Yazar Hüseyin A. Şimşek, 16 Haziran günü yapılan kitap tanıtım ve şöyleşi etkinliğinde, hem son romanı hem de yazın hayatının geneline yönelik soruları yanıtladı.
Son Haber / Viyana – Gazeteci ve yazar Hüseyin A. Şimşek’in yeni çıkan beşinci romanı ‘Askıda Hayarlar’ın ve Almanca da yayımlanmış ilk romanı ‘Kızılötesi Rengini İsteyen Kız’ın birleştirilmiş sıradaki tanıtım etkinliği 16 Haziran Perşembe akşamı organize edildi. Bu da Türkçe ve Almanca olmak üzere iki dilli bir etkinlik oldu. Viyana’nın alternatif kültür merkezleri arasında yer alan Amerlinghaus’da yapılan etkinlik, her iki romanın kısaca tanıtılması, her iki romandan ‘Hayatımızdaki yabancı eller’ başlığına denk gelen pasajların okunması, yayımlanmış dört şiir kitabı bulunan Şimşek’in şiirlerinin yine iki dilden seslendirilmesi ve söyleşi tarzında gerçekleşti.
Hayatın askıya alınması, sığınmacılıkla sınırlı değil
Moderatörlüğünü, Almanca okuma ve çeviri işini Hülya Turaç-Yılmaz’ın üstlendiği etkinliğin son bölümünde, konuk yazar Şimşek hem son romanı hem de yazın hayatının geneline yönelik soruları yanıtladı. Gelen sorulardan biri, bir sığınmacının yeni bir ülkeye adım atışıyla başlayan hayatı askıya alma sürecinin ne kadar sürdüğü ile ilgiliydi. Şimşek, “hayatın askıya alınması olgusu, sadece sığınmacılarla ilgili değil” görüşünü dile getirdi öncelikle. Ne kadar hayat yaşanmaktaydıysa, o kadar farklı biçim ve oranlarda hayatın askıda olması söz konusuydu. Sorumluluklar değilse de mecburiyetler, dayatmalar, ‘kendisi olamama’ ya da ‘kendisi olarak kalamama ve yaşayamama’ vs hayatın farklı oranlarda askıda sürdüğü mecralar, adacıklar oluşturur. Yabancı ellerin pek eksik olmadığı öyle an ve durumlarda kişi, ‘yaşıyormuş gibi’ bir havadadır çoğunlukla.
58 yıllık toplumun yüze 70-80’inin hayatı askıda
“Sığınmacılar açısından bu sürecin uzunluğu kısalığı da, elbette kişilere göre değişir” diyen Şimşek, şöyle devam etti: “Sadece kişilere göre de değil, geldikleri ülkeye, katıldıkları topluma göre de değişir. Kişi, ‘yeni ülkesinin toplumuna katılma olanakları’ anlamında ne kadar ‘rezereve’ sahip? Nasıl bir mesleğe sahip, eğitim düzeyi nedir, geldiği toplumun resmî dilini ya da günlük hayatta yeri olan dillerinden birini biliyor mu, ne kadar biliyor? Mecburen sığındığı ve onu mecburen ‘ağırlayan’ -toplumun uluslararası ilgili anlaşmalar çerçevesinde bile olsa- sığınmacılara bakışı nasıl? Bütün bunlar ve daha birçok şey, hayatın genel anlamda askıdan indirileceği zamanı belirler. Ama sığınmacının en azından fiziken (mekân bazında) koptuğu toplum ile sığındığı toplumla bağları, onun hayatının askıda kalmasını belli oranlarda sürmesine neden olur. Tam 58 yılını geride bırakmış ve nüfus olarak 300 bine yaklaşan Avusturya’daki Türkiye kökenli toplumun yüze 70-80’inin hayatının -kişi ve toplum kesimlerine göre değişen- farklı oranlarda askıda olduğu görüşündeyim.”
Günümüz okuru açısından sıkıntılı bir yazış tarzı mı?
Sohbetin devamında, yazar ile eserinin birlikte alınması; sanatçının ‘iyi insan olma’sı ile ‘iyi eserler’ ortaya koyması arasındaki bağlar ile farklı zeminlerde ele alınma gerekliliği de ilgiyle konuşulan başlıklarından biri oldu. Katılımcılar arasında Şimşek’in yeni romanı ‘Askıda Hayarlar’ı okumuş olanlar da vardı. Onlardan gelen sorular dolayısıyla, konuk yazar, roman yazış tarzını -günümüzün ortalama okuru açısından fazla gelebilen- ayrıntılarla bina ediş, karakterlerin iç konuşmalarıyla örüş, insan ile mekânı yer yer eşitlenen bir ağırlıkla anlatış tercihini savunan açıklamalarda bulundu.
Yeni romanı ‘Askıda Hayatlar’ı, “bir sığınmacı ve bir kentin (Viyana’nın) romanı” şeklinde tanımlayan Şimşek, “Viyana’nın yerine başka bir kentin adını yazın, romanın bütün örgüsü tarumar olur. Sığınan ile sığınılan kent arasında, yer verilme bazında ya da oranında bir denge tutturmak bilinçli bir tercih” dedi. Aynı durumun, ‘öteki İstanbul’u anlattığı ‘Bu Nasıl İstanbul’ romanı için de geçerli olduğunu ifade etti.