Faik Bulut
Din ve felsefe konularındaki video konuşmalarıyla bilinen, Arnavut kökenli Müslüman bir ailenin oğlu olan Türk vatandaşı Diamond Tema ile yine İslam-şeriat eksenli YouTube yayınları nedeniyle “medya fenomeni” diye tanıtılan Asrın Tok, yaklaşık iki hafta önce “Yer6” (telaffuz edildiğinde Yeraltı anlamına da gelebilen) TV kanalında iki saati geçen süre boyunca tartıştılar.
Diamond Tema daha çok aydınlanmacı, cumhuriyetçi, Kemalist ve laik görüşleri ışığında İslam şeriatını sorgulayıp irdelerken Asrın Tok, şeriat savunuculuğu yaptı.
Aktarılanlara göre tartışma hiçbir siyasi partinin ulaşamadığı sayıda izleyicinin ilgisini çekmiş.
İlk açık oturumda 700 bin kadar olduğu tahmin edilen seyirci sayısı, 24 Haziran 2024’te farklı televizyon ve Youtube kanallarındaki uzantıları da eklendiğinde 3 milyona ulaşmıştı.
Konuşmacı D. Tema’nın İslam ve şeriat düzenini sorgularken Buhari gibi ortaçağ din bilgini ve vakanüvisi sayılan ünlü hadis derleyicisinin kaleme aldığı Sahih-i Buhari kitabına dayanarak “Hz. Muhammed’in eşi Ayşe ile 9 yaşında evlendiğini” zikretmesi ve bunun “insan haklarına aykırı olduğu” iddiasıyla olayı eleştirmesi üzerine kızılca kıyamet koptu.
Ülke gündemi “laiklik-şeriatçılık” düzlemine kaydırılınca, bu işten nemalanan kimi troller de normalde sessiz sakin geçen bir tartışmayı Türkiye’nin ana meselesi haline getiriverdiler.
İslam düzeni ve şeriatına yönelik eleştirilerin yol açtığı kutuplaşmada Atatürkçü-Kemalist laik kesim yüreğine serpilmiş şifa suyu niyetine moral bulup basın ve medya üzerinden İslami anlayış ve uygulamalara karşı adeta bir kampanya başlattı.
Kimi İslami çevreler ise Diamond Tema’yı ölümle tehdit ettiler; bilinen o “İslam düşmanları” ve “din elden gidiyor” naralarıyla ortalığı ayağa kaldırdılar.
Kendisi hakkında “TCK 216/2.ve 3. fıkralarda düzenlenen halkın bir kesimini ve dini değerleri aşağılama” suçlarından soruşturma başlatıldı. Ayrıca program hakkında erişim engeli talep edildi.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 18 Haziran 2024’te sosyal medya hesabından şöyle bir açıklama yaptı:
Yer6 adlı sosyal medya hesabında paylaşılan video içeriğinde Peygamberimizle ilgili kullanılan hakaret içerikli, çirkin ve provokatif ifadeler nedeniyle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme’ suçundan, paylaşımın yapılmasının ardından derhal 16.06.2024 tarihinde resen soruşturma başlatılmış olup, şüpheli Diamant Tema’nın yurtdışında olması nedeniyle hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır. İslam dini ve sevgili Peygamberimizle ilgili kullanılan tahrik edici, çirkin ve provokatif ifadeler asla kabul edilemez. Soruşturma titizlikle sürdürülmektedir.
Yoğun tehditler ve hakkında çıkarılan yakalama emri üzerine yurtdışına kaçan D. Tema, muhalif partilerin olaya sessiz kalmasını eleştirerek kamuoyuna şu mesajı verdi:
Bugün beni harcayıp sustururlar, yarın sıra size gelir!
Konu sıcaklığını koruduğundan Diamond Tema ile Asrın Tok’un uzun polemiklerinden oluşan tartışmasını dikkatle izledim. İzlenimim şunlar:
D. Tema, dersine iyi hazırlanmış ve ele alınan konulara ilişkin kaynakları okuyup notlar almış, gerektiğinde somut örnekler vererek fikrini ispat edebilen, özgüveni yüksek hatta biraz da en iyisini ben bilirim havasında genç bir insan.
Agnostizm (bilinmezcilik yani ne o, ne de bu; hem öyle hem böyle olabilir fikriyatı) felsefesini benimseyenlerin dirençli ve ısrarcı kanadından olmalı. Bu haliyle ateizme (tanrıtanımazcılığa) daha yakın bir yerde duruyormuş gibi.
