Olduğu Gibi Diyaloglar-5
ŞEF-ŞEFLİK
Naim- Türkiye sosyalist hareketinin örgütlenme sorunları çok geniş bir konu ama biz bugün geçmişte çokça ve bugün de nostaljik olarak kullanılmakta olan şef-şeflik gibi sol içi kullanımları konuşalım.
Cengiz- İnsanlık tarihine baktığımız zaman sınıfların, grupların, klanların, toplulukların oluşma süreci içerisinde şeflik ortaya çıkıyor. Örneğin şaman. Şaman nedir? Bir şef, kabile reisi. Bunlar devlet öncesi toplumların şefleri. Mehmet Selik bize Siyasal’da İktisat Tarihi’nde anlatmıştı. Devletten önce federasyonlar, konfederasyonlar var. Daha sonra bunlar merkezileşerek devletleşiyor. İnsanlık tarihine baktığımız zaman şef, şeflik, şaman, büyücü, kabile reisi, rahip… Bütün bunlar sınıflı toplumun sömürüsünün ortaya çıkmasına bağlılar. Artık ürünün ya da artı değerin ortaya çıkmasına bağlı olarak bunlar o paylaşım süreci içerisinde ortaya çıkan sınıflı toplumu karakterize eden bir kavram şeflik kavramı. Sınıflı toplumun ortaya çıkardığı bir kavram.
Bu kavrama göre yönetilmek istenen bir kitle var. Bunlar ezilenler veya grup içinde azınlık bir topluluk olabilir. Önce yönetilmesine ihtiyaç duyulan bir kitlenin varlığının olması gerekiyor şefliğin olması için. Şefliği, reisliği bu ortaya çıkartıyor. Sınıflı toplumun, sınıflaşmanın, devletleşmenin, yöneten yönetilen ilişkisi sürecinin ortaya çıkardığı kavramlar bunlar. Şeflik kavramı bazen dinsel kimlik, bazen laik kimlik görünümlü. Çağımızda, kapitalizmin emperyalizm aşamasında bu, metropol ülkelerde uç noktaya varıyor. Kapitalizmin krizi derinleşince, sorunları çözme sürecinin sonunda ortaya çıkan kaos, yıkım, açlık, sefalet, umutsuzluk, gelecek endişesi, toplumlardaki yaygın kaygı bozuklukları, güç arayışına yol açıyor. Daha güvene, daha çok güç sahibi olmaya, bir gücün parçası olmaya itiyor insanları.
Bunun en tipik örneği; Almanya’da nazizm İtalya’da faşizm. Bu faşist hareketlerin başlarında kim var? Almanya’da führer, İtalya’da duçe, Türkiye’de başbuğ var. Kendi dillerinde aynı anlama geliyor bu üçü. Umutsuz, ezilen, kendine yetmeyen, kendini yetersiz bulan ancak bir güce ait olarak var olabileceğine inanan, varoluşunu bir gücün parçası olarak ancak devam ettirebileceğine inanan, umutsuz, kaygılı kitlelerin sarıldığı, bağlandığı, itaat ettiği bir güç oluyor bu şeflik, führerlik, duçelik, başbuğluk. Ülkede son hali ne? Reislik.
Bütün bunlar sınıflı toplumun tarihi içerisinde gelişerek toplumsallaşmış, siyasallaşmış bazen dinsel görünüm almış, bazen laik görünüm almış ama hep aynı işlevi yerine getirmiş; bir kitleyi, ezilen bir toplumu yönetmek ve bunun için var olduklarını iddia eden insan tipi olarak ortaya çıkmış. Sonuçta baktığımızda bu şeflik kavramı sömürücü sınıflara ait bir kavram oluyor. Bu şeflik, führerlik, duçelik, başbuğluk, reislik; bu kavramlar sömürücü sınıflara ait olduğu için aynı zamanda sağ bir düşüncenin ürünü oluyor. Sol düşüncede şeflik, reislik, duçelik, başbuğluk, führerlik olmaz, sosyalizm bunu reddeder. Niye reddeder? Çünkü sosyalizm; yöneten-yönetilen ilişkisini savunan bir düşünce değil, tam tersine yöneten-yönetilen ilişkisine son vermek isteyen, insanlar arasında eşitliği, adaleti, kardeşliği savunan bir düşünce. Dolayısıyla bu şeflik, reislik gibi düşünceler sağa aittir, hiçbir zaman sola ait olamaz. Sol şefliği ve şeflik sistemini reddederek sol olmuştur. Solun mayasında şefliği reddetmek vardır. Şeflik anlayışının soldaki eleştirisi nedir? Kişiye tapmanın eleştirisi, kişiyi putlaştırmanın eleştirisi… Solda şeflik eleştirisi bu şekilde tezahür etmiştir.
