…..
Korkut AKIN
Romanların ilk cümlesi çok önemlidir; okurun ilgisini çekebilmişseniz devamı gelir. Bu, diğer sanatlar için de geçerlidir; kitabın kapağı, filmin girişi, reklamın tasarımı, müziğin başlangıcı…
Türkiye televizyonlarının unutulmaz programcılarından Tarcan Günenç (ışığı üzerimize değsin), haftanın her günü yayımlanan sanat/kültür programında, soru ile başlamasını isterdi yer alan her bir bölümün. Neden, niye, nasıl veya kim soruları haber için de geçerli değil mi?
Şahin Tekgündüz, gazetecilikten televizyonculuğa, reklamcılıktan halkla ilişkilere geniş bir yelpazede sürdürdüğü yaşamını anlatırken bu ilkeyi bir başka boyutuyla uygulamış. Bir durumu veya olayı hatta kişiyi anlatırken soru sormasa da merak uyandırıyor, kasap çengeli örneği büyüttüğü soru işaretini yanıtladığında hem merakınızı gidermiş hem de etraflıca bilgilenmiş oluyorsunuz. Tabii, sonrasını okurken hem sosyal, siyasal, ekonomik ve kişisel bağlantıları yerli yerine oturtmanız mümkün oluyor.
Bir sivil tarih…
Herkesin yaşamı, her kim olursa olsun her ne yaparsa yapsın bir tarihtir kendi çapında. O sivil tarih, bir yanıyla biz okurların geniş perspektifle bakmamızı, bir yanıyla da üzerine eklememizi sağlar. Hiç bilmediğiniz bir kişinin, hiç tanımadığınız bir alanın, içinde bulunmadığınız bir sektörün kendi yaşamınızla bağlantısını kurar, kendinizce yol çizersiniz.
Şahin Tekgündüz’ün, “Yaşadım Diyebilmek”inin arka kapağında, “…bir memur çocuğu olarak başlayıp çalkantılı ve fırtınalı bir yolculukla İstanbul’da reklamcılık sektöründe devam eden hayatını aktarırken o dönemin Türk siyasi tarihi ve iş dünyasına da ışık tutuyor” deniyor. 1937 doğumlu Tekgündüz, Ankara gibi bir merkezde, gazetecilik ve televizyonculuk yaparken ister istemez siyasi hayatın da içinde bulunacaktır. O ünlü ’68 kuşağının bir öncesinde yer alsa da haksızlıklara karşı çıkan ve ülkelerinin geleceğini düşünen gençlerle birlikte yürümek gerekir. Kaldı ki, bu, sadece siyasi olmak veya bir partili olmak değildir sadece; sizin de düşlerinizde “güzel günler” yaşıyorsa, elinizi o taşın altına sokmanız bir zorunluluktur artık.
Komer’in arabası bir simgedir…
Siyasi görüşü ve inancı, örneğin ABD büyükelçisi Komer’in arabasını yakan gençlerle çakışmasa da onlardan yana atar yüreği. Deselerdi ki, sen katılır mıydın, asla kabul etmezdi Şahin Tekgündüz, ama yüreği onlarla atar. Şimdilerde, belki de iyiden iyiye uzaklaşmıştır o düşüncelerinden, belki de çok daha farklı bakıyordur yaşama ve dünya gerçeğine… Ama o dönemin panoramasını çizerken bize birçok ipucu veriyor. Aynı günlerde reklamcılığa başlamasıyla birlikte farklı bir dünyayı da paralelinde anlatıyor.
Sınaya deneye “mucitlik”
Buraya dek, “Yaşadım Diyebilme”in, sosyal bakışına yöneldim. Ama asıl Şahin Tekgündüz’ün çocuklukla birlikte, yoksul geçen gençliğinde yaşamı kazanabilmek için yaptıklarına bakmak gerekir.
Derme çatma karanlık oda oluşturmasını, günümüz kuşakları ne anlayabilir ne de tasavvur edebilir; okumadıkları sürece. Negatif deyince olumsuzluk anlayanlar, onun ne denli paha biçilemez değerde olduğunu bilemeyeceklerdir… Oysa daha düne kadar film üzerinde oluşurdu görüntüler karta basılmadan, pelikül denilen filme çekilirdi sinema filmleri.
Belki de çocukların meraklı, heyecanlı hatta atak ve yapıcı olmasını sağlayan kendi oyuncaklarını, biraz büyüyünce işe yarar araçlar yapmalarıydı, en olanaksız denilen, en zor koşullarda…
Sinemacılığı benim ilgimi çok çekiyor, ama bir matbaa makinesini çalıştırması inanılmaz büyük bir heyecan. Düşünün, heyula bir matbaa makinesi, çalışmıyorsa hurda yığınından başka nedir ki! Ankara’da, İstanbul’da ustası yoksa, yurtdışından gelmesi zorsa (sahi, artık kolay diye geçireceksiniz aklınızdan, ama unutmayın, Maraş depremine ilk üç gün ulaşamadı devletin yardım kuruluşları), zaman kaybetmek çok daha büyük sorunlara yol açacaksa, kolları sıvamaktan başka bir yol var mıdır karşınızda? Evet, işte o kararlılığı göstererek, ince eleyip sık dokuyarak onarmaya soyunan Şahin Tekgündüz’ün, örnek alınması gereken gözü karalığıdır.
Yetersizliğinden yakındıkları sinema sanatı için canla başla çalışmalarıyla “…genç kesime sinema sevgisi aşılayabilmek, bunu yaparken de sinemanın edebiyat gibi, resim gibi, müzik gibi gerçek bir sanat dalı olduğunu anlatabilmek çabasındaydık” düşüncesiyle Sinema Tiyatro Derneği kurup gösterimler düzenlediklerinde çok gençtirler ve şu an bile duyduğunuzda asla inanmayacağınız kişilerle bir aradadırlar. (Sevgili Rıza Baloğlu ile kısafilm festivali oluşturma düşlerimiz canlandı gözlerimde; ilkini yapıp da devamı gelmeyen.)
Aşk da var yaşamda…
Aradan geçen 60-70 yıl sonra bile benzer provokasyonların yaşandığına inanmak mümkün değilse de birçok güzelliğin yerinde yeller estiğini duymak hüzün veriyor ister istemez. İletişim güçlenmiş, teknik gelişmiş, ama insani olan birçok şey silinmiş yaşamımızdan. Aşka da yer açmalıyız en çok.
Şairler, yazarlar, iş insanları ile uzun yıllara dayanan, kimi mahrem, kimi az duyulmuş, kimini duyduğunuzda ağzınızın açık kalacağı yaşanmışlıklar, aşklar da ilginizi çekecektir.
Sahi, bir kısmını bile bilseydim onca hatayı yapar mıydım dememek için…
Yaşadım Diyebilmek
Şahin Tekgündüz
Anı, yaşam öyküsü
Yapı Kredi Yayınları, Eylül 2022, 375 s.