Musa Özuğurlu
Dünya günler boyunca tedirgin bir bekleyiş içindeydi. İran İsrail’e saldırırsa ne olacaktı, birkaç yıldır daha yüksek sesle gündeme getirilen 3. Dünya savaşı çıkar mıydı, çıkmaz mıydı? İran İsrail’i vuracak füze gücüne sahip miydi, değil miydi? İsrail’in Demir Kubbesi gönderilecek füzeleri önleyebilir miydi, önleyemez miydi? Sorular çoğaltılabilir.
Bu türden soru(şturma)lar yaşadığımız gerçeği alt üst ediyor, somut durumdan bizi kopartıyor ve olacak olan için doğru tahminde bulunamamak bir yana olanı da görmemize engel oluyor.
Batının işbirlikçi medyası ve onların Türkiye uzantıları/versiyonları günlerdir dezenformasyon bombardımanına tuttular dünyayı.
Biraz geriden alarak neler olup bittiğini bir kez tarif etmeye çalışalım:
İsrail Hamas’ın 7 Ekim saldırısını gerekçe olarak kullandı ve o günden beridir Filistin halkına kan kusturuyor.
Yaşanan düpedüz soykırımdır.
Ancak medya, bu gerçeği anlatmak yerine Hamas’ın İran ile işbirliği, Hamas’ın ideolojisi, Filistin meselesinin tarihsel gelişimi, Arap ve Müslüman ülkelerin Filistin’e neden destek vermediği, ABD’nin tutumu, Avrupa başkentlerinde yöneticilerin yaptığı açıklamalar gibi başlıklar altında konuyu sulandırıyor, bulandırıyor ve herkesi sanal bir dünyada yapmacık tepkilere sürüklüyor.
Yukarıdaki başlıklar elbette önemlidir ve konuşulmalıdır ancak “bağlam” dediğimiz şeyin nedense önemi kalmadı günümüzde. “Ad hominem” artık herkesin düsturu olmuş. Bu nedenle “öncelikler sıralaması” da yapamıyoruz.
7 Ekim’den bu yana dünyayı savaşa sürükleyen kim? Onun öncesinde yıllardır Ukrayna krizini tırmandırarak savaşın başlamasına sebep olan kim(ler)? Minsk Anlaşmalarını kimler uygulamadıysa, Donbass’ta çocukları herkesin gözü önünde yakarak öldürenler, Ukrayna’nın birçok yerinde zehir laboratuvarlarında kimyasal üretenler kimler ise onlar elbette.
Ancak savaş Rusya – Nato/ABD savaşı değil Putin’in Batı ile savaşı diye anlatılıyor, aynı üslup bu başlıkta da insanları gerçeklerden koparıyor.
Hamas’ın ideolojisi tartışılmalı ve hatta reddedilmelidir. Ancak buradan yola çıkılarak yapılan İsrail seviciliği de reddedilmeli ve olan biten doğru okunarak doğru aktarılmalıdır.
Bu girizgahtan sonra asıl konumuza dönelim:
Yıllardır uyguladığı düşük yoğunluklu ve uzun vadeli soykırımı Hamas saldırısı sonrası konsantre ve hızlandırılmış şekilde devam ettiren İsrail, 1 Nisan’da BM ve Arap Birliği ile İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi, bağımsız ve egemen Suriye devletinin dünyanın birçok ülkesinin diplomatik misyonlarının bulunduğu başkenti Şam’ın merkezinde yine BM ve İİT üyesi, bağımsız ve egemen İran’ın büyükelçilik yerleşkesindeki konsolosluk binasını füzeler ile vurdu. Saldırıda 7 İranlı üst düzey asker ve askeri danışman ile bazı personel öldü.
Yapılan haydutluk değil mi? İsrail’e tepki gösterilmesi gerek diyor mu? Evet, elbette.
Ancak herkes “ölü taklidi” yaptı ve kendisine saldırılan İran suçlandı. İnanılmaz!
Burada “ama öncesine bakmak lazım” diyenler de çıkacaktır. Önemsizdir. O zaman Napolyon’un İngiltere’yi vurmak için Mısır seferine kadar gider, Churchill’in “petrolü gerekirse savaş ile alırız” demesine, Musaddık darbesine kadar uzanır ve tarihin karanlık dehlizlerinde kayboluruz.
Olan şudur: Bir devlet uluslararası bütün anlaşmaları, teamülleri hiçe sayarak bir ülkenin toprağı sayılan bir mekanı, yine bir başka bağımsız ülkenin toprağında vurmuştur. Daha açık tarifi var mı? Peki kendisine saldırı düzenlenen bir ülkeden beklenen refleks ne olabilir?
Burada da aynı iki yüzlülüğü görüyoruz. İşi neredeyse İran’ın özür dilemesi gerekir demeye vardırdılar.
Peki İran ne yaptı? Saldırıya karşılık vereceğini açıkladı. Kendi medyaları her türlü temsili sergilerken Batı başkentlerinde telaş başladı. İran’ın saldırı düzenlememesi için onlarca aracı soktular araya, olmadı kendileri doğrudan temasa geçtiler.
Eğer İran haksız olsaydı böyle yapılır mıydı? Elbette hayır. Bu bile basit bir ölçüdür.
Peki İran ne yaptı?
Beklendiği gibi saldırdı. Saldırı sırasında ve sonrasında medyada sergilenen tutum farklı mı? Hayır.
Meseleye alaycı yaklaşım devam etti.
Oysa İran İsrail’i “gereken ağırlıkta” vurdu. Ne daha az ne daha fazla. Sivil yerleşim yerleri vuruldu mu? Hayır. Vurulan yerler nereler? Nevatim Askeri Tesisi. Burada Şam saldırısını yapan f-35’ler var, ABD’nin gönderdiği nakliye uçakları var.
Yani?
İran, İsrail’i vurdu. Devlet düzeyinde İsrail’e 1973’ten bu yana yapılmış ilk saldırı. Savaş ise 2006’dan bu yana en etkili saldırı. Daha öncekini de Hizbullah yapmıştı.
Olan budur. Başka bir şey değil. İran kendisine saldıran İsrail’e misilleme saldırısında bulunmuştur.
İran bu saldırı ile İsrail topraklarına ulaşabileceğini gösterdi. Bu da yaklaşık 10 gündür tedirginlik yaşayan İsrail’in korkularının yersiz olmadığını gösteriyor.
Bundan sonrası Netanyahu’ya bağlı. Cevap verecek mi, vermeyecek mi? Verirse nasıl verecek ve bu “İran’ı yeterince tahrik edecek mi?”