Mesela İlya Ehrenburg Hatıralar kitabında, gençlik yıllarının Rusyasını anlatır. Örneğin Stalin putlaştırılarak devrimin başbuğu, yanılmaz papazı haline dönüştürülüyor. Ehrenburg, bu kitabında Stalin’i şöyle tarif ediyor: mutluluğun kuyumcusu. Stalin, mutluluğu kuyumcu gibi işliyor, harika eksiksiz kusursuz bir şekilde… Fetişize kavramlar ortaya çıkıyor.
Stalin’i tartışılmaz lider haline getirmenin, eleştiriden muaf tutmanın ne tür yanılgılara yol açtığını biliyoruz. Örneğin 1936-38 arasında Beria Mahkemeleri diye bilinen Moskova Duruşmaları’nda Buharin’in, Kamenev’in, Babel’in başını yiyen, hatta Troçki’nin Meksika’da baltayla başının yok edilmesine sebep olan bu hastalıklı anlayışın sonucu olarak bu Moskova Duruşmaları gerçekleştiriliyor.
Bugün modern sosyalistler, Marksizmin hümanizmasına bağlı kalanlar, sosyalizmin temelinde demokratik anlayışı, insanın demokratik birikimini, aydınlanma birikimini varsayan ve onu özümseyen bütün çağdaş insanlar, düşünürler, bilgeler; sosyalizm içindeki bu bozulmaları, deformasyonları, sosyalizmi kişiselleştirmeleri, sosyalizm içerisinde sınıfsal hiyerarşi kurmaya kalkmaları ve bunların yarattığı yıkımları tartışıp eleştirdiler, ama süreçte bu sorunlar çözülmediği için Sovyetler başta olmak üzere bu çizgideki ülkelerin çöküşü gerçekleşti.
Böyle hastalıklı sosyalizm anlayışları, bozulma, yozlaşma en sonunda gele gele o ülkelerde sosyalizmin yıkılışına dek vardı. Bu sosyalizmlerin yıkılışını gördük, Moskova Duruşmaları’nı okuduk, Buharin’in, Troçki’nin nasıl yok edildiklerini anladık. Arnavutluk’ta Merkez Komitesi üyesinin nasıl ajan denilerek öldürüldüğünü gördük…
Sosyalizm tarihinde böyle bir sürü saçma sapan işler var. İnsanların kanı döküldü, kişiler putlaştırıldı, parti başkanı, devlet başkanı seçilen ömür boyu öyle kaldı… Bu kavramlar, yöntemler sosyalizmin kavramları, yöntemleri olamaz. Bunlar sağ düşünceye, sömürücü sınıflara aittir. Bunları sosyalizm sözlüğünden, pratiğinden, tarihinden atmak gerekiyor. Bunlar safradır. Bu safrayı mutlaka temizlemek gerekiyor.
Naim- Bu tür kavramların zihinsel arka planını eşelediğimizde ideolojik olarak nelerle karşılaşırız?
