Cihan Şan: Kitabınıza gelmek istiyorum. Çok çarpıcı bir bölüm var. “Mistik Coşku” İslam’ın Mistik boyutu hiç yok mudur?
İhsan Eliaçık: Din formunda gelmesi sebebiyle tabii ki vardır. Aslında Mistik kelimesi Yunanca öğretmek… gizli bilgileri anlatmak anlamına gelen Mystveya dudak ve gözleri kapamak anlamına gelen Mueinden geliyor bu durumda Mit veya Mitos da Efsane/ anlatı hikaye demek oluyor Mitoloji de bunlarla uğraşan bilimdir. Günümüzde Mistisizm kelimesi Neo/Platoncu manevi hakikat veya tanrıyla doğrudan deneyim sezgi veya içe bakış yoluyla özdeşleşmeye veya yeni bir idrak seviyesine varma anlamında kullanılıyor. Böylece kişi bilgeliğe ulaşmış oluyor/ demek ki insanoğlu görünen ve bilinen yollardan rasyonel olarak ulaşamadığını anladığında bazı gerçekleri gözlerini kapayarak sezgileriyle ulaşmaya çalışmıştır. Mistisizm bu çabaların sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İslam da bir din olduğuna göre daha doğrusu din formunu kullanan bir hayat yolu olduğuna göre onun da Mistik unsurlarının olması doğal ve kaçınılmazdır/fakat anladığım kadarıyla İslam da mistik boyut esasında insanın iç aleminde yaşadığı coşkun bir duygu/hissediş ve seziş olduğundan akıp giden/tarihin/hayatın/tabiatın yani dış dünyada görülmemektedir. Mistik boyut dış dünyada olursa bu eski dünya dinlerinde olduğu gibi mucize/kehanet/Ezoterizm/Ökültik/Majik gibi şekillerde tezahür eder. Oysa İslam’da mistik dünya bizzat insanın içinde/iç dünyasında/vicdanında/ kalbinde/gönlünde görülmektedir.
Cihan Şan: Kerbela’dan sonra İslam Dini farklı bir forma bürünüyor bunu anladım, fakat yine de/ yani sonrasında hatırı sayılır Filozoflar yok mu? Mesela İbni Rüşt’ten Şeyh Bedreddin’e kadar ara ara devam eden bir düşünce silsilesi var yani kısacası çabalayan birileri var değil mi…
Ne dersiniz?
İhsan Eliaçık: Evet var! Fakat onlar toplumun ana merkezinde değiller. Toplumun ana merkezinde Krallar/Padişahlar/ Hünkarlar var, beyler/ paşalar var. Şöyle düşün Medine başkentti peygamber zamanında sonra Şam oldu sonra o bahseder de Bağdat sonra Selçuklularla Konya/ İran’da İsfahan/Bursa/ İstanbul /Edirne merkezler buralarda… Buralar da ise Krallıklar ve Padişahlar vardı. Filozofların buralardan daima uzaklarda/kıyıda-köşede kaldılar bunun çeşitli sebepleri olabilir, ama daha çok kendilerini Medrese/Gök bilimleri/Tıp/Astronomi/Kelam üzerine araştırma ve konularıyla ilgilendiler. Mesela Bîrûnî diye bir bilim insanı var. Güneşe bakmaktan gözü kör oluyor/ İbni Sina’ya mektup yazıyor ilaç istiyor ondan. Adam dere kenarlarında güneş ışığına düşen akisleri hesaplıyor, ışığı anlamaya çalışıyor suyun başında sürekli hesap yapıyor. Geometri/ Matematik/ Mantık vs. çalışmaları yapmış Filozoflarımız var. Fakat kimse onlara bakmıyor. ibni Haldun var sosyolog dünyanın ilk Sosyoloğu/ İbni Rüşt var diyalektikçi. Evet o da büyük bir filozof, batı adama hayran, e tabii ki şeyh Bedrettin var Vâridât gibi büyük bir eser kaleme almış.
