JULİE BİNDEL
Feminizme ne oluyor böyle? Feminizm soldadır, değil mi? En dipteki kadınlar öncelikli olmak üzere, tüm kadınlara yönelik olan bir kurtuluş hareketidir. Fakat, gittikçe daha fazla feminist kadın sağcılarla birlik olmaya başladı — hatta aşırı sağ ile.
Tarihsel olarak, feministlerin en başarılı olduğu yer işçi hareketidir. Eşit ücret yasası 1970’lerde, sendikalar güçlüyken ortaya çıktı. Kürtaj yasasını meclisten geçiren İşçi Partisi hükümetiydi. Fakat, Oxford’da Modern Tarih profesörlüğü yapan ve gururlu bir sosyalist olan Selina Todd’a göre “Örgütlü solun biz kadınlara istediğimiz ve ihtiyacımız olan her şeyi verdiği anlamına gelmiyor bu: kadınlar, haklarını kazanmak için solun içinde kendi aralarında örgütlenmek zorunda kaldılar. Fakat, 18 yüzyıldan beri feministler ve sosyalistler çıkarlarının önemli noktalarda ortaklaştığını gördüler.” Bugün ‘saflık politikası’ için uygun bir zaman olmadığını öne sürüp, uç transgender fikirlerle mücadele etmek için burunlarını tıkayarak kimle gerekirse birlik olmaya hazır olan kadınların sayısı artıyor. Yani, kusura bakmayın — hayır, ben de erkeklerin öz-beyanlarına göre kadın olarak tanımlanmak istemelerinin büyük bir hayranı değilim — fakat kadınların bedensel otonomilerini reddeden, eşcinsellik karşıtı, trans insanları ucube olarak gören, marjinalize edilmiş gruplara karşı zorbalıkta bulunması muhtemel insanlarla çalışmaya karar vermek, kendi topuğuna sıkmaktır.
Porno savunucusu Jerry Barnett ve sağ medya trolü Milo Yiannopoulos gibi erkeklerle, onların görüşlerini ifşa etmek ve meydan okumak amacıyla memnuniyetle tartışırım. Fakat kadınların haklarına nefretle ve düşmanca karşı çıkan gruplarla birlik olmak tamamen farklı bir şey.
Sıkıntı şu; sol, kadınları berbat bir şekilde yüzüstü bıraktı. Konu pornografiye ve fuhuşa geldiği zaman solcu heriflerin takındığı tutuma bir bakın. Daha önce burada anlattığım gibi, bu tarz erkekler, bizim gibi seks ticaretine son vermek isteyen kadınlara ‘orospufobik’ damgasını vurmayı seviyor. Ayrıca genç kadınları pornonun özgürleştirici olabileceğine, ve hatta pornonun feminist olabileceği yönündeki fikirlere inanmaları için teşvik ediyorlar. Bazıları şiddet içeren ve istismarcı seksin bile kadın haklarının bir ifade ediliş biçimi olduğunu iddia ediyor. Bu tarz tavırlar yaygınlaştığı zaman, feministler olarak amaçlarımıza ulaşmak zorlaşıyor.
Solu eleştirenler, İşçi Partisi daha yapamamışken sağ kanattaki Tory’lerin 1975’te kadın bir lider seçtiği gerçeğinin altını çiziyor. Fakat şöyle bir durum var: Margaret Thatcher kadınlardan hazzetmezdi ve feminizmin hayranı değildi. Margaret Thatcher iktidardayken, muhafazakâr partinin doğasında yer alan cinsiyetçilik, güvenli ellerde olmaya devam etti. Thatcher, on bir yıl içerisinde sadece bir kadını kabineye dahil etti. O erkeklerin politikasını uygulayan bir kadın politikacıydı. Bu eşitlik değildir.
Andrea Dworkin’in Sağcı Kadınlar (1983) kitabında yazdığı gibi: “Birleşik Devletlerdeki politik sağ, kadınlara, onların en derin korkularından bazılarını istismar eden ve dindiren maddi ve manevi çeşitli vaatlerde bulunur.” Bugün durum hala böyledir.
Woman’s Place UK (Kadınların Yeri Birleşik Krallık, sol eğilimli feminist bir örgüt), politik spektrumun farklı yerlerindeki kadınların hakları için mücadele ettiğini kabul eder, fakat bu örgütün kadının özgürlük hareketine bakış açısının kökleri sol kanadın kadınların politik, ekonomik ve cinsel özgürlüğü için mücadele eden ilerici geleneğinde yer alır. Eş kurucumuz Kiri Tunks şöyle diyor: “Cinsiyetçilik yüzünden solun dışına düşmeyi de, ırkçılık ve homofobiyi hararetlendirmeyi amaçlayan dinci veya aşırı sağ kampanyaların safına geçmeyi veya kürtaj hakları gibi kilit konulara sırtını dönmeyi isteyenlerle birlik olmayı da reddediyoruz.”
Fakat ABD’de, bazı ünlü feministler sağ kanada geçişlerini açıkça kutluyor. Arielle Scarcella sağ kanada şaşalı bir geçiş yapan lezbiyen bir YouTuber. Twitter’da şöyle duyurdu: “Sağ, bir şeyler inşa ediyor. Sol ise inşa edilenleri yıkıyor, çünkü kendi başlarına bir şeyler inşa etme kapasitesine sahip değiller.” Memoree Joelle, “popüler kültürde tasvir edilen lezbiyen ve biseksüel kadınlar hakkında eğlenceli ve feminist bir perspektif” sunma sözü veren internet dergisi After Ellen’da yakın tarihe kadar editörlük yapıyordu. Fakat kendini geçmişte kadın hakları aktivisti olarak tanımlayan Joelle, Trump destekçisi olduğunu ifade etti.
Trump’ın her türlü şekliyle mizojiniyi nasıl normalleştirdiğini ve harladığını düşünürsek bu hazmetmesi zor bir durum. Fakat ABD seçimlerine baktığımız zaman, birçok sözde feministin Trump’ı desteklediğini görüyoruz. Trump’ın ırkçı, göçmen karşıtı politikaları haklarından en çok mahrum edilen kadınları etkiliyor, bu politikalar onu destekleyen her kadına ihanettir. Trump yönetiminin kadın haklarına düşmanca yaklaşımına rağmen, trans sorunlarına yönelik rezalet duruşu sebebiyle Trump’a desteğini sunan bazı insanlar var.
Açıklamam gerekirse, trans insanlar dahil, marjinalize edilmiş gruplara karşı her türlü ayrımcılığın ve önyargının karşısında sertçe duruyorum. Lezbiyen biri olarak, önyargının nasıl hissettirdiğini iyi biliyorum. Fakat “trans kadınlar kadındır” mantrasına, bazı fanatik trans aktivistlerin her erkeğin kendisini kadın olarak tanımlayabileceği ve bu erkeklerin zor kazanılmış kadına özel alanlarımızı işgal edebileceği talebine ve bunun sonucu olarak kadınların cinsiyet temelli haklarının silinmesine karşı direneceğim. Trump’ın trans insanlar hakkındaki görüşleri mide bulandırıcı, çünkü bu görüşler Trump’ın lezbiyen, gey ya da cinsiyet uyumsuzlara karşı hislerinden ayrıştırılamaz.
Feministlerin Trump’ı trans sorunu sebebiyle desteklemesi için çarpık bir mantık gerekli, çünkü Trump’ın kadınların cinsiyet temelli haklarını korumak için herhangi bir arzusu yok-onun zorbalığı tüm azınlıklara karşı. Fakat kadınların cinsiyet temelli haklarını korumaya çalışan birkaç organizasyon var.
Hands Across the Aisle Coalition (HATAC), Amerikalı radikal feministlerden ve Hıristiyan sağdan oluşan bir topluluk. “Toplumsal cinsiyetin biyolojik cinsiyet gibi olduğu fikrine meydan okumak” amacıyla kurulmuştu. Fakat kurucuları kürtajın yasaklanmasını savunan Kaeley Triller Harver ve eşcinsel haklarının geri alınması için uğraşan Emily Zinos’tur. Bu kadınlar sıradan muhafazakâr kadınlar ve anneler değiller: teokratik sağın oldukça yetenekli dişi casuslarılar.
Kadınların Kurtuluşu Cephesi (Women’s Liberation Front, WoLF), “kadınların ve kızların tam bağımsızlığına adanmış” Amerikalı bir radikal feminist örgüttür. Fakat Amerika’daki dinci sağ ile sıkı bağları vardır. WoLF, Özgürlüğü Savunan İttifak (Alliance Defending Freedom, ADF) ile trans haklarına engel oluşturmak amacıyla ortak bir müşahit raporu (müşahit raporu: davaya taraf olmadığı halde duruşmada hazır bulunup mahkemenin sonucunu etkileyen bir kimsenin sunduğu evrak) oluşturdu. Bu, lezbiyen ve geylere yönelik ayrımcılık karşıtı yasaların da bozulmasına yol açacak bir rapordu. (ADF ABD’deki en büyük kâr amacı gütmeyen, sağcı, evanjelist Hıristiyan hukuk firmasıdır).
Bu tarz örgütler şu anda Birleşik Krallık’taki feminist hareketin içinde de yer edinmeye başlıyor. 2019 yılında ABD ve Birleşik Krallık ortaklığıyla ‘Kadınlar Ayağa Kalkın!’ adında bir ‘gender critical’ [toplumsal cinsiyet özcü görüşe muhalif] haftası oluşturuldu, Birleşik Krallık’taki kadın hakları aktivistleri, ABD’deki WoLF ve HATAC tarafından organize edilmişti. Bu ‘gender critical’ haftası, Hıristiyan sağının politikalarını destekleyip kadınların ve eşcinsellerin haklarına karşı duruş sergileyen, güçlü bir kamu politikaları araştırma enstitüsü olan Heritage Foundation’daki bir etkinliği de içine dahil etti. Kadınların Kurtuluşu Cephesi’nden feminist konuşmacılar, Heritage Foundation etkinliğine katıldılar.
