10 Ekim 2015’te KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin çağrısıyla düzenlenen Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi, IŞİD’in düzenlediği çifte intihar saldırısıyla kana bulandı. Ankara Garı önünde meydana gelen patlamalarda 100 kişi hayatını kaybetti, yüzlercesi yaralandı. Türkiye tarihinin en çok sivil can kaybının yaşandığı saldırı sonrası üç gün ulusal yas ilan edildi.
Soruşturma yaklaşık sekiz ayda tamamlandı, 36 kişi hakkında dava açıldı. Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2016’da başlayan yargılamada, 9 sanık hakkında 101’er kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. 16 sanığın ise hâlâ firari olduğu bildirildi.
“İstihbarat vardı, önlenebilirdi”
Dava sürecinde ortaya çıkan belgeler, saldırının birçok istihbari bilgiye rağmen gerçekleştiğini ortaya koydu. Suruç’taki patlamadan sonra benzer bir saldırı riskine dair uyarılar yapıldığı, canlı bombaların isimlerinin ve fotoğraflarının güvenlik birimlerine iletildiği anlaşıldı.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün aynı yıl içinde 21 kişilik “canlı bomba listesi” hazırladığı ve taşra teşkilatlarına gönderdiği ortaya çıktı. Listede yer alan Yunus Emre Alagöz, Ankara’daki saldırının faillerinden biri oldu.
Ayrıca, canlı bombaları Ankara’ya taşıyan Yakub Şahin’in Nizip’te bomba malzemesi satın alırken ihbar edildiği; ancak Gaziantep Emniyeti’nin katliamdan sekiz gün önce aldığı bu bilginin gereğini yapmadığı belirtildi.
Mülkiye müfettişleri: “Önlenebilir bir eylemdi”
İçişleri Bakanlığı mülkiye müfettişlerinin 2016 tarihli raporu da dosyaya girdi. Raporda, Ankara Emniyeti’nin istihbarat uyarılarına rağmen gerekli önlemleri almadığı ve saldırının “önlenebilir bir eylem” olduğu tespit edildi. Ancak dönemin Ankara Emniyet Müdürü ve ilgili yöneticiler hakkında soruşturma izni verilmedi.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 2022’de 9 sanığın cezalarını onadı. “İnsanlığa karşı suç” iddiası ise reddedildi. Yeniden yapılan yargılamada 2024’te verilen kararda, tutuklu sanıklara 101’er kez ağırlaştırılmış müebbet ve 379’ar kez 18 yıl hapis cezası verildi.
Buna karşın tek bir kamu görevlisi bile sanık sandalyesine oturmadı.
Firari sanıkların bazılarının Suriye ve Irak’ta bulunduğu tespit edilmesine rağmen, iade girişimleri başlatılmadı.
“Hakikat ve adalet mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz”
10 Ekim Barış Derneği, saldırının 10. yılı dolayısıyla yayımladığı raporda, devletin mağdurları tanımadığını ve adalet arayışını engelleyen bir tutum sergilediğini belirtti:
“Katliam günü yaralıların üzerine gaz sıkılmasıyla başlayan anlayış, anmalara yapılan polis müdahaleleriyle sürdü. Adalet arayanlar abluka altına alınmak isteniyor. Ama biz, her duruşmada ve her anmada hakikat ve adalet mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.”
Bir dönemin simgesi
10 Ekim Katliamı, yalnızca Türkiye’nin en büyük sivil katliamı olarak değil, aynı zamanda güvenlik ve istihbarat zaaflarının tartışıldığı bir dönüm noktası olarak tarihe geçti.
10 yıl sonra bile adalet arayışı devam ediyor; aileler ve insan hakları örgütleri “önlenebilir bir eylemde hesap sorulmadığı” görüşünü yineliyor.