Cihan Şan: Fakat biz onu başkaldırmasıyla biliyoruz…
İhsan Eliaçık: Vâridât aslında Manifestodur. Sosyal içerikli bir söylemdir, yani “Vahdeti Vücut…” İnsanlığın eşitliğinden bahsediyor/ yeryüzünde var olan insanlar eşittir diyor… Bu konu varlıkla ilgili demek istiyor… Aynı kökten geliyoruz, bir ve eşitiz diyor. Fakat onun hikayesinin büyüklüğü düşüncelerini hayata geçirmeye çalışmasıdır. Yüksek bir sosyal konumda olmasına rağmen… bugünkü yüksek yargıç diyebiliriz. Aynı zamanda mahkemelerde alınan kararların onay merci tabii ki… Hal böyleyken, yani devletin en üst makamından bir hukuk adamı iken oradan elini çekiyor gidiyor devletin dışladığı çapulcu gördüğü lanetlediği İnsanların arasına katılıyor/ onlarla beraber bir isyanı bulaşıyor/ hatta o isyanı örgütlüyor ve isyan başarısız olunca da onlarla beraber bedelini ödüyor. Fakat hiçbir zaman da bu duruşundan vazgeçmiyor. Farisi bir kadı bulup getiriyorlar ona diyor ki. “Sen kimsin ki benim hakkımda karar veriyorsun.” Kendi idam fermanının altına kendi mührünü basıyor. Haydi şimdi ne yapacaksınız yapın diyor. Hikayenin büyüklüğü burada yani o asla geri adım atmıyor.
Cihan Şan: Büyük bir tarihsel değer…
İhsan Eliaçık: Doğru! İnsan tarihsel şahsiyetlerle kendi arasında tecrübe düzeyinde bağ kurar. İnsanlık adına yaratılmış her değer tüm insanlığa aittir. Ben kendi adıma onunla bir özdeşlik kurmuşluğum vardır…
Cihan Şan: Nasıl?
İhsan Eliaçık: Şimdi hani biz de Sünni kesimden geliyoruz ya, Geziye katıldık ya, resmen onun karşılaştığı ithamlarla karşılaştım ben de /aynı söylemlerle karşılaştım ve bu söylemlere direkt muhatap edildim diyebilirim.
Yav sen Sünni Müslüman Türk bir aileden geliyorsun! ne işin var senin bu Alevilerle? Solcularla bilmem kimle.. Cem evlerine neden gidiyorsun? İstesen çok iyi makamlarda olurdun… Kısacası şu anki mevcut hükümet nezdinde o yollara girmeseydim öyle…
Cihan Şan: Fakat reddettiniz!
İhsan Eliaçık: Çünkü bazen kişinin karakteri ya da gücün ölçütü kazandıkları ya da elde ettikleriyle değil neyi ret ettiğiyle ölçülür…
“2022-Uluslar arası Avrupa bilim ve sanat akademisi hoşgörü halkaları ödülü İhsan Eliaçık’a verildi”
Cihan Şan: Bir ısrarınız var ama! Sürekli atılan hatırlatma Twitleri…?
İhsan Eliaçık: Evet, 11 yıldır süren bir ısrar var…Cuma gönderirim o Twiti… neden? Çünkü Kabataş’ta bir bacımıza saldırdılar dedi… Cuma günü görüntülerini göstereceğiz elimde video görüntüleri var dedi… Göstermedi! Kim yaptı bunu? Siyasi iktidar… Camide içki içtiler elimde video var dedi…! Nerede? Yok! Ama bir olay var! Onların açıklamasına göre/ o zaman olay varsa kendileri bu olayın bir tarafıdır. İspatla hükümlüdürler. Ayrıca direkt yazıyorum her cuma… Hâlâ kaç cuma geçti ne oldu bu video nerede? Bu camide içki içenler yok! Nerede bunlar? İkincisi 17-25 Aralık’ta hiçbir şey yapılmayıp olayın küllerinin havaya savrulup / paralarının faiziyle birlikte iade edilişinin bilmem kaçıncı yılı diye…
Cihan Şan: Bu devam edecek diyorsunuz…!
İhsan Eliaçık: Evet, tabi tabi amacına ulaştım kesiyorum diye bitecek. Mesela diyeceğim ki… “ Nihayet mahkeme karşısına çıktılar ve Twitlerim amacına ulaştı… O günü bekliyorum.
Cihan Şan: Fakat olaylar sürekli bir akış halinde. Zincirleme kaza gibi her geçen gün yeni bir olayla karşılaşıyoruz.
