Yurt dışından yaşayan ve tatile gelen vatandaşlar, bir diğer değişle Almancılar, tabi ki tüm Avrupa’daki yurttaşlarımız.
27 Kasım 1961 de ilk Türk İşçi kafilesinin 55kişi olarak Almanya’da çalışmaya gittiği bilinir, daha sonra bu grupların devamı gelmiştir. Bu yurt dışına çalışmaya giden yurttaşlarımızın sırası ile Hollanda, İsviçre, Belçika, Fransa gibi Avrupa`daki birçok ülke de çalışmaya gitmeleri, akraba ve tanıdıklarını, yaşadıkları il, ilçe ve köylerde ki birçok tanıdıklarına referans olarak onların da çalışma, evlenme yolu ile gittiklerini basından ve tanıdıklardan biliriz.
Yabancı ülkelerde çalışan vatandaşlarımızın yaşamları sorunları hep ilgimizi çeken konulardır, özellikle de onların bizim ülkemizde yurt dışına çıkma, oralarda çalışma imkanını zor bulabildiği dönemler de onların tatile gelmeleri, önceleri sahip olduklarını düşündüğümüz zaman içerisinde aslında kiralık olan lüks arabaları, bizim ülkemiz de henüz bulunmayan Avrupa malları dediğimiz, giyim, oyuncak gibi bir çok şey , şekerlemeler, çikolatalar annelerimize hediye yada siparişle gelen Nivea kremler bizler için bazen bir ütopya bile olabiliyordu.
Babalarımıza içki ve sigara, fotoğraf makinası, filmler, herkese içmeyi seviyorsa yabancı ülke kahvesi, kızlar için bebekler, erkeklere yakınların araba ile geliyorsa getirmeyi kabul ettikleri bisikletler hepsi en keyifli beklentilerimizdi.
1960`lı yıllarda aslında Trabzon da iyi imkanları olsa da ağabeylerinin isteği ile Almanya’ya giden babamın arkadaşları vardı, dört kardeş gittiler, hayal meyal onları uğurladığımız hatırlıyorum ,benim hatırladığım meğer tatile geldikten sonraki dönüşleriymiş uçakla gittikleri için, havaalanı benim için bambaşka bir yerdi. Hiç aklımda çıkmadı, onlar İstanbul’a oldukça iyi emekli maaşları ile dönüp, İstanbul’un müstesna semtlerinde epey daire satın aldılar, Kumburgaz’da yazlık sahibi oldular, üstelik ağabeyleri bir gözünü kaybettiği için ömrünün sonuna kadar Almanya`dan oldukça yüksek malul maaşı aldı ve çok iyi yaşadılar, hep Almanya da zor şartlarda çalıştıklarını söylediler ama sonuç çok iyi oldu.
Sonra 1983 yılında THY da uçuşa başladım ve yalnız Almanya değil bütün Avrupa ülkelerinden gelen yolcuları ağırladık. Öyle seferler olurdu ki gece uçağa gelirler ve hanımlar kollarında en az 7-8 altın bilezik, çantalarında çikolatalar, küçük ekmekler, Alman ekmekleri , 80li yıllarda senede iki kez yurt dışına çıkılıp, elindeki dövizleri beyan etme ve elde bulundurmama zorunluğu olduğu yılları yaşamayanlara tuhaf gelebilir ama böyle zamanları biz Türkiye de yaşadık ve o zaman uçuş ekibi olarak bizim yabancı ülke istasyonlarında bekleme sırasında inip alabildiğimiz yada yatıya gittiğimiz seferlerde yurt dışı alışverişlerinde gördüğümüz, bildiğimiz bizlerin harcırahları ile rahatlıkla alabileceğimiz hatta Alman para biriminin Mark olduğu dönemler de bizler alış veriş yaparken aldığımız her şeyi uçağa binen işçi ailelerinde görürdük, okumaya giden, tatile giden yurttaşlarımızı kast etmiyorum onlar bu yazının konusu elbet değiller.
Bu yolcularla Almanya, Fransa, Belçika, İsviçre nasıl dediğimiz de, önce dinsel olarak, sonra gelenek görenek olarak çok farklı olduklarını, ciddi ve bireysel olduklarının özellikle işçi ailelerini kendi ülkelerinden hatta hemşeri dediğimiz kendi köyü ve kasabasından kişilerle daha çok görüştüklerini bunlarında lisan sorunundan kaynaklandığını hep belirtmişlerdir.
Uçuşlar sayesinde, hangi ülkede çalışan işçilerimizin sorunları nelerdir onları öğrendim ama en iyi öğrendiğimde aldıkları maaşlar iyiydi, uçakla gelseler de, araba ile gelseler de, elleri kol altı dolu, Türkiye de yeni bir ev, arsa, köylerinde ikinci bir ev almak üzere geliyorlardı, maaşları, kazançları iyiydi ve artık yavaş yavaş ekmek isterken bile “ hostes hanım Broçin – Brötchen” yok mu , su verirmisiniz derken Almanca söylemeye başlamışlardı, eğer anadili Fransızca olan ülkelerden gelenler olursa aynı şekilde ay pardon derler ve güzel uyum sağladıklarını bilhassa olmasa da gösterirlerdi.
Benim özellikle Almancılar dediğimiz ailelerin çocukları ile tanışmam İstanbul hava yollarının kuruluşu ile oldu. Ben o şirketin ilk tecrübeli hostesi oldum, çünkü diğer arkadaşlar Almanya da doğmuş, yada çok küçük yaşlarda gitmiş, son derece iyi Almanca bilen ve çoğunluğu Alman pasaportlu , Alman vatandaşı olmuş havacılık tecrübesi olmayan arkadaşlarımdı en büyük ilk özellik çok iyi Almanca konuşabilmekti çünkü şirket ortakları da Almanya’da yaşayan Turizm şirketleri sahipleri idi, uçaklar Dr. Bischoff ‘a it uçaklardı Germanya`dan alınmıştı, herkes ve her şey Almancaydı Almanya’ydı,.Yolcular ve tüm seferler Türkiye / İstanbul çıkışlı da olsa Almanya’nın bir çok şehrine gidiyor ya kalıyorduk ya geri geliyorduk bende yıllarca Almanya’nın Almancanın feriştahları arkadaşlarım sayesinde bir çok konuda bilgi ve fikir sahibi oldum, Almanca eğitimler aldık ve hayatımız Almanya oldu ben de onların sayesinde kim ne kadar ücret alır, ne kadar emekli maaşı alır, ne kadar yatırımı ülkesine yapar oldukça iyi öğrendim.
Hala hayatımda olduklarından biliyorum ki, emekli olanlar pasaportları da olduklarından gitgide zorlaşan ve pahalılaşan sağlık sistemini bildiklerinden vize sorunları da olmadığından Almanya’ya gidip tüm sağlık sorunlarını, hastalıklarını düzeltip, birazda anılarını tazeleyip, görmek istediklerini görüp, şimdilerde artan para değerine göre Almanya’da ucuz olan alınması gereken ne varsa alıyorlar ve tekrar isterse büyük şehirlerdeki evlerine dönüyorlar, yada yayla da, köylerindeki evlerde yaptırdıkları evlerine dönüyorlar, çünkü orada çalışıp çok emek vererek kazandıkları maaşları vardır ve haklarıdır, onlara sorunca çok erken kalktık, disiplinle çalıştık, çok çalıştık derler.
Oysa bizde ülkemiz de kimimiz çok çalışarak okuduk, kimimiz çok okuduk, kimimiz çok çalıştık ama bizim para değerimize çevirince orada, tuvalet yıkadım, merdiven sildim, yaşlı baktım diyen akraba, ahbap, tanıdıklar kadar kazanamadık, ülkemizdeki emekli durumları ortada hatta benim gibi ülkenin ilk ve tek milli hava yolu olan THY da uçanlar dahil olmak üzere SGK yani Sosyal Sigorta emeklileri dahil bizlerin eğitimleri ve baremleri ne olursa olsun SGK içsi statüsündeki emeklilerin durumları ortada. Eskiden emekli olanlar emekli ikramiyesini toplu olarak aldığında bir ev, bir yazlık bir de araba alıyorken artık maalesef hiçbir ey almıyor alamıyor zaten emekli olmakta zor.
