İşçi hareketindeki bürokrasi sorunu, kabaca işçi örgütlerinin aygıtı sorunu demektir. Örgütlerdeki sürekli görevliler ve işçi örgütlerinde orta ya da üst kademedeki idari görevleri giderek ellerinde toplayan küçük burjuva aydınları sorunu olarak karşımıza çıkar.
İşçi örgütleri, marjinal gruplar halinde kaldığı müddetçe aygıt yoktur. Sürekli görevliler olmadığı için de sorunun ortaya çıkması olanaksızdır. Ne var ki bu sürekli görevliler ve memurlar aygıtı yaratılmadıkça da işçi hareketinin gelişmesi ve sendikal ya da siyasi kitle örgütlerinin ortaya çıkması mümkün değildir. Aygıtın varlığı ise potansiyel olarak bürokratlaşma tehlikesini içerir. O halde daha başlangıçtan itibaren bürokrasi olgusunun en derin köklerinden biri işin içine girmektedir. Kapitalist toplumda iş bölümü.
Kapitalist toplumda işbölümü, proleterlere kol emeği, öteki sosyal sınıflara da kültürün üretilmesi ve özümlenmesi şeklinde oluşur. Fiziksel açıdan, günün büyük bölümünde yapılan yorucu çalışma, işçi sınıfının nesnel bilimlerin en ileri düzeyine erişmesine ya da sürekli sosyal ve siyasi faaliyet yürütmesine izin vermez. İşçi hareketinin gelişmesi, uzmanlaşmış bilgileri, işçi sınıfının bu az gelişmişlik durumunun yarattığı boşlukların doldurulmasında gerekli olan ve sınıf mücadelesinin sürdürülmesi açısından vazgeçilmez olan görevlilerin ve bir aygıtın oluşturulmasını zorunlu kılar.
En genel biçimiyle bürokrasinin bir uzmanlaşmadan doğduğu söylenebilir. Bazı kişilerin, profesyonel olarak işçi sınıfı politikacılığı ve sendikacılığı yapmaya başladıkları anda, potansiyel olarak bürokrasinin ve bürokratizmin gelişme olasılığı var demektir.
Bu uzmanlaşma, meta üretiminin hakim olduğu bir toplumda, daha derin bir düzeyde fetişizm ve şeyleştirme (Yabancılaşma) olguları yaratır. Görevlerin aşırı ölçüde farklılaşmasına dayalı, işçilerin yaşamı boyunca aynı hareketleri tekrarladıkları bir toplumda, işçinin davranışında da bunun ideolojik yansıması görülür. Faaliyetlerini başlı başına bir amaç olarak görmeye başlarlar ve toplumu bütün olarak kavramaları olanaksızlaşır. Aynı şekilde başlangıçta araç olarak görülen örgütsel yapılar da, sürekli görevliler tarafından amaç olarak görülmeye başlanır.
İşçi Devletlerinin Bürokratlaşması
Geçiş döneminde (Proletarya diktatörlüğü), işçi devletlerinin bürokratlaşmasında üç aşamalı bir süreç görülür:
1) Önce sadece, devlet aygıtı içindeki iktidar tekelinden gelen otorite ayrıcalıkları ve siyasi avantajlar
2) Sonra, özellikle geri kalmış bir ülkede maddi alanda olduğu kadar kültürel alanda da bürokratik ayrıcalıkların doğuşu.
3)Son olarak da, yönetimin artık bu olguya karşı direnmediği, bilinçli olarak onu kabul ettiği, onunla bütünleştiği, itici gücü haline geldiği ve ayrıcalıklarını artırmaya çalıştığı bürokratik yozlaşma.
Marx, tarihsel deneylerin fazla olmayışından ötürü bürokratlaşma sorununun bütün görünümlerini kesin bir biçimde anlayamadı. Yine de birkaç ay süren Paris Komünü deneyiminden iki kural çıkardı.
1-Maddi ayrıcalıklara ve aşırı ücret farklılıklarına karşı mücadele.
Özellikle işçi devletinin siyasi görevlileri kalifiye bir işçinin ücretinden yüksek ücretler almamalıdır. Marx, bu tedbirin amacının kariyerizmi, yani kamu görevlerine bir sosyal ve kişisel ilerleme aracı olarak yaklaşılmasını önlemek olduğunu belirtmiştir.