İhsan Eliaçık: Bitmiyor! Bıkmıyor! Sıkılmıyorlar… Geçen sene Şubat ayında benim Meal kitabım yasaklandı. Bu Türkiye tarihinde bir ilktir. Şimdi Meal değil aslında Tefsir, yani Kuran’ı Kerim’i ben Türkçesini yazmışım altına da Türkçe açıklamalarda bulunmuşum. Adam bunu yasaklıyor. Bu yasağın arka planında kuşkusuz tarikatlar var. Din yüksek kurulundan yasaklama kararı çıkarıyorlar, çoğunluğu ele geçirmişler.
Cihan Şan: Arakada bir lobi mi var?
İhsan Eliaçık: Tabii tabii sürekli küçük lobicikler var.
Cihan Şan: O lobiler sizi yakından takip ediyor o zaman yasakladıklarına göre.
İhsan Eliaçık: Tabi bunu açıkça görüyoruz. Bir izleyici bana şöyle yazmıştı: Hocam seni daha çok solcular/Aleviler, Kürtler, atesitler falan dinliyor. Dindarlar seni dinlemiyor. Ne söylesen onlara hitap etmiş oluyorsun. Bende şunu söyledim… Bak öyle değil! Neden benim Mealimi yasaklıyorlar? Sebebi ne? Gel bir düşün!
Cihan Şan: Nedir sebebi?
İhsan Eliaçık: Benim söylemlerim veya yazdıklarım solcular, Aleviler, Kürtler, Ateistler arasında değil daha çok dindarlarda etki ediyor. Dindarlar etkileniyor ve değişiyor, diğerleri sadece takdir ediyor, destekliyor veya dine karşı daha olumlu bakar hale geliyor arada fark var. Bizzat tarikatlara bulunanlar bana bunları söylüyor. Sen bizi tanımıyorsun, ama bizler seni biliyoruz diyorlar. Şimdi senin kitaplarını bir solcu okuduğunda seni kendine yakın görür dini bizim gibi yorumluyor falan diye düşünür. Fakat benim gibi tarikatların içinde olan kişiler okuduğu zaman kişide devrim yaratıyor…” “Zihniyet alt/üst oluyor. Bende öyle oldu.” dedi mesela birisi. Bizzat Kur’an kurslarında kalanlar geldi anlattı. Geliyorlardı arama yapıyorlardı/liste veriyorlardı/kitap listesi… Bu kitaplardan birisi var mı diye soruyorlardı. En başta da senin kitapların vardı diyor. Tabii benim dışımda başka yazarlarda var, fakat çocuklara benim kitaplarımdan bahsediyorlar… Zehirdir! Bunları sakın bulundurmayın buralarda çünkü bunları okuyan herkes önce tarikattan çıkar sonrada dinden çıkar demişler. Sen öyle mi oldun? diye sordum kendisine. Hayır dedi, tarikattan çıktım. Dinden çıkmadım. Ateist ya da deist değilim daha çok Agnostik…(Tanrının varlığına inanmak ya da inanmamak konusunda insan aklının yetersiz kaldığını savunan bir felsefî akım.) Olabilir bu o kişinin kendi seçimidir. İnsanlar inanç seçiminde özgürdür.
Cihan Şan: Yorulmuş sanırım.
İhsan Eliaçık: Çok fazla yorulmuş/bıktırmışlar. İnsan hayatına yerli/ yersiz müdahalelerde bulunmak iyi bir şey değil. Özellikle duygu/düşünce ve kişilik gelişim süreçlerinde dışsal etki o kişinin hayatını, yaşam çizgisini etkiliyor. Bazen belirliyor. Bu Kitaplar oralarda çok etkili oluyor/kesinlikle önlem alıyorlar ve okunmasını istemiyorlar… Oranın panzehiri bu kitaplar diyor bana eski tarikatçılar…. Oraya girdiği zaman direkt etki yapıyor. Bende diyorum ki onlara benim en etkili iki kitabımı alın cemaatin camından içeriye atın kaçın. (Gülerek) Süper bir eylem olur!
Cihan Şan: Gerçekten onlar açısından en etkili kitabınız hangisi? En çok hangisini beğenmişler?
İhsan Eliaçık:“Hanginiz Muhammed” kitabını tarikat ve cemaat mahfillerinde yaymak bomba atmak gibidir.