Bizim Türkiye şartlarında emeklilerin, öncelikle Bağ-kur ve İşçi emeklilerinin durumları memurlara göre daha da kötü iken, yurt dışında çalışıp sonra ister kiralık ister sahip olunarak arabalara binerek ülkemize gelen, gelene kadar bir çok Avrupa ülkesinde kayak yapmış olan, eğitim ve kültür seviyesi , Türkiye de yada Almanya’da sosyal statüsü ne olursa olsun, oradan rezervasyonu yaptırdıkları için indirimli olan otellerde yaz tatili yapmaları yada yazlıklarına gitmeleri sonrada ülkemiz çok güzel, kıymetini bilin, hainlik yapmayın, bakın biz zorluk çekiyoruz demelerini , bizlere akıl ve yol göstermelerini içime sindiremiyorum.
Daha dün İstanbul’dan hareket ettim ve Antalya’ya arabamla gittim ve birkaç kez durdum , yılda bu geziyi en az üç dört kez tek şoför olarak yapmaktayım ve yollara yurt dışında yapamayacağı hızı şehirler arası yollarda yapan, ülkeye gelince dikkatini kenara koyan , nedense tuvaletlerde yada aralarında Fransızca, Almanca konuşan Vatandaşlarımın bize daimi olarak akıl verip , yol göstermelerin i de içime sindirmem zor oluyor, şöyle diyesim geliyor, açıkçası biz tuvalet yıkayınca, sizin bahsettiğiniz zor şartlarda çalışsak ta bu ücretleri alamadık hatta bir hostes arkadaşım demişti ki ,bana geçenlerde biz de uçak tuvaletlerini uçuş sırasında temizler, kontrol ederiz ama biz o kadar kazanmadık.
Sizin oradan bakınca nasıl görünüyor bilmiyoruz ama biz her yıl yaz tatiline, Audi ya da Mercedes alıp, kiralayıp çıkamıyoruz, bizim vize ücretleri ve pasaport giderlerimiz inanılması zor şekilde fazla. Maaşlar çalışırken de az, emekli olup üzerine çalışsak ta olmuyor, çocuklarımızın eğitimi de faklı, biz çocuk başına para da almıyoruz, bize akıl değil para daha faydalı olur.
Siz pasaportlarınızla vizesiz gidip doktor kontrollerini yaparken biz telefonla hastaneden randevu zor alıyoruz, alamıyoruz, yada doktorlarımız da sizin yaşadığınız ülkeye gittiklerinden doktorda bulamıyoruz. Bizim alman ekmeği Volkorn Brot almamız maaşın kaçta kaçı bilseniz ya da Wasa Brotlar lütfen çevirin Türk lirasına ve siz hesaplayın.
Sizin para değeriniz arttıkça bizimki iyice düşüyor, o halde bizim iklimi, tarımı, bitki örtüsü gitgide kötüleşen ama eşi belki de olmayan ülkemizde finansal durumumuz kötüleşmese biz de sizlerin aldığı ücretleri sizlerin para değerinden kazansak bizim de sözümüz olmaz, niye gidip başka ülkelerin vatandaşlığını almak isteyelim, akrabalarımızdan, canlarımızdan, sevdiklerimizden, ölülerimizin mezarlarından uzaklaşalım.
Bizi vefasızlıkla suçlayan Euro / Avro ile maaş alan yurttaşlarımıza Biontech aşısını hayatımıza kazandıran Özlem Türeci ve Uğur Şahin hocalar neden Almanya’dalarsa, ikisinin ailesi de Türkiye de kalmadılar bu soruyu sormak isterim biz Türkler cevapları gayet iyi biliyoruz, ülkemizin tadını çıkarmayı da ama NASIL ? !