Korkut AKIN
“…Felsefeciler kuramları öne sürerler, peş peşe hem de, ama bunların hepsi birbiriyle çelişkilidir. Kimin haklı kimin haksız olduğunu bilmenin bir yolu yok.” Bir yol ayrımında her iki yönde de belli bazı sıkıntılar, umutsuzluklar var. Ama birini seçmek zorunda olan bir toplum, bu anılar demetinin anlattığı. “Özgür”, Arnavutluk’ta, sosyalist sistemin yerini kapitalist (bir başka deyişle liberal) sisteme bırakmasını anlatıyor, başlığa da çıkarttığım cümleyle.
Hepimizin bildiği gibi iki kutuplu olan dünya, sosyalist blokun 1990’larda yıkılmasıyla birlikte, kapitalist egemen oldu. eskiden hiç değilse, ‘korku’ vardı, ‘üretimden gelen güç’ vardı, ‘sendika’lar vardı, müdahale ve mücadele vardı. Ya da biz öyle sanıyorduk.
Lea Ypi, biyografisini saklayan bir ailenin küçük çocuğu; Enver Hoca’yı seviyor olmasına karşın ailesi nedeniyle hep tedirginlik içerisinde geçmiş çocukluğu. Aslına bakarsanız tüm ailenin yaşamı (ama artık değil, besbelli) belli bir tedirginlik içerisinde.
Proletarya diktatörlüğü…
Sosyalizmin sınıfsız topluma giden yolda yaşamı güçlendirecek bir sistem olduğu, dünyadaki diğer ülkelerin (tabii ki revizyonist ve sosyal faşist, bizdeki deyimiyle) aksine komünizme en yakın, hatta komünist olduğu iddia edilen Arnavutluk’ta hiçbir şeyin kitapta yazıldığı gibi olmadığını anlatıyor. Buna da bağlı olarak proletarya diktatörlüğü de -adı üstünde- bir diktatörlük ve yapısı gereği baskı aracı…
Savaş ve işgal dönemi yöneticilerinin devamı olan aile, içten içe sosyalist sisteme karşıdır, ama -yine başlıktaki o cümle çıkıyor karşımıza- sorumlu olmadıkları sosyal ilişkilerin ürünü olarak seslerini çıkarmıyorlar.
Yaşamın zorluğu azaldı mı?
Zorunlu tüketim maddelerini bile bulamayan, alabilmek için saatlerce kuyrukta beklemek zorunda kalan (Besbelli Osmanlı zamanından edindikleri bir hileyle, yerlerine bir taş, kutu, çanta bırakıyor, bir diğer kuyrukta bekliyorlar) insanlar pek de hoşnut değiller yaşamlarından. Küçük Lea Ypi hariç, çünkü o “Enver Amca”yı seviyor ve okulda öğrendiği kadarıyla sosyalizme inanıyor. Herkesin bir maskesi var ama. Evde aynı, işte/okulda/sokakta ayrı düşünceler taşıyorlar. Lea, bunu anlayamıyor, inanamıyor da. Enver Amca öldükten ve sistem çöktükten sonra ailesinin muhalefetin başını çekmesiyle birlikte her şey, ama her şey değişiyor. Tamam, marketlerde her şey bulunabiliyor, ama işsizlik almış başını gitmiş. Devletin ücretsiz karşıladığı zorunlu -gıda başta- tüketim maddelerine para yetmiyor. İnsanlar kaçmanın yollarını arıyor, neresi olursa olsun, Batı olsun da… Patron sistemi insanları değil kazancını düşünüyor ve tabii, asla duygusallığa yer yok. İnsanların işten atılmamak için döktükleri gözyaşında günümüz Türkiye’sini görmemek işten bile değil. Otuz yıl öncesinin sosyal güvencesiz, sigortasız, sendikasız insanları gibi günümüz Türkiye’sinin durumu pek farklı değil. Onlar belki de aradan geçen otuz yılda yol almışlardır, ama bizim al(a)madığımız kesin, geri düştüğümüz de öyle…
“Devrime ihtiyaç var”
“Kapitalist sistemde paran yoksa tatile çıkamazsın” diyor babası Lea’ya, o da soruyor: “Tatile çıkmak için mi?” “Hayır, düzeni değiştirmek için” Yasaların adaletsiz, yöneticilerin acımasız olduğunu düşünen Lea, Marksist, ama Marksizmin değişmesi (daha doğrusu güncellenmesi) gerektiğine inanıyor. Hayatla kitap birbiriyle örtüşemeyebiliyor; sosyal, ekonomik, politik, kültürel koşullar farklılaştıkça farklılaşıyor her şey.
Lea, bu anlattıkları ışığında, komünist mi ya da antikomünist mi? Yaşamı belirleyen koşullar içerisinde doğruyla yanlışı ayırt ederken sınırları kesin hatlarla çizilmiş siyasal sistemler arasında kalmak nasıl bir şey! Yıkılan sosyalist sistem ‘gerçek’ sosyalizmin de bittiğini gösterir mi? Şöyle söylüyor: “Fikirler insanlara dönüştü; beni ben yapan insanlara. Birbirlerini sevdiler, birbirleriyle mücadele ettiler, kendileri hakkında, başkalarına karşı yükümlülükleri hakkında farklı algıları var.”
Özgür, Her Şey Parçalanırken Büyümek
Anı
Lea Ypi
çeviri: İlknur Özdemir
Yapı Kredi Yayınları
Temmuz 2023, 242 s.