1400 yıllık bir kurum/sistem olan İslam ile şeriatına yönelik eleştirisinde yeni ifadeler kullanmakla birlikte laiklerin öteden beri iyi bilinen gerekçelerini aşan bir şey de söylemiyor.
Atatürkçü olması hasebiyle bu kesimin Cumhuriyet rejiminin kuruluş yıllarından beri din, İslam ve şeriata yönelik sözlü ve yazılı eleştirilerinin aynısını dile getirdi Diamond Tema.
Bir yanıyla pozitivist ağırlıklıydı konuşması.
Onun şeriat eleştirisinde yeniymiş gibi görünen biricik şey, felsefi söylemiydi.
Konuşmasının satır aralarında onun Marksizm’e karşı olduğunu, 1937 Dersim Tertelesi (kıyımı) ve Kürt meselesi gibi konuları Kemalist bakış açısıyla ele aldığını, günümüz İslam ülkelerindeki bazı gelişmeleri ise bilmediğini anlıyoruz.
Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Umman, Pakistan ve İran gibi ülke okullarında kadınlara fen bilimleri denilen fizik, kimya ve matematik dersleri verildiğinden de habersiz görünüyor.
“Medya fenomeni” diye havalandırılıp uçurulan Asrın Tok ise, savunduğu şeriat dersine iyi çalışmamış.
Kahvehane sohbeti veya sokaktaki insan edasıyla konuyu eğip bükerek, yer yer polemik ve demagojiye başvurmak suretiyle rakibi ile baş etme gayretinde idi.
Haliyle başarılı olamadığı gibi İslam şeriatı hususunda tarihsel ve güncel birikimi olmayan biri olduğu izlenimi bıraktı.
Bahsedilen iki ismin videolarına ek olarak aynı hususta yapılan farklı tartışmaları ve yayınlanan videoları da izledim, birkaçını aktarmak isterim. Gazeteci Fatih Altaylı’nın tespitiyle başlayalım:
Diamond terbiyeli bir dil kullandı ve dine hakaret etmeyip sadece İslam kaynaklarında belirtilenlere istinaden çocuk yaştaki kızlarla evlilik yapmanın insan haklarına aykırı olduğunu söyledi.
‘Din elden gidiyor’ diye ayağa kalkanların bu gerekçesi boştur. 1400 yıllık din kurumu, eğer bir tartışmayla bitip gidebiliyorsa, vay o dinin haline!
Gelelim Kürt ve İslami kesimden araştırmacı-yazar Bahaeddin Sağlam’ın fikrini öğrenmeye. Öncelikle biyografisine bakalım:
Siirt-Verkanis-1960 doğumlu ve klasik Osmanlı metoduyla 3 yıl medrese eğitimi görüp icazet (yeterlilik, diploma) almış; Türkiye’de 4 yıl Arapça dersleri verdikten ve gittiği Suriye’de kolej eğitimi gördükten sonra 8 yıl lise ve üniversite öğrencilerine İslami ilimler alanında dersler vermiştir.
1985 yılından itibaren araştırmalarına ek olarak yayıncılık yapmış; makaleleri Girişim dergisi ile Yeni Şafak, Zaman ve Yeni Asya gazetelerinde yayımlanmıştır.
Bahaeddin Sağlam, Diamond Tema ile Asrın Tok’un 3 yanlış temel üzerinde tartışmayı sürdürdüğünü ileri sürüyor. Şöyle ki:
Şimdilik küçük ama bütün Türkiye’yi yutacak kadar büyük bir fitnenin (bu kışkırtıcı tartışmanın-FB) başlangıcı olacak gibi duruyor.
- Asrın Tok, ortaçağ hukukunu kutsal İslam yasası olarak takdim ediyor.
- Hicri 4. Asrın başında oluşan kelâm (inanç) literatürü ile hukuk literatürünü birbirine karıştırıyor.
- İslam’a karşı bir devrim olan Emevi kültürünü İslam ve Kuran kültürü ile bir tutuyor.
Diamond ise:
- Bu dört zaafı bildiği halde illa da şeriatı İslam’ın öz malı olarak gösterip büyük bir kesimi özellikle avamı ajite (sıradan dindarları tahrik-FB) etti.
- Cumhuriyetin eğitimiyle getirdiği fen ilimleri ve medeni birikim ile Atatürk inkılap ve devrimlerini bir (aynı) gösterdi. Bu da muhafazakâr kesimi hem çıldırttı hem de Cumhuriyet kazanımlarına karşı tahrik etti.
- Hz. Muhammed altı yaşında bir kızla evlenmemiştir. Diamond bu hadislerin yanlışlığını birçok yazardan dinlediği halde bunu bir ahlaksızlık olarak ısrarla Hz. Muhammed’e isnat etti.
- Her şeyde iki aşırı uç olduğu gibi bu modernitede de iki aşırı uç olduğunu bildiği halde Diamond kendisi agnostik olmasına rağmen tam biliyormuş gibi moderniteyi İslam dininin alternatifi olarak gösterdi. Milyonları ajite etti, kendi ilkeleriyle çelişti.
Demek süreklilik arz edecek olan böyle fitnelerin olmaması için insanlarımız şu noktayı temel bilgi edinmesi lazım: Cumhuriyetin kazanımları olan fen ve medeniyet birikimleri ayrıdır, dipçikle dayatılan inkılap ilkeleri ayrıdır.
Şeriat, İslam dini demektir. Bu aşırılık ile gerilik ortası olan asıl noktayı (Sırat-ı Müstakimi) tutturmak manasındadır. Bu ortaçağ fıkhı ve hukuku asla değildir.
Nasıl ki batı dünyası kapitalizm ile sosyalizmin iki ucu arasında çok yoruldu, sosyal demokrasiye geldi.
Bizim için de kutsal bir sistem olarak sosyal demokrasi şeriat olabilir. Diyanetin bu konudaki kavramları açıklığa kavuşturması lazımdır.
Şeriat şudur: Kuran’ın hayatı boyunca yüzlerce yüksek ahlakı yaşayan Hz. Muhammed üzerinden anlattığı ahlaktır. Nitekim Yasin ve Kalem suresinin başlarında ‘sen büyük ahlak üzeresin’ diyor.
Hz. Muhammed bütün hayatında hiç uçlara uğramadı. Hep denge ve orta yolu seçti. Zaten getirdiği dinin ismi de İslam’dır. Bu ahlak o kadar önemlidir ki Kuran’da Allah dahi ‘sırat-ı müstakim üzeredir’ diye ifade ediliyor. 1
Bizce, tartışmada ele alınan konuların daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç kavrama açıklık kazandırılması gerekmektedir:
Kelâm: Bu kavram sadece itikad ve inançtan ibaret değildir. Ebu Nasr El Fârâbî’nin tanımı şöyledir:
Kelâm sanatı, din kurucusunun açıkça belirttiği belli düşünce ve davranışları teyit edip bunlara aykırı olan her şeyin yanlışlığını sözle gösterme gücü kazandıran bir tartışma yeteneğidir. (İḥṣâʾül Ulûm, s.71)
Fârâbî, bu tanımında kelâm alanına sadece inançları değil davranışlara ilişkin temel dinî ilkeleri de dâhil etmiş ve kelâmın genel çerçevede dini korumayı amaçlayan bir disiplin olduğuna dikkat çekmiştir.
Adudüddin El Îcî ile Ebû Hayyân El Tevhîdî gibi düşünürlerin benzer şekilde yaptıkları bu tanımın, günümüzde de geçerliliğini koruduğu görülmektedir. 2
Yüzyıllar boyunca yaşanan fikirsel/ideolojik/felsefi gelişmeleri de göz önüne alırsak, kelâm kavramı içinde kelâm kavramının kapsamı, “İslâm’ın ana ilkelerini doğrudan veya dolaylı olarak ilgilendiren bütün bilgileri bünyesine alıp bilgi alanına giren her şey” (malûm) diye belirlenmiştir.
Şeriat: Arapça sözlük anlamıyla “bir yöne doğru açılarak uzayıp gitmek, açık olmak; açık hale getirmek” anlamlarındaki (şer’) kökünden türeyen şerîat (çoğulu şerâi’) ve şir’at kelimeleri “insanların ya da hayvanların su içtiği, açıkta olan ve kesilmeyen akarsu; bu suya giden yollar” manalarına gelmektedir.
Zamanla “açık ve doğru kurallar, yerleşik davranış biçimi (âdet)” ve -Yahudi şeriatı, Hıristiyan şeriatı tamlamalarında olduğu gibi- “bir semavî dine dayanan hükümler bütünü” anlamlarında kullanılan bu kelimelerin İslâm kaynaklarında kazandığı terim anlamı hakkında farklı yaklaşım ve açıklamalar vardır.
