Gidenlerin ardından

HomeManşet Yazarlar

Gidenlerin ardından

“Beni öldürecekler! Bu saati eşime verin!”

“Lenin Zeki”

“Militan Zeki”

“Bütün zamanların en yakışıklı devrimcisi Zeki Yumurtacı”

“Örgüt bilgilerini işkencede sır belleyen Zeki”

Sevgili Zeki,

Biri adını verdi, biri endamını, öteki kaldığın yeri, buluşacağınız sokağı. Yakalandın. Soğukkanlıydın. Seni hemen çözeceklerini düşündüler. Oyalandılar. Bu senin de işine geliyordu. Ne kadar zaman geçerse o kadar iyiydi. Saklaman, gereken bir “önemli” kişi vardı. Adını içine gömdüğün bir kişi. Ne olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar, öldürseler de onun adını söylemeyecektin. Senden sonra. (senden sonra ne acı bir cümle)

Adını aklına, yüreğine mıh gibi çaktığın, beyninin en kıvrımlı, en derin yerlerine sakladığın kişinin daha sonra yakalandığında çözüldügünü biliyor muydun? Nerden bilecektin ki? Çözüldü ve bir çok kişiyi yakalattı. Sen onun için yediğin her falaka darbesinde, kafanı duvarlara her vuruşlarında onu içinde sakladın. Onun adını ölümüne gizlerken işkencecilerin sadece bir isim, bir yeri, bir randevuyu istiyordu senden. Sen, onu derinlerinde bir yerlerde unuturken o, örgütün bütün bilgilerini hatırladı, polise verdi.

İşkenceciler, o gün gazetelerde çıkan, “Terörist Zeki Yumurtacı polisin elinden kaçarken öldürüldü” haberini gazetelere servis etti. Kendi ölüm haberini okuttular sana. Kendi ölüm haberini okumak nasıl bir şey söyler misin Zeki? O an neler hissettin? Biz bu merak ettiklerimizi o günlerde orada olan kişilerden elde ettiğimiz ipuçlarından sadece tahmin ettik. Hayır hepimiz işkence gördük! Ama yaşamaya devam ediyoruz. Direnen herkesi öldürmüyorlar ki Zeki! Sende bizlerde olmayan bir şeyler vardı. Sen onlar için çok tehlikeliydin. Ama yine de işkencecilerim bana, öldüğümü yazan gazete haberini göstermediler.

Sevgili Zeki, beynin, onu, o bir kişinin adını saklamaya çalışırken vücudun acıdan iniliyordu. Ölümüne saatler kalmıştı. Ama sen, sen sevgili Zeki, büyük bir soğukkanlılıkla kendi ölümünü kabullendin. Belkide ilkez bu kadar ölümü yakınında hissettin. Bu nasıl bir duyguydu? Nasıl karşı çıkış ve direnmeydi? Hayatı; insanları, hayvanları, doğayı bu kadar severken ve yaşamak isterken ölümü kabullenmeyi kitaplar trajedi olarak yazar. Bir şeyi çok seviyorsun ama başka bir şeyi de ondan ayrılmayı göze alacak kadar daha fazla seviyorsun. Kitaplar, birde böyle durumları “kahramanlık” olarak adlandırır. Zeki, sen bizim kahramanımızsın!

Hücrenin karanlık, ıslak köşesinde devrilmiş bir çınar dalı gibi dururken, o adı, o adları koynunda saklamaya devam ettin.

Ah be Zeki, sen ne yaptın böyle? Ne destan yazdın karanlık hücrede işkence edilirken?
“Beni öldürecekler” dedin tuvalete giderken hücresinde sorgusunun bekleyen birine. “Beni öldürecekler. Bu saati karıma verin” Giderken bir hatıra. Bir an ve seni hatırlatacak bir hediye. Ölüm sonrasını hayal etmek… Sen bunu da yaptın. Ertesi gün bütün gazetelerin manşetlerinde adın yazılıydı. Ve fotoğrafın yere devrilmiş bir çınar gibi boylu boyuboyuncaydı.

Senden bir kaç hafta sonra adını ölümüne sakladığın “zat-muhterem”, başka bir “yoldaşı” tarafından adı verilerek yakalandı. Yakalandığı andan itibaren çözüldü ve ardandan bir çok kişiyi yakalattı,. Yakalananlar da birbirlerini suçladı ve örgütünü çökertti.

Ah be Zeki, o anları görmek istemezdin. İnsanların zor, korku ve işkence karşısında düştükleri zavallılıkları, birbirlerini suçlamalarını ve hatta birbirlerine işkence yapmalarını görmek istemezdin.
Ah be Zeki o anları görmek istemezdin o anları ve daha sonralarını… Cezaevlerinde ki direnişlerde de nasılda birer “aslan” kesildiklerini. Hiçbir şey olmamış gibi birbirlerinin yüzlerine nasılda baktıklarını görmek istemezdin. Biliyor musun Zeki, poliste, şubede çözülenler nedense cezaevlerinde çok “keskin” birer “direnişçi” oluyorlardı. Öyle ki asıl sınav vermeleri gereken yerlerde direnmiş kişilerin bile önüne geçen haller sergiliyorlardı. Her keskin davranışlarının, işkencede ki zaafiyetlerini gölgelediklerine inanırlardı. Sosyal psikolojik bir durum ve açıklaması vardır elbet.

Şimdi mi ne yapıyorlar? Şimdi? O günler çok gerilerde kaldı sevgili Zeki. Onlar o günün değer yargıları üzerinde geziyor, hiçbir şey olmamış gibi yaşıyorlar. Ha bir de kendi çözülmelerini unutup, kitaplar yazdılar. Kitaplarda nasılda direndiklerini anlattılar. Birde senin destansı direnişinden bahsedip, her ölüm yıldönümlerinde yakışıklı fotoğrafını sosyal medyada paylaşarak, “o bizim yoldaşımızdı” , diyorlar. Hani kimliksiz insanların kimlikli insanlarla fotoğraf çektirmek istemesindeki psikoloji gibi.

Sen onların yoldaşı değildin. Sen bütün devrimcilerin yoldaşıydın. Direnen, savaşan, ezilmiş insanların haklarını savunan bütün devrimcilerin yoldaşıydın, yoldaşısın. Yaşasaydın o kişi için “değmezmiş” demezdin eminim. Çünkü sen o kişi için direnmedin. Bu devrimci bir duruş, olması gereken bir direnişti. Çünkü seni sen yapan da buydu her şeye rağmen doğru yaptın ve bütün devrimcilere örnek oldun.

İyi ki seni tanıdım, seninle savaştım… Coşkun, bilgin, aldığın eğtim örnek oldu bizlere ve tüm dostlara.
Geçtiğimiz yıllarda seni anlatan bir yazı yazdım. Bu yazım bugüne dek bütün yazdıklarımdan daha çok okuyucu kitlesine ulaştı ve sen bütün zamanların en yakışıklı devrimcisi oldun. Bunun yazımın güzelliği ile ilgisi yoktu. Bu senin güzelliğindi.

Seni en derin yoldaş duygularımla anıyorum.
Sevgi ile kal

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments