-Türk” kimliği yüceltilmiş, Anadolu çeşitli sistemlerle Hristiyansızlaştırılmıştı. Sünni-Türk üst kimliğinin baskınlığı ve siyaseti şekillendirmesiyle Osmanlı’da yitip gittiği söylenen millet-sistemi Cumhuriyet ile birlikte aslında kendine yeni bir yer buldu. Bir süre her şeyi bırakıp Kürtlerin kuyruğunu aramaları tam olarak böyle bir siyasi ve toplumsal anlayışın sonucunda ortaya çıktı mesela. “Alevilerin yemeği yenmez” ya da “onlarda namus önemli değildir” vb. karalamalar da bu siyasi söylencelerin toplumsala dayattığı örnekler oldu. Millet-i Mahkûme’nin üye sayısı arttı yani. Kürtler ve Aleviler de dâhil olmuş oldu gruba çünkü biri Türk değildi, diğeri Sünni değildi.  Fakat bazı durumlar, eskiye nazaran bu sınırların saydam olduğunu, konuya göre gruplar arası geçişin olabildiğini bize gösteriyor artık. Gayrimüslimler mahkûm milletin değişmezleri. Müslümanlar ise hâkim milletin. Kendi içimize tartışırız ama “konu gayrimüslim ise, vurun kefereye” olur bir anda ve sınırlar saydamlaşır.

İsrail-Filistin meselesine dair geçtiğimiz günlerde bir olay gündem oldu. Malum toplumsal linç dönemindeyiz. Yahudi askerlerin “Kuru Kahveci Mehmet efendi” kolilerini tuttuğunu gösteren bir görsel yayıldı. Mehmet Efendi’ye demeyen kalmadı. Hemen kuruluş dönemine dair bazı örnekler döküldü ortaya. Rivayet o ki; zamanında Mehmet Efendi’nin sahibi olduğu arsaya Yahudiler talip olmuş, Mehmet Efendi önce vermek istememiş, sonra Yahudi mezarlığı yapılacağını duyunca arsasını vermiş (1). Hemen bir ilişki kuruldu böylece. Hemen ardından “Mehmet Efendi Yahudi miydi?” denmeye başladı ve boykot çağrıları yükseldi. Hal böyle olunca acil bir açıklama geldi Kuru Kahveci’nin resmi hesabından:

“Son günlerde Kurukahveci Mehmet Efendi markasıyla ilgili sosyal medya hesaplarında hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan asılsız ve karalayıcı iddialardan derin üzüntü duyduğumuzu belirtmek isteriz. “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” ilkesini düstur edinmiş bir ülkenin markası olarak, böyle bir iddianın muhatabı olmadığımızın ve olamayacağımızın bilinmesini isteriz.

152 yıldır yerli ve milli olan markamızın ayakta kalmasını sağlayan şey, her şeyden önce karşılıklı saygı, dostluk ve güven temeli üzerine inşa edilmiş olmasıdır. Dünyanın 60 ülkesine ihracat yaparak, hem ülke ekonomimize hem de Türk kahvesi kültürünün yaşatılmasına katkıda bulunuyor, bununla da gurur duyuyoruz. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sohbetlerin, dostluğun, misafirperverliğin simgesi olmaya devam edeceğiz.”(2)

Atatürk’ün sözünü de eklediler açıklamalarına, yerli ve milli olduklarını da. Linç kesildi. Boykot çağrıları sönümlendi. Tüm bunları okuyunca Nubar Terziyan’ın başına gelenler geldi aklıma.

Ayhan Işık 1979 yılında vefat edince, kendisini çok sevdiği ve ölümüne üzüldüğü için gazeteye ilan veren Nubar Terziyan, ilan metninin sonuna Nubar amcan ibaresini düşer. Ayhan Işık’ın asıl soyiminin “Işıyan” olması ve bazı kesimlerce Ermeni sanılması dolayısıyla aile hemen harekete geçer, daha ölü soğumadan gazeteye ilan verir. “Nubar Terziyan ile herhangi bir akrabalığımız bulunmamaktadır”. Nubar Terziyan bir iki gün içinde yeni ilan yayınlayarak tekzip eder (3).Afedersiniz(!) Ayhan Işık Ermeni zannedilir diye ortalık karışır yani. Nubar Terziyan üzüldüğüyle kalır.

Millet-i Mahkûme’den görünmek, ondan sanılmak istenmez hala. Ya Yahudi zannederlerse ya Ermeni zannederlerse ya Rum sanırlarsa diye diye Millet-i Hâkime ne isterse o olur. Toplumsal baskı, gerçekten öyle olmayı geçtim, ona benzemeye bile razı gelmez. Kişiler kendi kimlik stratejilerini artık ona göre ayarlar. Öyle ol ya da olma, çoğunluğa göre ol istenir. Yoksa linç gelir. Bir gecede şirketler batırılır, en kötü dükkânın taşlanır, belki canına bile kastedilir. Sebep: e öyle diye duyduk? O iş öyle sadece bir şeyi duymakla olmuyor, anlık bir galeyan da denmemeli Orada bir yerlerde sinsice bekleyen, harekete geçiyor. Sözün özü, hala Millet-i Mahkûme sayılanlar var ve hâkim olduğunu sananlar, hakikatten hâkim gibi asmayı kesmeyi göze alabiliyor. Mahkûmelik, anlık mahkûm edilen ise milletlere göre yer değiştirebiliyor. Türkler hâkimken Kürtler mahkûm sayılıyor, sonra bir bakıyorsun, Sünniler hâkim ve Aleviler mahkûm. Sonra Sünni, Türk, Kürt, Alevi bir araya geliyor, gayrimüslim mahkûm ediliyor. Yani, her an, herhangi birimiz hâkim ya da mahkûm olabiliriz. Bir an da kahraman ya da vatan haini sayılabileceğimiz gibi.

Ne kahraman ne hain, ne hâkim ne mahkûm, bu coğrafyanın kadim halklarıyız. Bir arada yaşamayı öğrenmek gibi bir zorunluluğumuz var. Bunu şimdiye kadar başaramadık. Pek ümidim de yok ama belki ileride, birbirimizin acısına samimiyetle üzülebileceğimiz günler gelir. Aksi halde Millet-i Mahkûme yeni güncellemelerine devam edecek gibi görünüyor.

 

(1) https://www.gazeteilksayfa.com/kurukahveci-mehmet-efendi-kimin-sahibi-kim-kuru-kahveci-mehmet-efendi-israile-215022h.htm  (Erişim Tarihi: 13.11.2023)

(2) https://www.birgun.net/haber/kurukahveci-mehmet-efendi-den-israil-aciklamasi-482589 (Erişim Tarihi: 13.11.2023)

(3) https://www.hurriyet.com.tr/gundem/terziyanin-oglu-30-yillik-drami-anlatti-13348922 (Erişim Tarihi: 13.11.2023)

 

Subscribe
Notify of
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments