Mazlum Çetinkaya
Yazar Vecdi Çıracıoğlu anlattıklarını fazlasıyla yazan bir yazar. Sohbetlerinden öte bir tatla okunuyor. Okurken, yazarın yüzü, mimikleri, kalabalık içerisinde başı önde yürümesi geliyor insanın aklına.
Kitabın kapağında sırtına huzur apartmanını almış kedinin nereye gittiği bizi çok ilgilendirmese de, apartmanın dikizcisinin o kedinin sırtındaki daireden dünyaya bakıp bakmadığını bilmiyorum.
“Tutsak Kediler Kumpanyası”ndaki “kumpanya” Sait Faik’e götürdü beni bir an. Hani Ferdi Tayfur’un sinemaya uyarlamak istediği diye bildiğim “Kumpanya.” 1951 Yılında yayımlanan bir Sait Faik kitabı. Ki sanırım yetmiş beşli yıllarda TRT de filme çekmiş Sait Faik’in bu kitabını.
Vecdi Çıracıoğlu ise, tersinden dış dünyanın ve bir dönemin apartman hayatlarını Huzur Apartmanı’na girişini, sürüklenişini giriş kattan başlayarak beşinci kata doğru yol alarak anlatıyor. Bu sürüklenişin yol alış biçimi sözle ama bu sözle sürükleniş yer yer mizaha, yer yer de sosyal hayatın sıradan dışa vurum biçemine dönüşüyor.
Karakterler, mekân ve zaman…
Fikriye Hanım kadrolu dokuz kedisiyle yalnızlığını ojeleyen bir karakter, bu tarz karakterlerin gerçek hayattaki yalnızlıkları ileri yaşta bir sevgiliyle son bulur; kahvaltıları soğuktur, yüzleri gibi. İşsizken yıllar önce böyle birinin köpeğine birkaç gün bakmıştım. Bakmak derken bir ücret karşılığı mamasını verip sahile dolaşmaya götürürdüm. Buzdolabının üstüne bir program yazıp koymuştu, köpeğin sahilde dolaşma saatlerinden mama verilme saatlerine kadar detayları olan bir proğramdı; sakın saatlerini kaçırma, sen de mutfakta bir şeyler bul ye işte ne bilim, demişti. Sen de derken “de” ekini ayrı söylemişti, hayatımda ilk defa o an kendimi bir köpekle kıyaslamaya başlamıştım. De ekinin de ayrı yazılışının bu kadar bana batmasını hiç unutamıyorum. Oysa insanların hakları vardır, hayvanlarınsa özgür yaşam alanları, o alanlarda hayvanlara hapishane olan evler midir? Tartışılması gerekir!
Setra Kâmil kendine münhasır, az yaratıcı olsa da, özgün bir renkti, her apartmana bulmak mümkün değil ama her siteye ortak bir karakter olarak alınabilir.
Cumhurbaşkanı sorunu ülkemizde yıllardır var, Huzur Apartmanı’nda da bu sorun devam ediyor işte. 6. Cumhurbaşkanı Vefa Taylan Paşa “Türk Usulü Başkanlık Sistemi”yle seçilmiş biri değil. Sanırım Huzur Apartmanı yıllarında cumhurbaşkanları “yüzde elli artı bir” ile seçilmiyorlardı, her daire kendine mahsus bir yalnızlık içindeydi ve henüz “ittifaklar” icat edilmemişti. Yazar Çıracıoğlu ne der bilmiyorum ama belki o da benim gibi yeni sistem apartman yaşamlarının işe yaramadığını savunanlardandır.
Adile hanım Huzur apartmanını bir gemi kendisini de o geminin daimi subayı zanneden dikizci bir karakter ve hâlâ günümüz apartmanlarının vaz geçilmezi, apartman yaşamlarının dünü ve bugünü arasında devam eden diyalektik bağ.
Şiirsel Hanım ise kaçıncı yeniden bir şair, belirtilmemiş. Ama hem Huzur Apartmanı’na yeni taşınmış bir karakter O, hem de kadın taşındıkça roman yazılıyor, roman yazıldıkça biz okurlar ilerliyoruz kitapta, sayfalarda, dar bir koridorda bazen, bazen de sokakta, insan içinde ve insan dışında, hep bir yalnızlık gibi aslında bu karakterler. Bugünün insanından çok farklı değil, o günden bugüne tek fark var, o da teknoloji denilen şeyin elimize tutuşturduğu şu sanal dünya, internet.