2-Her kademedeki görevlilerin seçimle işbaşına gelmesi ve her zaman seçmenler tarafından görevden alınabilmesi.
Bu saptama Lenin tarafından düşünülen, görevlilerin sürekli değiştirilmesi kuralı ile tamamlanabilir. Bu kural, sınıflar ortadan kalkar ve her yurttaş idari görevlerin yürütülmesinde somut deney kazanırken devletin ilerleyen bir biçimde yok olmasını kolaylaştıracaktır.
Sorunun devrimci Marksist çözümü Leninist parti teorisinde bulunmaktadır. Bu çözüm, işçi sınıfı hareketindeki bürokratlaşma eğiliminin nesnel tabiatının açık ve seçik olarak kavranılmasına dayalıdır ve harekete, bu eğilimle başarılı bir şekilde mücadele etmek için gerekli olan araçları vermektedir.
Lenin’in parti teorisi ilk kez NE YAPMALI’DA geliştirildi, ama Rus işçi hareketi 1905 devrimi sırasında büyük çapta bir kitle hareketinin ilk devrimci deneyini geçirdikten sonra Lenin görüşlerini derinleştirdi. Leninist parti teorisine göre, öncü müfrezelerin ve ancak küçük azınlık partisi olabilecek olan öncü partilerin gerekliliğini kavramak gerekir. Aynı zamanda öncü müfrezenin kendini yığınların yerine koymaksızın ve sadece yığınların gerçekleştirebileceği görevleri kendi üzerine yüklenmeksizin yığınlarla bütünleşmesi şarttır. Proletaryanın kurtuluşunun ancak kendisinin eseri olacağı tezi ne teoride ne de pratikte, devrimci partinin proletaryayı kurtarmakla ve işçi devletini proletaryanın adına, önce onun adına ve belli tarihsel durumlarda ona karşı kurmakla yükümlü olduğu teziyle değiştirilmemelidir. Öncüyle yığınlar arasındaki diyalektikte ve devrimci partinin proleter kitlesiyle olan ilişkilerinin kavranılmasında, bazı tarihsel görevlerin ancak proletaryanın çoğunluğunun bilinçli desteği sayesinde gerçekleşebileceği olgusu vurgulanmalıdır.
Gerçek Leninist parti teorisi, bu diyalektiğin bir bütün olarak kavranılmasında yatar. Bundan da belli bir örgütlenme biçimi ve profesyonel devrimciler sorununa belli bir bakış tarzı çıkar. Devrimcilerin işçi sınıfından kopmamaları gerekir; fabrikaya dönebilmelidirler, böylece onların yaşadıkları deneyi başka proleterlerin yaşamalarına olanak sağlanmış olacaktır. Bu da öncü ile sınıf arasında tam bir taze kan dolaşımı sağlayacaktır.
Kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemindeki işçi devletleri için de aynı şey söz konusudur. Geri kalmış ve tecrit olmuş bir toplumda şekilsizleşme eğilimi kaçınılmazdır. Ama kaçınılmaz olmayan şey bu eğilimin yozlaşmaya dönüşmesidir. Bu şartlarda öznel etkenin rolü yine belirleyici olmaktadır. Eğer devrimci öncü, bürokratlaşma tehlikesinin bilincindeyse, bununla her düzeyde mücadele edecektir. Devletin siyasi örgütlenişi düzeyinde, işçi demokrasisi ve çalışanların devlet yönetimine katılış biçimlerini artıracak, uluslararası düzeyde proleter devrimin tecrit olmuşluğunu kırmak için devrimin yayılmasını kolaylaştıracak, ekonomik düzeyde, birikim işlevinin üretim işlevinden köklü olarak ayrılmasından ve toplumsal artı-ürün üzerindeki denetimin işçi sınıfının elinden alınmasından ne pahasına olursa olsun kaçınacaktır.
İşçi sınıfının nitel ve nicel açıdan güçlenmesi ve ekonominin işçiler tarafından demokratik merkeziyetçi bir plan çerçevesinde yönetilmesi bu sorunun tek tarihsel cevabıdır.
(DEVAM EDECEK)