2017 yılında, HATAC üyesi Meg Kilgannon Seçmen Değerleri Zirvesi’nde (Values Voter Summit, VVS) konuşma yaptı. VVS Hıristiyan sağının her yıl gerçekleşen geniş toplantısıdır, bu yılın başlarındaki zirvelerinde Black Lives Matter hareketini Nazilere benzettiler. Sadece bir Amerikan başkanı bu konuda bir şey yapmıştı: Trump. Zirvede Kilgannon feministlerle birlikte çalışmaya yönelik, dini terminolojiden uzak durup bilimsel yaklaşımı tercih eden bir stratejinin altını çizdi: “Eğer T harfini alfabe çorbasından ayrı tutarsak, daha başarılı olacağız.” Başka bir deyişle, bu strateji, aslında tüm LGBT insanların haklarına yönelik olan bir genel saldırıyı gizleyecekti.
Transgender ideolojisinden en çok zarar gören kadınlar bile bu yeni feminist/sağcı ortaklığından dolayı endişeli. Birkaç detrans kadın bir blog yayınlayarak Özgürlüğü Savunan İttifak’tan (ADF) gelen her türlü desteğin, ADF’nin Hıristiyan köktenciliği üzerinden temellendirilmiş eşcinsel dönüştürme terapilerinden ötürü reddedilmesini istedi. “Bu konu hakkında ciddi bir şekilde düşünmenizi, ve ADF’nin bizim acı dolu geçmişimizi ve finansal savunmasızlığımızı LGBT ve kadın karşıtı ajandalarını desteklemek için kullanmak amacıyla bir fırsat olarak görmelerine müsaade edecek herhangi bir ‘desteği’ reddetmenizi rica ediyoruz.”
Kadınlar bu ithamlara, gerici değerleri güçlendirmede suç ortağı olmadıklarını söyleyerek karşı çıkıyorlar; cinsiyetin öz beyan ile belirlenmesi politikası gibi, kadınlara zarar verebilecek yasaların ya da politikaların uygulanmasını engellemek amacıyla stratejik ittifaklar oluşturduklarını söylüyorlar.
Bir WoLF üyesine çalışmaları hakkında soru sordum ve şöyle cevap aldım: “Feminist argümanları federal mahkemelere, sivil hak yasalarımızın uygulanmasını belirleyen insanların huzuruna taşıdık. Federal mahkemeler, yargısız infazcı sosyal medya çetesinin bizi deplatform edemeyeceği ve temsil ettiğimiz kadınların görüşlerini sunabildiğimiz önemli bir mecra.
Deplatform edilmenin ve susturulmanın etkilerin çok iyi anlıyorum, fakat kadınların zor kazanılmış haklarının çoğunu geri almak isteyen insanlarla güç birleştirmek, en büyük ihanettir. Bu sebeple bu ittifakların stratejik felaketler olduğunu düşünüyorum. Evet, liberal ve sol örgütlerin cinsiyet temelli hakları savunmada başarısız olması rezalet bir durum, fakat eğer ilerici taban üzerinden mücadele etmezsek, uzun vadede kadınlar kaybedecek.
Solcu bir gazeteci, politik aktivist ve Demir Leydiler: Kadınlar Neden Tory’ye Oy Veriyor (1987) kitabının yazarı olan Beatrix Campbell, etkili bir feminist eylemci olmak için erkeklerin sahip olduğu gücü muhafaza ederken kadını baskılayan geniş çaplı sosyal yapıların kritiğine sahip olmamız gerektiğini, aksi takdirde ‘tuhaf ittifaklara’ karşı savunmasız kalacağımızı biliyordu. “Cinsi baskı sağdan veya soldan yükselebilir, ve eğer kendi kadın aktivizminin yerini belirlemezsen, kadınların hiçbir şekilde dostu olmayan ve bizi kendi ajandaları için kullanmak isteyen müttefikler bulabilirsin.”
Feministler sağcı gruplarla kimi konularda sınırlı bir ortak zemin bulabilir, fakat büyük ihtimalle bu ortak amaçlara nasıl ulaşılması gerektiği konusunda farklı fikirleri olacaktır ve nihai amaçları uzlaşmayacaktır. “Küresel sağ, özgürlük bir yana, eşitlik için bile kendini adamış değildir ve hiçbir zaman da öyle olmadılar” diyor Selina Todd.
Feministler, Birleşik Krallık’taki hareketin başarısına bakıp anlamalılar ki biz bu savaşı tecrübe, mücadele ve kadın dayanışmasına kök salmış güçlü feminist argümanlarla kazanabiliriz. Afrikalı Amerikalı feminist yazar Audrey Lorde şöyle diyor: “Efendinin aletleri efendinin evini yıkamaz. Geçici olarak efendiyi kendi oyununda yenmemize izin verebilir, fakat asla hakiki değişim getirmemize olanak sağlamayacaklardır.”