Kur’an-ı Kerîm’de biri şeriat olmak üzere şer’ kökünden türemiş isim ve fiiller 5 yerde geçer. 3
İslam-Şeriat ve Kuran-Şeriat özdeşleştirmesi hususu, Müslüman toplumlarında yaşayan din bilginleri, farklı kesimlerden fikir insanları ve konunun uzmanları arasında tartışmalara yol açmıştır.
Örneğin son günlerde sosyal medyada yeniden tartışma konusu olan “şeriat” ile ilgili 14 ilahiyatçı ortak bir bildiri yayımlamıştır.
Cemil Kılıç, Prof. Dr. Şahin Filiz, Prof. Dr. Mustafa Öztürk, Prof. Dr. İsrafil Balcı, Dr. Hatice Doğan, Hakkı Yılmaz, Dr. Hıdır Temel, İdris Şahin Yaşar Koçer, Fikret Eroğlu, Halis Dinçer, Emine Yücel, Mehmet Göl ve Mustafa Sağer’in imzasını taşıyan bu bildirgede, İslam dininin, inanç, ibadet ve ahlak esasları olarak şeriattan kesinlikle ayrıldığını belirtmişlerdir.
İlahiyatçılara göre durum şudur:
İslam şeriatı denilen kavram İslam’ın kendisi demek değildir. Zira şeriat kurallarının çok azının kaynağı Kur’an ayetleridir. O ayetlerin de çoğu dönemsel olup esbab-ı nüzul (Kuran ayetlerinin indiriliş nedenleri-FB) çerçevesinde anlaşılması ve yorumlanması gereken hükümleri içermektedir.
İslam tarihinde bütünsel ve tek yapı halinde bir şeriat anlayışından söz edilemez. Gerek fıkhî gerekse ona zemin oluşturan itikadi meselelere ilişkin onlarca şeriat yorumu ve uygulaması söz konusudur.
Bu yorum ve uygulamalar, sahabilerin farklı görüşlerinden, sıhhati tartışmalı kimi hadislerden, İslam bilginlerinin kimi aklî çıkarımlarından neşet eden ve pek çok bakımdan birbiriyle çelişen içtihadî hükümleri yansıtmaktadır.
Hangi şeriat ekolü söz konusu olursa olsun içerdiği kurallar açısından hiçbirinin günümüz toplumsal yaşamına ve insan gereksinimlerine, temel hak ve özgürlüklerine, dahası çağdaş hukuksal sorunlara yanıt verebilecek bir yapıda olmadığı açıktır.
Böyleyken insanlığın ve Müslümanların geçirdiği hukukî evrimi dikkate almayan şeriat taleplerine itibar etmek mümkün değildir. 4
Ayrıca şeriat tek başına “el Din” olarak tanımlanan İslam dininden ibaret değildir; topluma mal olmuş örf ve âdetler ile ilmihal çerçevesinde sorulan sorulara verilen dini cevapları da içermektedir.
Kuran: Müslümanlarca kutsal sayılan ve İslamiyet’in değişmez anayasası niteliğindeki bu Mushaf veya kitap, muhtevası bakımından bazı müellifler ile din bilginlerine göre şöyle tasnif edilmiştir:
Tevhid, Haberler ve Diyânât; ibâdetler, Emir ve Nehiyler, Va’d ve Vaîdler, ulûhiyyet, Nübüvvet, Meâd ve Kaza-Kader; itikâd, ibâdetler, tezkîr, ahlak, insan, yaradılış ve varlıklar ile çeşitli kıssalar ve Muâmelât.
Kapsamındakilere bakıldığında, bu kutsal kitabın da sadece şeriattan ibaret olmadığı görülecektir.
Dolayısıyla Diamond Tema ile Asrın Tok’un tartışmalarına bakarsak, “El Din” ile İslamiyet ilişkisi hakkında kesin hükümler vermek de olanaksızdır.
O halde sorumuz şudur: Bu tartışma niçin alevlenip toplumda olumlu ve olumsuz tepkilere yol açtı?
Kanımca, 22 yıldan bu yana AKP iktidarı, hayatın hemen her alanında, özellikle Milli Eğitim müfredatlarında gerçekleştirdiği yasal değişikliklerle adını açıkça koymasa bile, toplumu kendi dini anlayışına göre değiştirmeye yönelik sosyal-kültürel mühendislik projesini adım adım hayata geçirme gayretindedir.