Cihan Şan: Nedir onları etkileyen?
İhsan Eliaçık: Aslında onların anlayabilecekleri rivayetlerden yola çıktım. Mesela ben Hadisleri din kaynağı olarak görmem, Kur’an’ı din kaynağı olarak görürüm. Ama hadisçi/gelenekçi bir kişi ile konuşurken farklı bir yol izlerim. Aslında hadislerde de onun tabularını yıkacak çok şey var. Hadislerin hepsi onlardan yana değil ki… İçinde onların aleyhine olan bir sürü ‘devrimci hadis’ diyelim var. Hatta mülkiyet ve sermaye konularında hadisler daha sert, yani Kur’an’dan daha sert hadisler var. Bir insana “bir ev/bir deve/ evlenecek kadın/bir de bir yıllık rızkın yeter diyor… Gerisini dağıtın diyen hadisler var. Özellikle Ebuzer hadisleri. Benim “Böyle buyurdu Ebu’l-Kasım” diye bir hadis derlemem var. Bu konudaki hadisleri toplamıştım mesela o çek etkilidir bu tür çevreler üzerinde. Şunu da söyleyeyim ben hadisleri din kaynağı olarak görmediğimden okuyorum, inceliyorum, Arap kültürü ve tarih kritiği olarak değerlendiriyorum. En azından uydurma bir hadisi bile neden uydurmuş, neden buna gerek duymuş, halet-i ruhiyesi neymiş, onu buna iten şartlar nelermiş diye okurum.
Cihan Şan: İhtiyaçtan fazlasını infak etmek Kur’an’da mı geçiyordu?
İhsan Eliaçık: Evet, Bakara 219. ayet. İhtiyaçtan fazlasını istifleme/saklama/Allah’ın rızkını kendinden ve başkalarından mahrum etme. İhtiyacın kadar yaşa demek istiyor.
Cihan Şan: Bizde öyle olmadı ama değil mi? Mücahitlikten Müteahhitliğe, oradan da devlet bürokrasi ve ihaleler… Çok zenginleştiler. Bu iş nereye varır…?
İhsan Eliaçık: Daha öncede belirttiğim gibi dini davranış olarak görmüyorlar. Birde daha da vahim boyutlar var. O da Dini parayla/mülkiyetle/sermayeyle ilişkili bir şey olarak hiç görmüyorlar. İşin bu tarafına hiç bir şey demiyorlar. Zenginlik/İsraf/şaşalı hayat/zengin masalar/görgüsüzlük/şımarıklık… Bunlara kulak asmıyorlar/dinin bu konudaki ilgili emirlerine dönüp bakmıyorlar. Çünkü işlerine gelmiyor.
Cihan Şan: Ama sanki tabanda ya da genel olarak zenginlikle buluşunca sisteme karşı öfkeleri de geçti gibi. Zenginlik onları bir hafifletti sanırım.
İhsan Eliaçık: En üst düzeyde meseleye bakacak olursak şöylesi bir şey var. Her kesim bu ülkede kendi zenginini yaratıyor. Bu durum bir türlü aşılamıyor. Onlar gidiyor yerine yenileri geliyor. Biraz daha yenileri, biraz daha yenileri. Sürekli bir devri daim… Bizatihi kendileri neden varlığa doymuyorlar? Neden bu kadar para biriktirmeye meraklılar? Her ihaleden komisyonlar/vakıflar/fonlar/ödenekler/çifte maaşlar… Bıktık takip etmekten para oluk oluk akıyor her yerden… Neden bu kadar paraya düşkünlük var? Bunun mutlaka bir izahı sosyolojik ya da psikolojik açıklamaları vardır elbet. Fakat kamusal ve siyaset alanından bakacak olursak sebebi şu: Seçmen satın almak/Yargıtay satın almak/medya satın almak/mahkeme satın almak/daha da ötesi devlet ve halk satın almak için…
Cihan Şan: Bu para gerekli.
