Yakın tarih denince akla ilk, son elli yıl gelse de, Cumhuriyet’in başından bu yana geçen şu yüzyıllık süreyi ele almak gerekir. İlkokul, ortaokul neyse de lise sıralarında, hatırlar mısınız, tarihte de, edebiyatta da, sosyolojide de (sosyal bilgiler dersi artık yok tabii, işin kolayı o dersi kaldırmaktı) sıra tam son yıllara gelirdi, ama ya okul bitiyor diye, son dönemde de üniversite sınavına hazırlanma bahanesiyle işlenmezdi. Şöyle bir yoklayın hafızanızı, ne çok şey yaşanmış. İsyanlar, kalkışmalar, kültürel değişim, gelişim… Hepimiz sadece, bir akşam, Atatürk, “Efendiler,
yarın cumhuriyeti ilan ediyoruz” demiş diye biliyoruz. Ertesi gün alkışlar eşliğinde kabul edilmiş. İtiraz eden olmamış mı, olmuşsa onların başına bir şey gelmiş mi, sonralarda asker polis baskısıyla itiraz edenler sindirilmemiş mi? Peki, niye öğrenemiyoruz bu yaşananları? Çünkü gerçek her zaman acıdır. Baskıyla, sindirerek kabul ettirdiğiniz zaman her ateş, sönmüş gibi gözükse de alttan alta yanar; bir zaman sonra da gün yüzüne çıkar. (Bu arada, biz bizeyiz nasıl olsa, kimse alınmasın ama hiçbirimiz de o yanlışın, o yangının kaynağında kendimizin de katkısı olduğunu kabul etmeyiz, itiraz edelim.)
Geçmişten geleceğe…
Ahmet Emin Yalman, imparatorluktan cumhuriyete neredeyse hemen her önemli olayın ya içinde ya da takipçisi olan bir gazeteci. Hepimiz, tacizci/tecavüzcü Hüseyin Üzmez’in onu vurmasını hatırlarız; belirleyici olduğu için. Nedense yaptıkları ve yazdıklarının içerisindekilerle ülkeye ve düzene verdiklerinin üzeri örtülür hep. Yeğeni Ali Yalman, bulup buluşturduğu anılarıyla donattığı bilgileri kitaplaştırınca bir şeyler üzerine konuşmak, tartışmak, öğrenmek için tarihin derinliklerine girmek isteği doğdu; tam zamanı, 6-7 Eylül olayları da benzer bir komplo değil miydi, devlet eliyle çarpıtılarak pogroma çevrilen.
Ahmet Emin’in babası (kitaptan öğrendiğimiz kadarıyla amcası tarafından büyütülmüştür) Osman Tevfik Bey, II. Abdülhamit’in baskı ve sansürüne karşı Selanik’te Mütalaa adlı bir gazete çıkartmaktadır. Yani, Ahmet Emin,
aileden muhalif ve aklının yatmadığına itirazcı geleneğin temsilcisidir; Birinci Dünya Savaşının ardından, Damat Ferit Hükümeti sadrazamlığa atanınca 10 Mart 1919’da Malta’ya sürülür. Ama öncesinde Amerika’da öğrencilikten arkadaşına sorar: Teslim mi olmalıyım, Ankara’ya mı gitmeliyim? Ailesini de düşününce, gazetesinin de kapanmaması için teslim olur.
…yine başa döneceğim herhalde… Teslim olması da epey meşakkatlidir. Evi basılmış, aranır haldedir, ama o kendisini teslim alacak hiçbir merci bulamaz. Hatta bir polis memuru, üç gündür teslim olmak için çaba harcayan Ahmet Emin Bey’e, “Gidin gelin, onara yaşadıklarınızı yazın, siz gazetecisiniz, bundan daha büyük fırsat mı olur” diyecek kadar yakınlaşmıştır. Sonunda, dört günlük yolculukla Malta’ya gider.
Komünist değil ama…
Zekeriya Sertel’in gazetesinde yazmasına karşın, Ahmet Emin’in, komünist olduğunu kimse iddia edemez, kendisini de komünizm karşıtı olduğunu açıkça yazar. Ancak Nâzım Hikmet’e af kampanyasına destek verdiği için
Safa Kılıçlıoğlu ile bir polemik yaşar. Kitabı yazan Ali Yalman, amcasına komünizmi anlattırmıştır, “Güzel bir ideolojiydi komünizm ama insanların elinde güzel olup olmayacağı belli değildi, bu da büyük bir riskti” diye
anlatıyor. Yazar, şimdi olsaydı, bana anlattıklarınla yazdıkların arasındaki farkı sorardım diyor. Nâzım Hikmet için düzenlenen af kampanyasıyla ilgili değerli ayrıntılar da yer alıyor anılarda.
Türkiye’nin böylesi çalkantılı siyasi yaşamında Ahmet Emin Yalman’ın yaşadıkları ve yazdıkları gelecek için de ipuçları barındırıyor. Bir söyleşisinde, Köy Enstitüleri’nin tiryakisi olduğunu, gazeteciliğe sıkı sıkıya bağlı olmasa tercih edeceği mesleğin köy enstitüsü öğretmenliği olacağını da söylemekten çekinmiyor. Bugün, içinde bulunduğumuz sosyal, siyasal, ekonomik, ekolojik sorunlar yumağının; eğitim, beslenme, barınma, sağlık
gibi hayatı belirleyici sorunların çözümünde Köy Enstitülerinin yeri üzerine herkes bir şeyler söylüyor. İş işten geçmiş mi dersiniz?
Amcam Ahmet Emin, yaşamından kesitler
Ali Yalman
Anı, toplumsal tarih
Kırmızı Kedi Yayınevi, Haziran 2025, 155 s.