Bu zeminde evrensel ölçülerdeki laiklik, demokrasi ve Cumhuriyet kavramlarını ters yüz ederek adeta her kademedeki okulları İmam-Hatip ve İlahiyat fakültelerine dönüştürme noktasında köklü değişiklikler yapmak suretiyle, ülkeyi neredeyse geri dönülmez bir aşamaya getirmiştir.
Diamond Tema’ya yönelik yakalama ve yargılama kararı, böyle bir kritik merhalede hayata geçirilmiştir.
Öte yandan “küçük kızlarla evlenme” hususuna aşırı tepki gösteren iktidar, kendisiyle çelişen bir uygulama içindedir.
Misal 24 Aralık 2022 tarihinde İsmailağa Cemaati ile bağlantılı Hiranur Vakfı Onursal Başkanı Yusuf Ziya Gümüşel’in 6 yaşındaki kızını 29 yaşındaki müridiyle evlendirdiğini ve 13 yaşında nikâhladığını kanıtlayan fotoğraflar ortaya çıkmıştı. 5
Kamuoyu ve medyadaki tepkiler üzerine olayın ilgili tarafları hakkında dava açılmıştı.
Küçük bir kızın nikâhlandırılması konusunda kamu davası açılmasına resmi bir tepki göstermeyen yargı erkindeki makamların Diamond Tema’nın aynı minvaldeki konuşması karşısında yargıyı harekete geçirmesi, üzerinde düşünülmesi gereken çelişkili bir durumdur.
Bütün bunlardan sonra esas meseleye ilişkin bir alıntıya yer vereceğim.
Halil Gündoğan, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra gözaltına alındı ve 3 aylık işkenceli sorgulardan sonra tutuklanan siyasi bir devrimcidir.
Uzun ve son derece hareketli geçen siyasi serüveni nedeniyle DGM tarafından müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
30 yılı aşkın hapisliğin ardından Ekim 2018 tarihinde cezası biten Gündoğan serbest bırakıldı. Siyasi hayatında sol ve sosyalizm hakkında 10 kadar kitap yazdı.
Bazı kısımlarını alıntılayacağımız değerlendirme, kendi adını taşıyan bir blog’da “Tehlikenin Farkında mısınız?” başlığıyla 30 Mayıs 2024 tarihinde yayınlandı.
Yazı şöyle:
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır…
Erdoğan’ın ağzından iki örnek:
‘Kardeşlerim, Rabbimizin hikmetlerini nebiler vahiy yoluyla, diğer insanlar ise okuma ve yazma vasıtasıyla, yani eğitim öğretimle keşfederler. Eğitim öğretimin amacı işte bu çerçevede ideal insan yetiştirmektir.
Bizim medeniyetimizde ise eğitim öğretimin ulvi gayesi, salih insan yetiştirmektir. Milletimizin inancına, değerlerine, tarihine, kültürüne uygun bir eğitim sistemi inşa etmeden hiçbir hedefe ulaşamayız… 6
Elde ettiğimiz başarılar önemlidir fakat buna rağmen eğitim ve kültür konusunda tam istediğimiz seviyeye henüz ulaşamadığımıza inanıyorum.
Milletimizin evlatlarına iyi bir eğitim-öğretim vermek için yaptığı fedakârlığın büyüklüğü karşısında bulunduğumuz yer, olmamız gereken yer değildir. 7
İncelendiğinde görülecektir ki ismi bile manidar olan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”, doğrudan Erdoğan’ın emri ve özel görevlendirmesiyle, özlemini duyduğu ve henüz gerçekleştirilememiş olmasından hicap duyduğunu defalarca kez ifade ettiği o “dindar ve kindar nesil yetiştirme ulvi amacına”, artık ulaşmak gerektiği gayesiyle hazırlanmıştır…
İnşa edilmek istenen sistem belki klasik şekliyle katı bir şeriat modeli olmayacaktır; ama kesinlikle, özellikle de kültürel sahada, baskın olarak dini esasların dizayn ettiği, “modernize” edilmiş bir şeriat rejimi olacaktır.
Bu, Erdoğan’ın “kutsal davası” olup, ulaşmaya kilitlendiği ‘ulvi amacı’dır da.
Kendisinin de defaten dillendirdiği gibi; bu amaca ulaşmada “eğitim öğretim” diye ifade ettiği mevzu stratejik öneme sahip olup, hayatidir de.
Erdoğan’ın bu “ulvi hedef” ve “kutsal davası”nın yeni şiarı, bilindiği gibi, “Türkiye Yüzyılı”dır. O cenahın son dönemlerdeki kilit kavramıdır bu.