İhsan Eliaçık: Evet, para gerekiyor. Orada kullanılıyor. Yemede içmede değil/onlar siyasetin doğasının bu olduğunu düşünüyorlar. Yeryüzünde neredeyse bunu yapmayan ülke yok… Kimi daha az kimi daha yüksek/kimi gizli/kimi aleni… Parayla siyasetlerini ve iktidarlarını devam ettiriyorlar. Kamusal alanı satın alıyor parayla onları etkiliyor… Para cezbediyor… Tüm bunlar için para lazım diye düşünüyorlar ona sebeple biriktiriyor ve istifliyorlar ve bu döngü sürüp gidiyor.
Cihan Şan: Ne zamana kadar?
İhsan Eliaçık: Bu sonsuza kadar devam etmeyecektir. Kaynaklar suyunu çekmeye başladığında eskisi gibi bol keseden dağıtamıyorlar.
Cihan Şan: Evet!
İhsan Eliaçık: Mesela emeklilerin durumu ortada. Para bulamadılar. Şayet verselerdi büyük ihtimalle yine birinci parti olacaklardı. Şimdi siyaset öyle bir şeye döndü ki tehditlere geldi…Bir gazeteci var diyor ki, siz devleti tanımıyorsunuz. Birçok kesimden oluşan bir konsept var. Bunlar iktidar sahipleri ve düzenin aynen devam etmesini istiyorlar. Mevcut siyasi iktidarla devam etsin istiyorlar. Bu şunu gösteriyor -Sen şimdi git siyasal iktidarın koltuğuna otur elindeki kaynaklarla bürokratları hatta medyaya kadar kim var kim yok hepsini konsolide edebilirsin. Elindeki para gücüyle kendi iktidarını yaratabilirsin düzen bu… İçlerinde sadece muhafazakarlar değil suya sabuna dokunmayan, paramı ver ben işimi yaparım diyen bir sürü kesimler var.
Cihan Şan: Peki hukuk…?
İhsan Eliaçık: Kendi iç hukukuna uyma konusunu Avrupa kurumlarında görüyoruz. Eğer bir yerde bir gelişme varsa… Kurallar/ kaideler ve yasaların sonucudur o gelişim. Kişiler ona uyar. Kişileri bağlayan yasalardır. Alt/üst-yöneten/yönetilen fark etmez. Hani denir ya şeriatın kestiği parmak acımaz. Şeriat, hukuk demektir. Aslolan kuraldır/kaidedir/ilkedir… Bunlar olmayınca şahıslar ön plana çıkıyor ve kuralı/kaideyi kendilerine göre/kendilerine dönük bir şekilde oluşturup sonrada bunu kullanıyorlar. Bir zaman sonrada bu kuralsızlık kural haline geliyor.
Avrupa tarihine baktığımızda onların bu süreçlerin hepsinden geçtiğini bu süreçleri tecrübe ettiklerini görüyoruz. Fransa/Almanya/İtalya… Krallıklar/diktalar/savaşlar hepsi yaşandı. Kimisi üniformalı kimisi sivildi fark etmez. Şayet kural ve kaideler ön planda tutulursa ve onda ısrar edilirse değişim er ya da geç olur.
Cihan Şan: Sanırım bu her şey için gerekli.
İhsan Eliaçık: Tabii… Dinde/ sanatta kendi içinde değerlerin olduğu yapılardır. Kendi içlerinde sistemleri vardır. Toplum da öyledir fakat bunların içi nasıl boşaltılır? Birisi kalkar her şeyi satın almaya başlar ve bu satın almanın/harcama yapmanın sonu gelmez en nihayetinde de bundan vazgeçemezler ve gitmek akıllarına bile gelmez. Ortadoğu diktatörlükleri ortada… Saddam’ın ülkesi yok, Kaddafi’nin ülkesi yok. Başka bir şey düşünülemez. Doğunun dünyası birazda böyledir demek iyimserlik olur. Fakat halkların kendilerini ifade ettikleri kültürel kimlikleri vardır. O ülkenin ismiyle bahsederiz onlardan, yok ama bir kişinin ismiyle bahsetmeye başlarsak onlardan orada ağır bir sorun var demektir. Bu genel bir siyaset sorunudur. Siyaset kurumu problemlidir. Genele ait bir sorundur. Beni ziyarete gelen ana muhalefetin temsilcilerine bile söyledim bunları.
Cihan Şan: Ne söylediniz onlara?
İhsan Eliaçık: Devletin kurucusunu bir de benden dinleyin dedim. (gülerek)
Cihan Şan: Evet!
