Korkut AKIN
Öyle bir denk geldi ki, isteseniz olmazdı. Erzincan’da maden faciası (aslında cinayeti demek gerekir) sonrasında, konunun en tam da özüne parmak basan çizimleriyle Selçuk Demirel, tüm canlıları ve yaşamı savunuyor.
“Gelin bir ağacın altında
toplanalım.
Hayata, hayatımıza dair
ne varsa konuşalım.
Cenneti de cehennemi de
bir yana bırakıp bu hayatı konuşalım.”
Yalın ama bir o kadar da dolu çiziyor Selçuk Demirel. Anlatmak istediğini kolayca ulaştırıyor izleyicisine. En tam da o nedenledir ki, “Yerle Gök Arasında” sergisindeki çalışmaların neredeyse tümü (kaçırdığım olabilir) bir gazetede veya dergide yayımlanmış. Böylelikle milyonlar görmüş, anlamış, anlamlandırmış. Kuşkusuz, bir araya gelince bambaşka anlamlar da yükleniyor, bambaşka düş(ünce)ler de yansıtıyor.
10 milyon ton siyanürlü toprak sadece İliç’teki madeni değil, o bölgeyi, akarsularla birlikte erişeceği komşu ülkeleri, insanları, doğadaki tüm canlıları, bitkileri, arıları, böcekleri hatta o hiç sevmediğimiz ama belli ki bir dengeyi koruyan sivrisinekleri bile katletti. “Yerin üstündeki bir ağaç bile altından değerlidir” diye haykırdık, birileri sırf kendi çıkarları için Kanadalı maden şirketlerine açtı doğamızı. Peki, ne uğruna? Çıkarılan altının %15’i uğruna… kalan ise şirketin kasasına. Peki, Kanada’da neden maden sahaları açılmıyor, neden orada maden ocakları yok? Çünkü onlar doğayı ve orada yaşayanları koruyor. Ya biz? Ne olacak, emperyalist paylaşım kazanında bir lokmayız, ölsek de olur. Zaten yaşıyor muyuz ki!
“Yerle Gök Arasında”da ilk gözüme çarpan çalışmanın çağrıştırdıklarıydı yukarıda okuduklarınız. Başka çalışmalar yok muydu? Vardı tabii… Isırıldıkça tükenen ama yaprağı solmayan, dökülmeyen dünya görünümlü elma da aynı anlamı yüklendi gözümde.
Şiirler ve anlam
Selçuk Demirel, çizimlerinin yanı sıra bir şair de, hiç kuşkusuz. Çalışmalarının altında yer alan, “Ağaçname, Sen ne güzel bir ağaçsın” (YKY, 2023) kitabından aldığı dizeler kanıtlıyor bunu. Şiirsel ve “angaje” denmiş girişteki yazıda, ama ben o Fransızca sözcüğü, sergiyle anlamlandırarak sürdürülebilir bağlılık olarak anlıyorum… bu sergide yer alan çalışmaların 1990’ların başına dayanan tarihini de göz önüne alınca ne denli ileri görüşlü ve ne denli güçlü bir düş(ünce) yapısı olduğunu görüyoruz. Sürdürülebilir bir çevre, sürdürülebilir bir yaşam, sürdürülebilir bir mutluluk için resmediyor Selçuk.
Yukarıda andığım çalışmalara başka bir zamanda baksaydım, farklı yorumlayabilirdim, ama hepsi, inanın ki hepsi aynı anlama gelirdi “son tahlilde”. İlkin “Tüm İktisatçılar Birliği” broşürlerinde çizimiyle tanıştığım(ız) Selçuk Demirel, aradan geçen onca yılda hem çizgisini geliştirmiş hem de anlam yükünü arttırmış. Bu da gösteriyor ki, dünya çapında bir sanatçıyla karşı karşıyayız. O kadar çok yerde çizmiş, o kadar çok kitabı, o kadar çok kitap kapağı, o kadar çok illüstrasyonu, o kadar çok yazarla yine çok fazla desteklediği kitap ile sayısını kendisinin bile unuttuğu (belki de, sormak gerekir) sergi açmış ki… Özel koleksiyonlarda ve müzelerde yer alan çalışmalarını da unutmamalı.
Özgün baskı…
Serginin ilk günü, sabah erkenden Fransız Kültür Merkezindeydim. Kapıda karşılaştık Selçuk Demirel’le, o çıkıyordu, arkadaşlarıyla buluşmak için. Ayaküstü konuştuk. Sergiyi görmemiştim, kutladığımızı, kucakladığımızı, alkışladığımızı söyledim. Özgün baskı eserlerden söz ettim, hangi akla hizmetse… Sergiyi gezerken gördüm ki tüm eserler EA imzalı. Yani özgün baskı. E/A (epreuve d’artiste), sanatçının deneme amaçlı bastığı ve beğenerek sıralama dışı tuttuğu yapıtlara verdiği ad.
Hiçbiri orijinali kadar güçlü, güzel ve değerli olamaz, ama hepimiz biliyoruz ki, ıslak imzalı özgün baskılar da gerçekten değerlidir. Alınabilecek, evlerin duvarlarında her gün yeniden “merhaba” diyerek yaşama hazırlayacak denli güçlü ve güzeldir. Özgün baskıyı, orijinal kadar değerli bir yapıtı ıslak imzalı olarak yaygınlaştırabildiği için seviyorum. Sanatı yaygınlaştırabildiği, herkesin evine girebildiği için seviyorum. Ancak Selçuk Demirel’in özgün baskı sergilemesinin nedeni, orijinallerinin ilk yayımlandığı gazete ve dergilerde olması sanıyorum… Tabii, bir diğer yanı da aynı anda birçok yerde birden sergilenebilme, buna da bağlı olarak daha geniş kitlelere ulaşabilme olanağı bulması.
16.02 – 09.04.2024 tarihleri arasında Beyoğlu Fransız Kültür Merkezinde açık kalacak “Yerle Gök Arasında” sergisi, 04.05 – 26.05.2024 tarihleri arasında da Ankaralı sanatseverlerin karşısına çıkacak Doğan Taşdelen Çağdaş Sanatlar Merkezinde…
Kanada şirketinin bize bıraktığı kâr % 15 değil, % 8. O da beyan ettiği üzerinden. Kanada’da maden ocağı bulunmadığı bilgisi de doğru olmasa gerek. Orada ve pek çok ülkede siyanür ile altın aramak, maden işletmek yasak. Yazi çok güzel. En tam da Korkut’luk.