Yani asla sebepsiz değildir yeni eğitim-öğretim programının isminin ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ olarak tercih ediliyor olması.
Hazırlanmış olan “müfredat” incelendiğinde, konulara ayrılan ders saatlerinin bile bunun gereğince düzenlendiği görülecektir.
Örneğin biyoloji 88, tarih 76, hayat bilgisi 84, Türkçe 288, fizik 114, kimya 113, felsefe 67, insan hakları dersi 30 saat iken; din dersi 572 saattir.
Yukarıda da vurgulandığı gibi, diğer tüm derslerin dini esaslar referansıyla anlatılıp, yorumlanması da şart ve zorunlu kılınıyor.
Buradaki çok önemli bir diğer husus ise; toplumun neredeyse dörtte birini oluşturan Alevilerin inanışlarıyla asla bağdaşmayan, farklı mezhep ile dinlere mensup ve keza ateist ile deist kesimlere; “dini esaslar” kisvesi altında İslam’ın Sünni mezhebinin öngördüğü esasları dayatmaktır.
Bu kesimlerin çocuklarının kafasını bunlarla şekillendirmektir ki bu, her şeyden önce fikir ve inanç özgürlüğüne aykırıdır.
Öte yandan bütün bunların devlet resmiyetiyle yapılacak olması ise tüm bu alanlarda net bir şekilde nötr olması gereken “modern devlet” biçimlerinden olan Cumhuriyet rejiminin temel esaslarının başında gelen laisizm ilkesinin de fiilen iptal edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Dini esasların devlet eli ve zoruyla toplum yaşamına dayatılması değilse şeriat, başka nedir ki?
Bu projeyle, (sorunlu ve yarım yamalak haliyle de olsa) toplumsal barış ve huzurun bir nebze de olsa sigortası olagelen laisizmin tümden ortadan kaldırılacak olmasına ve de bir toplumun geleceğinin ifadesi olan genç nesillerin beyinlerinin çalınacak olmasına sessiz kalmak ya da edilgen bir tepkiyle yetinmek; açıkça belirtmek gerekir ki bedeli son derece ağır tarihi bir suçu işlemek olur. 8
Neticede konuyla ilgili izleyip okuyabildiğim onca video ve makaleden sonra şu kanaate vardım:
1980 darbeci askeri cuntaya kabul ettirilen Türk-İslam Sentezi kapsamında gelmiş geçmiş iktidarlarca çerçevesi çizilen ve topluma dayatılan resmi İslam anlayışı, fiiliyatta Necip Fazıl Kısakürek ile benzerlerinin yazılarında sıkça ifade edilen Türkçü-İslamcı, otoriter, tek adamlığa biatı (ulu-l emre itaat) esas alan, demokrasi ve bireysel özgürlüklerle ilgisi bulunmayan, olabildiğince kapsamlı bir “kindar ve dindar nesil” yetiştirme projesidir.
İktidar ve cemaat destekli “toplumu İslamlaştırmaya yönelik sosyokültürel mühendislik projeleri” sürdükçe, pozitivist laik Diamond Tema ile yaptıklarıyla sözleri birbirine zıt görünen Asrın Tok arasındaki tartışma bizlere şunu gösteriyor:
Osmanlı’nın son devriyle Cumhuriyet rejimi boyunca aralıklarla devam edegelen bu tartışma geleneğinin alevlenerek sürmesi halinde, siyasal/ideolojik kutuplaşma ve çatışmaların sonu gelmeyecektir.
Kaynakça:
1. Bahaeddin Sağlam, “Şeriat mı, Modernite mi?”, 18 Haziran 2024.
2. Türkiye Diyanet Vakfı, İslam Ansiklopedisi “Kelâm” (الكلام).
3. TDV İslam Ansiklopedisi, “Şeriat” ( الشريعة ) maddesi.
4. https://www.indyturk.com/node/732191/, 23 Haziran 2024.
5. https://www.gazeteduvar.com.tr/hiranur-vakfi-kurucusunun-6-yasinda-evlendirilen-cocugun-gelinlikli-fotografi-ortaya-cikti-haber-1592529.
6. İletişim Başkanlığı-13 Nisan 2019 tarihli konuşması.
7. https:// tr.euronews.com 2 0 Nisan 2018.
8. http://halilgundogan.blogspot.com/2024/05/tehlikenin-farkinda-miyiz.html.