Romandaki bu karakterleri tek tek neden yazdım. Bir kere kendimi bulduğum karakterler var, günümüz insanlarından kesitler içeren karakter tiplemeleri var, yazarın kendi iç mizahının ve sosyal hayata dair eleştirilerinin dışa vurumu var. Bu dışa vurum oldukça başarılı, ki bu kadar sevdik Tutsak Kediler Kumpanyası kitabını.
Çıracıoğlu ilerleyen sayfalarda Huzur Apartmanı’nın mimari durumuna da değinmiş; zamanı, mekânı ve sosyal hayatı ihmal etmeden, Fikriye Hanım ile “ikinciyeni”ye de uğramış “birinciyeni”ye de.
İlerleyen zamanlarda Huzur’u bir penise, çatısını da penisin ucuna benzetmek okura ayrı bir heyecan verecektir! Sonra penisin göğü delmesi, işte roman böyle olur.
Aklıma “göğü kokla açılırsın” dizesi geldi, bunu “Tutsak Kediler Kumpanyası” romanında nereye uyarlasak diye de düşünmeden edemedim.
Ki, Şiirsel Hanım’ın “Yokluk Dergisi”ne gönderdiği şiirinin biriken şiirler sebebiyle reddedilmesinin derinliği üzerinde durulması ise Yazar Vecdi Çıracıoğlu’nun başka bir edebi soruna dokunmasının duyarlılığıdır.
İşte böyle böyle gidiyor Tutsak Kediler Kumpanyası ve Yazar Vecdi Çıracıoğlu’nun romanı iki bin yirmi üç sonlarına gelinirken.
Bir yıl daha geride kalırken edebiyat ikiye kırılıyor; birinci kırılma uzun uzun yazan romancılar, ikincisi kırılma ise uzun uzun ağlayan şairler.
Not: SRC Yayınlarına da özel teşekkürler, güzel bir kapak, güzel bir baskı ve güzel bir tasarım ile tanıştığımız için.
Vecdi Çıracıoğlu Kimdir:
(9 Aralık 1953, Bursa) Yazar ve mühendistir.
Bursa Erkek Lisesi’nden sonra İTÜ Metalürji Fakültesi’ni bitirdi. Lisanslı sporcu olarak uzun yıllar futbol oynadı. Yerleşmiş olduğu Rumelihisarı’nda balıkçılık yaptı. Yurdun çeşitli kentlerinde kurulu demir-çelik dökümhanelerinde mühendis ve yönetici olarak çalıştı.
1999 yılında, 46 yaşında Öküz dergisine yazdığı yazılar ve aynı yıl Kara Büyülü Uyku adlı romanıyla Can Yayınları İlk Roman ödülüyle mühendislik hayatını sonlandırarak edebiyata başladı. Birçok edebiyat dergileriyle gazetelere hikâyeler yazıp, röportajlar yayınladı. 2008 tarihinde Türkiye’nin Onur Konuğu olduğu Frankfurt Kitap Fuarı’nda ‘Bilge Serseri’ adlı metnini sundu. Çıracıoğlu, TYS, PEN Yazarlar Derneği, Edebiyatçılar Derneği ve BESAM, Türkiye Yazarlar Dayanışma Derneği üyesidir.
Yazarın yayımlanmış kitaplarından bazıları:
Kara Büyülü Uyku (1999), Can Yayınları (2 Baskı) / İthaki Yayınları (2003)
Cimri Kirpi (2002), Kırmızı Kitaplar (3 Baskı) / İthaki Yayınları (2003)
Serseri Standartları Sempozyumu (2004), İthaki Yayınları / İletişim Yayınları (2018)
Sarıkasnak (2006), Everest Yayınları / İletişim Yayınları (2015, 2 Baskı)
Gemileri Sayan Kedi (2011), Everest Yayınları.
Oltacı (2017), İletişim Yayınları.