Bir yokmuş dört varmış, eski zaman sonrası yeni zaman içinde bir ‘Cihan Kralı’ varmış.
Ormanların etrafına askerler dizermiş, yüksek duvarlar, tel örgüler ördürür ormanı yakarmış.
Irmakların önünü kapatıp su dolunca bakar gülermiş.
Köprüler yaparmış uzunca, upuzunca üzerinden kimse geçemezmiş.
Denizleri delermiş, benzini sudan ayıramayınca kızar, dibini oyarmış.
Köyleri Şehirlere birleştirir su, elektriği keser, devlerin eline kamçılar verip halkı kamçılatırmış.
Devlerin eline, çakı, hançer, kama, balta tüfek verip kardeşlerini, ablalarını, sevgililerini, annelerini, ninelerini ve eşlerini öldürtüp betonlatırmış.
Ülkesinde halkın biriktirdiği, altın, gümüş, şem ve pul olarak ne varsa bir yere toplayıp sonra kimsenin bilemeyeceği yere saklarmış. Öyle iyi saklarmış ki kendisi bulamazmış. Her arayıp bulamadıktan sonra çıldırır, devlerine; halkından, kavminden bir kaçını döve döve öldürür ya da aç susuz bırakırmış. Altıncı başını daha henüz ilk günlüğünü almadan şehirden kovarmış.
Kavmimin masalını yazıyorum deyip, tecavüzcü, hırsız katil devlerine kravat taktırıp imam yapmış. Takım elbise giydirmiş hafız yapmış, başına fes taktırıp eline kılıç vermiş kadı yapmış.
Devlerin eline, kama, tüfek, bomba ve teyyare verip, komşularına saldırtır kara gözlü güneş yüzlü kadınlarını, kartal gözlü masum yüzlü erkeklerini, ela gözlü güler yüzlü çocuklarını çalarmış. Çaldıklarını, gece gündüz çalıştırırmış. Çocukları sokaklarda dilendirir geceleri de devlerine dövdürürmüş. Bazen diğer taraftaki komşularına satarmış ya da size yedi başlı canavar yollarım deyip tehdit ederek haraç alırmış. Yaşlı kadın ve erkekleri şehirleriyle birlikte yakar yıkar, eşyalarını, buğday, zeytin, pamuk, petrol, elma ve kumaşlarını gasp edermiş.
Her canlıyı kendine düşman görür korkarmış, devlerine emirler vermiş hiç bir canlı kavmim dışında kalmasın hepsini öldürün, zindana atın.
Otlar, çiçekler büyümesin bize saldırabilir. Dereler, ırmaklar akmasın bize tehlike teşkil eder. Dağları yıkın bizden büyük duruyorlar saldırabilirler bize. Hareket edebilen, edemeyen her şey, herkes varlığımıza düşmandır.
Yakın, yıkın, öldürün, ezin, kesin, tecavüz edin, çalın, çıplak gezsinler emirlerini vermiş devlerine.
Devler her söyleneni yapmaya başlamış, emirleri yerine getirdikçe onları da korku sarmış. Titrek olmuş elleri, bacakları korkularına engel olamamış. Krala gitmişler, çare sormuşlar, kral memleketin bütün derin hocalarını çağırmış, kurşun döktürmüş, suya baktırmış, muska yazdırmış, ip üfletmiş, gömü yaptırmış.
Beklemişler. Bir gün, bir ay, bir yıl… Nafile korkularından kurtulamamışlar. Kral sinirlenmiş, kızmış ağzından burnundan beyaz köpükler sıçramış. Gözleri görkemli sarayına dikilmiş başlamış göğsüne vurarak bağırmaya; cengaveriz, hengaveriz, kahramanız, yıkılmayız diyerek göğsünü yumruklamış, devleri de katılmışlar tempoya, hep bir ağızdan aynı yemini tekrarlayıp kendilerini yumruklamışlar, bu yemin merasimi bir ay sürmüş. Önce kralın göğsü çatlamış yıkılmış sarayın önüne. Arkasından devleri teker teker yıkılmışlar oldukları yerde.
Lakin suç büyük ve çok olunca, korkuyu engelleyemiyor.
Kral bunu nerden bilecekti ki?
Bu büyük vukuattan sonra, halk bir alana toplanmış büyük ateş yakmışlar etrafında oturmuş yemiş içmiş, oynamış konuşmuşlar, ülkemizi hep beraber nasıl yenileyelim?
Sonra, epey sonra, memleketin denizleri, dağları, ovaları, çayırlıkları bir mum gibi aydınlanmış.
İnsanları birbirlerini sevdi sevildi, beraber hep beraber ürettiler beraber üleştiler. Bundan böyle kaf dağı ardından gelecek devlere karşı birlik oldular, dirlik oldular. Şarkılar çınladı dört köşesinde memleketin:
Tek bir çiçek kalmasın susuz
Tek bir çocuk kalmasın boynu bükük
Tek bir yaşlı kalmasın yalnız
Tek bir insan kalmasın aşsız susuz
Sürekli hep beraber gelecek için …
Ali Şahin