İhsan Eliaçık: Buyur anlat dediler. Bir süre kesintisiz dinlediler.
Cihan Şan: Evet!
İhsan Eliaçık:Ben sizin yerinizde olsam ne yaparım? Siz bu millete ilke ve inkılapları mı anlatmak istiyorsunuz? Önce heykel ve resimleri kaldırın. İşe oradan başlayın dedim… 2 bin kapasiteli bir öğretmenler ordusu/eğitmenler ordusu kurarım. Bunlar bağımsız/maaşsız/ Anadolu’da/köylerde/kasabalarda insanlara ulaşacak ve onlarla temas edecek. Onlara gidin halka şunları anlatın derim… Bunları anlattığınızda zaten heykel/resim falan dikmeye gerek kalmayacak.
Cihan Şan: Nedir onlar?
İhsan Eliaçık: Benim ilke ve inkılaplardan çıkardığım beş prensip var. Gidin onlara deyin ki:
1-Özgürlük ve bağımsızlık benim Karakterimdir! Özgürlük nedir? Bağımsızlık nedir? Karakter nedir? Özgürlüğün bir karaktere dönüşmesi nedir? Ne anlama geliyor? Köyde/kasabada git vatandaşa anlat.
Cihan Şan: Evet!
İhsan Eliaçık: 2- Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesi… Anlatman lazım
3-Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.
4-yurtta barış dünyada barış
5-Aklı hür-vicdanı hür-İrfanı hür olmak ne demek?
Bunları bu topluma anlattın mı zaten başka bir şeye gerek yok.
Cihan Şan: Evet!
İhsan Eliaçık: İşin felsefesi bu. Olayın diğer kısmı benden uzak. Bunları benimseyip gerçekten yaşadığın zaman zaten kafadaki bütün heykeller yıkılır.
Cihan Şan: Onlar ne söylediler bu beş şıktan sonra?
İhsan Eliaçık: “Bunlar yeterli midir?” diye sordular. Yeterlidir diye cevap verdim!
Cihan Şan: İkna oldular.
İhsan Eliaçık: O zamanki ana muhalefet lideri grup toplantısında bunları dile getirdi. “Gidin bunları Anadolu’da anlatın.” dedi…(gülerek)
Neden? Çünkü bunların toplumda yer etmesi demek toplumsal ve kültürel maneviyatta da yer etmesi demektir.
Cihan Şan: Bir siyasetçinin bir yazar ve aydını ziyaret etmesi ve ondan fikir alması güzel bir şey değil mi?
İhsan Eliaçık:Tabii tabii, dinlemesi ve her zaman fikir sorması iyidir. Fikir ve düşüncelerden korkmayalım. Geldi ve gitti. Haber yapıldı. Çıkışta olumlu demeçler verdi. Sonrada ekledi: “İstanbul’dan çıkma yasağı getirmişler, ben de onun için buraya geldim.” dedi. Dikkat çekmek istedi. Birine yasak diğerine ziyaret olmaz dedi.
Cihan Şan:Helalleşme politikaları başarılı oldu mu gerçekten?
İhsan Eliaçık:Evet, istatistikler ortada. Muhalefet partisine gelen Muhafazakar oy oranı %10, öncesinde %12 iktidar partisine vermiş yani bu safi kemiksiz/ iktidar partisinden ana muhalefet partisine %10 oy kaymış. Eskiden böylesi bir şey yoktu. Düşünülemezdi bile… Bu kayma neden oldu? Ben bunda helalleşme politikalarının etkili olduğunu, dindar kitlelerin muhalefete karşı yumuşadığını, ellerinin oy vermeye gidebilir hale geldiğini düşünüyorum.
Cihan Şan: Yine de şöylesi bir şey yok mu, ülke siyasal İslam’la sekülerler arasında gidip geliyor.
Üçüncü bir yol yok mu?
İhsan Eliaçık: Var! Olmaz olur mu. Aslında aralarında mantık birliği var. Her iki tarafta da “Hegemonya” tutkusu var. Birisi Dini öbürü ise Laikliği bahane ediyor. Özünde hükümet olmayı istiyor. Yönetmek istiyor/ zenginleşmek istiyor… Bir insan neden siyaset yapar? Onu Hegemonya aracı olarak mı görüyor? Yoksa hizmet aracı olarak mı görüyor? Görünen şu: İki kabile arasında sürüp giden bir kan davasına/didişmeye tanık oluyoruz.
