DAD
Hepimizin başarılı bir siyasetçi olarak tanıdığı, haksız ve hadsiz mahkûmiyet sonrası ne denli olgun, sevecen, aklıselim bir edebiyatçı olduğunu gördüğümüz Selahattin Demirtaş, yine öyküleriyle gündemimizde.
Tamam, ekonomi, işsizlik gibi kronik sorunlar deprem nedeniyle gündemdeki yerini koruyamadı ve düştü. Bir de siyasi arenada deprem yaşandı; alabildiğine güçlü ve şiddeti sadece siyaseti değil yaşamı sarsacak denli yüksek…
“Yaşamak nefes alıp vermek değildir” diyor DAD kitabında yer alan bir öyküsünde Selahattin Demirtaş. Demek ki, biz, sadece nefes alıp vererek ya da sadece başımızı önümüze eğip işimize bakarak yaşamış olmuyoruz. Gözlerimiz velfecri okumalı, hiçbir ayrıntıyı kaçırmamalı, her baktığımızı görmeli ve ince eleyip sık dokuyarak tanımlamalıyız. Altı yıldır hücrede yaşamını sürdüren, sürdürürken de okuruna yeni ufuklar açan Demirtaş’tan daha gerilimli, daha karmaşık, daha politik öyküler bekleniyor… Sözcükler olduğu gibi öyküler de farklı katmanlarda farklı anlamlar yüklenir. Muhakkak ki, öykülerinde güncel siyasetin izleri vardır, ama daha önceki kitaplarını (Seher, Devran, Leylan ve Efsun) da okuyan hatta beğenen biri olarak merak, heyecan, ama en çok da sürprizle biten bir öyküler bütünü olduğunu söyleyebilirim.
Yazar, sizi bir konunun içine taşıyor, yoğuruyor, öykünün akışından ‘şöyle olacak’ diye bir çıkarsama içerisindeyken birden, ne olduğunu bile anlamadan, beklentileri boşa çıkaran sürpriz bir sonuçla karşılaşıyorsunuz. Yazarın işi bitmiştir, ama okur olarak sizin işinizin bittiğini söylemek pek mümkün değildir; niyesini, nedenini, karakterlerini, mekânlarını tartıyorsunuz, daha doğrusu tartmak zorunda kalıyorsunuz… Elde ettikleriniz sizin.
Aşkı anlatmak istiyorum…
Aşk varsa bir yerde, umut da vardır dedirtiyor öyküsünün kahramanına yazar. İnsani değerler açısından baktığınızda aşk; aslında onur, sevgi, saygı, paylaşmak dayanışma demek… “Çöplük” öyküsü -öykünün kendisini okuduğunuzda neler anlattığını anlayacaksınız- bir deprem öyküsü de aynı zamanda. Her ne kadar bir mülteci kampında yaşananlardan yola çıkıyorsa da; altyapı, su, elektrik, lavabo, tuvalet gereksinimi deprem sonrası yaşayanlar için de elzem. O kampta koşuşturan gönüllülerin dayanışma içerisinde elbirliğiyle yaptıklarının benzerini deprem sonrasında yine gönüllülerin yaptıklarını görüyoruz. Yazarın duygusu çok değerli: “geçmişimle geleceğimi yara bandıyla bir birine yapıştırmayı başarmıştı.” Gerçekten de gönüllüler gerek mülteci kamplarında gerekse depremzedelerin toplandığı çadır kentlerde yara bandıyla yapıştırıyor geçmişle geleceği. Öykünün akıcılığı sizi sonuna kadar bırakmıyor.
Aşkla yapılan anlaşma…
DAD’da dokuz öykü yer alıyor. Kitaba adını da veren DAD öyküsü, tam bir film öyküsü olacak denli heyecanlı, merak dolu ve ilginç. Tabii, sonunda yine bir sürpriz var. Sahi DAD ne demek, sizin dilinizde? Demirtaş iyi çalışmış dersine, öykülerini yazarken… Konularının ve karakterlerinin birbirine benzememesi, her bir öykünün yepyeni insanlarla yepyeni yerlerde bambaşka konularla okuru sarıp sarmalaması takdir edilmeli.
Şöyle yazmış bir öyküsünde: “Yazdığım hikâyelerde hiç kimse bir önceki günü, daha öncesini hatırlamıyor. Sadece benim yazdığım kaderi yaşıyorlar. Bütün hatıraları benim öldüğüm ânın öncesine ait, sonrası yok.” Her gün bir hikâye yazmak zorunda, hepsi gerçek olmalı ve tekrarına asla izin yok. “Aşkla yaşadığım anlaşmazlığa rağmen onun varlığından eminim. Aşk vardır” diyor. Hâlâ mı umut arıyorsunuz? Aşkınız umudunuzdur.
Umudu üzmemek gerekir
Hemen bütün öykülerinde yalnız, tek başına veya tek başına bırakılmış biri(leri) anlatılıyor. Altı yıldır dört duvar arasında, ketılıyla twit atan, çok uzaklardan gelen ailesiyle kısa sürelerle görüşme olanağı bulan, hücre arkadaşı dışında belki de sadece avukatlarının yüzünü görebilen bir yazarın yazdıklarının bu denli yalnız olması doğaldır. Her öyküsünde bir umut olan yazarın öykülerle okuruna umut aşılaması da doğaldır.
DAD
Selahattin Demirtaş
Öykü
Dipnot Yayınları, Mart 2023, 148 s.