Sen bu satırları okuduğunda ben çoktan gitmiş olacağım hiç ait olmadığım, eğreti durduğum yüreğinden. Gerçi artık kimse kimseye mektup yazmıyor, posta kutularını sadece faturalar süslüyor. Belki gözüne ilişir posta kutusunun karanlığında kalmış mektubum.
Ben küçük bir çocukken filmlerdeki o kötü insanların hep kötü olduğunu düşünürdüm, ama öyle göründüğü gibi değilmiş. Hayat gibi, bizim gibi, senin gibi artık biz diye bir şey de yok. Çırpınıp durduğum o dalgalı sularda beni suyun üstünde tutacak ellerim de yok. Çok yoruldum anlatamamaktan, bu sessiz konuşmalarımdan.
Geçen gün okuduğum bir kitabın son paragrafında “Kadınlar aslında bir adamı değil, bir mezarlığı terk ederler.“ yazıyordu. Bu cümlenin altını kalın bir çizgiyle çizdim, belki de yüzlerce kez okudum.
Ben gözlerinin o sonsuz boşluğundan defalarca düşüp defalarca öldüm. Sen hiç anlamadın, ben tekrar dirilmek için nelerden vazgeçtim ve fark etmedin kayalara çarparak düşen bedenimi, acıyan canımı, kirpiklerimdeki o dar ağacını…
Sen en son ne zaman baktın gözlerimin ta içine? Gördün mü sararıp solan mevsimsiz çiçeklerimi? Peki ellerim neden hep soğuktu? Neden kalbim bu denli hızlı çarpıyordu? Ve neden yere düşen yorgun bir gazel gibi rüzgarında savruluyordum?
Şimdi taşınıyorum kendimi bulamadığım, yüreğinin labirentlerinden ve yüzleşiyorum inanmak istemediğim kendimi kandırdığım gerçeklerle.
Sen en son ne zaman dinledin beni? Sesimin tonu nasıldı ve konuşurken neden düşüyordu bakışlarım kenetlenmiş avuçlarıma? Merak ettin mi karanlıktan tedirginliğimi, yaslandığım soğuk rutubetli taş duvarları?
Hiç gördün mü sağ elimin üzerindeki derin yanık izini, yüzümün neresinde olduğunu unuttuğum gamzelerimi, düştüğüm yerden bana hiç uzatmadığın ellerini ve benimle olmayan yanımda yürümeyen gölgeni?
Sen ne zaman yüreğini üşüyen yüreğimin üzerine örttün? En son hangi gün sildin yüzümün sağanaklarını ve ne zaman boynumun kokusunu değil de ellerime bulaşan nane yapraklarının kokusunu içine çektin?
Neden sen hiç korkma ben hep yanındayım demedin?
Belki de yıllar öncesine ilkokul sıralarına aittir kalbimin ufak tefek gözle görülmeyen çatlakları. Arka sıradaki Yusuf da hep Elif’e gülümserdi beni hiç fark etmezdi, bölüşmek istediğim simite hep sırtını dönerdi.
Beni o zamanlarda da sevmezdi senenin dört mevsimi, zaten yürürken yolda hep bir şeylere takılırdı ayaklarım şimdi olduğu gibi. Sessizce posta kutusuna yazdığım mektubu bırakıp çekip gittim. Yıllar öncesi oluşan o çatlakları sen hiç düşünmeden ellerinle paramparça ettin.
Daha nasıl anlatılır bilmiyorum, ama şimdilik yalnızca şunu bil; ben şiirleri senin uğruna ziyan etmekten vazgeçtim.
Mükemmel ötesi emeklerinize sağlık ❤️❤️❤️
Harika!
Çok başarılı✨️
Ertelenmiş duyguların ,söylenecek sözlerin söylenip o diyardan gidilmesi.
Emeğinize sağlık çok güzel olmuş
Artık uzun zamandır görmek istenilmemis kalp den ziyan olmadan uzaklaşmak gerek
Çok güzel emeğine sağlık