Cihan Şan: O zaman şöyle bir şey mi çıkıyor, bizi kimin yönettiği değil nasıl yönettiği önemli?
İhsan Eliaçık: Kesinlikle! Aynen öyle. Bu fikir giderek daha da önem kazanmaya başladı artık. Bu sosyolojidir, ama siyaset alanına girdiğin zaman kavramlar da değişebilir. Özetle söyleyeyim düşündüğüm devlet kimliği ve yönetim felsefesi şöyle bir şey: Türkiye milleti demek daha doğru. Devletin kimliği adaletten başka bir şey olmamalı. Şu an adı Türkiye Cumhuriyeti ve aslolan ona vatandaşlık bağı ile bağlanmak. Bu ise hukuksal bir bağdır. Bu tarz meseleleri çözmek kolaydır anayasal değişiklikler yeterlidir. Keza devlet din /mezhep /ırk /etnik köken esasına dayalı olmamalı. Ehliyet, liyakat esas olmalı. Devlet denilen şey zenginler arasında dönüp dolaşan bir tahakküm aracı olmaktan çıkarılmalı. Ben “Adalet Devleti” diye bir kitap yazdım 2003’de çıktı. orada epey geniş anlattım. Bu konular Türkiye’de birçok aydın, yazar ve düşünür tarafından etraflıca yazıldı çizildi. Bundan sonrası siyasilerin atacağı adımlara bakar…
Cihan Şan: Söyleşinin sonuna gelmişken sormak istediğim şey günlük hayatınız! Neler yapıyorsunuz son zamanlarda? yeni çalışmalarınız var mı? Günlük hobileriniz?
İhsan Eliaçık: 3 ciltlik “Öteki İslam Tarihi” adlı kitabımı bitirmeye çalışıyorum. İlk cildi çıktı, yazıyorum hala. Pandemide sinemayı gündemime aldım. Diğeri de mutfak… Gastronomi ile ilgileniyorum. Değişik yemek çeşitleri öğrendim. Ayrıca Sinema bana çok çağdaş bir sanat olarak geliyor Tiyatro gibi değil, o daha klasik. Filmler izliyorum/senaryolar okuyorum bu konuyla ilgili sineme eleştirmenlerini okuyorum/inceliyorum. Ayrıca kendimce inema senarya yazım denemeleri yapıyorum. Müzikle ilgileniyorum. Simülasyon ve gerçeklik üzerine okumalar yapıyorum şu sıralar… İlginç konular gerçekten dünyada bu işe kafa yoran insanlar var.
Cihan Şan: Aslında onlarda ağır konular değil mi?
İhsan Eliaçık: İnsanın gerçek ile olan bağını koparan her şey incelenmelidir. Neyse konunun uzmanları yazıp çiziyor. İletişim çağında yaşıyoruz, bunlara ulaşmak zor değil artık. Fakat Sinemanın muazzam bir anlatım gücü var. Velhasılkelam bunlarla uğraşıyorum ve günlük hayatı yaşıyorum herkes gibi.
Cihan Şan: Üstadım bu uzun ve güzel söyleşi için teşekkür ederim. Son olarak gençlere ve gazete okurlarımıza yaşam tecrübesi aktarımı açısından ne söylemek istersiniz?
İhsan Eliaçık: Çok inandığım ve çok klasik bir söz var. Onu söylemek isterim insanı ne geliştirir? Çok okumak! Çok düşünmek! Ve çok gezmek! Benim her zaman kendime olan tavsiyemdir bunlar… Okumak, Düşünmek ve Gezmek… Burada gezmek sadece turistik bir faaliyet değil. Kültürel/yabancı/farklı olanla, ters, sana uymayanla karşılaşmak kişiyi sarsacak fikir ve düşüncelerle tanışmak insanın her zaman ufkunu açar.
Cihan Şan: Çok teşekkür ediyorum böylesi güzel bir söyleşi için zaman ayırdınız çok sağ olun İyi çalışmalar diliyorum
İhsan Eliaçık: Ben de teşekkür ediyorum.
Son.
İlk Bölüm