Cengiz- Tüm bunlar sömürücü sınıflara ait düşüncenin sosyalizm içerisinde uzantıları, tortuları, tezahürleri. Bu sağ düşünceyi soldan temizlemek gerekiyor. Solda hiçbir şekilde şefliğe, şeflik sistemine, reisliğe izin vermemek, sosyalizmi eşit insanlar arasındaki bir hümanist ilişkisi olarak düşünmek gerekiyor. Bu şeflik ve benzerlerinin ideolojik arka planına baktığımız zaman da bunların arkasında sosyalizm yok. Bunlar sosyalizme sızmış kapitalizm düşüncesi, sosyalizmin kendi içinden ayıklayamadığı sömürücü sınıflara ait kalıntılar, tortular, fikirler bunlar.
Sovyetler, Doğu bloku bu tip arazlar yüzünden çöktü, dağıldı. Bunları temizleyemezsek; çağdaş, hümanist, insancıl, kadın ve çocuk haklarına dayalı, adaletli, gelişmiş bir sosyalizmi kurmak zaten mümkün olmayacaktır. Bu şeflik sistemiyle yürümek, yine şef yaratmak, bir partinin başına birini getirip 20-30 yıl orada tutmak, birini şef ilan edip insanları, sosyalistleri ona itaate zorlamak, onu eleştiri dışında tutmak, eleştirel özgür akıldan vazgeçmek; bunlar sosyalizmin yıkımına yol açan bozukluklardı, arazlardı, hastalıklardı. Bunlar hâlâ varsa ve olacaksa bunlardan kurtulunmamış demektir. Ayrıca reel sosyalizmin çöküşünden hiç ders çıkartılmamış demektir. Türkiye’de tüm bunlar göz önündeyken; aynı Sovyetlerdeki ve Doğu Blokundaki yanlışları, hastalıkları, uygulamaları, aynı tipolojileri, kişilikleri yeniden yaratmaya çalışan anlayışlar var…
Bunlar sosyalizmin arkaik anlayışlarıdır. Şefliğe, şeflik sistemine dayalı bir sosyalizm bu çağda asla mümkün değildir. Olsa bile; yıkılmaya, dağılmaya, hüsrana uğramaya mahkumdur. Bu hastalıklı anlayıştan kurtulmak, şefsiz, kişiyi putlaştırmayan, fetişize etmeyen, kimseye tapmayan, ruhları köleleşmemiş, özgür akıllı, eleştirel akla sahip özgür insanları yaratmak için bunlardan mutlaka arınmak gerekiyor. Bunları temizlemeden bir sosyalizm kurmaya kalkarsak Sovyetlerin ve Doğu Bloku’nun sonu ne olduysa bizim de sonumuz aynı olacaktır, bu kaçınılmazdır.
Naim- Bu tür kavramların temelinde sosyalizm anlayışlarını mı tartışmalıyız?
Cengiz- Bu, Marksist klasiklerde ve Lenin’de vardır. Marks ve Engels devrimci hareketlerde ne aramıştır? Burjuva düşüncelerinin uzantılarını. Revizyonizm, oportünizm tartışmalarında hep bu buraya bağlanır ve bu düşünceler hep burjuva düzeninin, kapitalizmin devrimci harekete sızması olarak değerlendirilir. Bu, ustalarda hep vardır ama kolay anlaşılmıyor bu durum. Mesele bu zaten. Doğru anlaşılmadığı için bu yıkımlar yaşandı sosyalizmde.
Kapitalist toplumda mücadele eden sosyalistler ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar şu veya bu şekilde düzenden etkileniyorlar. Çünkü düzenin içinde yaşıyorlar. Düzenin estetiğinden, ideolojisinden, ahlakından, değerlerinden, psikolojik atmosferinden, eğitiminden, adalet sisteminden bir şekilde etkileniyorlar. Nerede etkilendiğini, bu etkinin nelere yol açtığını ve nasıl bir sonuç yarattığını tartışıp, tespit edip kendini ayıklamak, temizlemek, hatalardan arınmak, ciddi bir özeleştiri yapmak, sosyalizmin yıkımına neden olan sebepleri tek tek ortaya koyup bunun zihinsel arka planını deşifre edip, bir daha bu tuzağa düşmemek ve kendimize yeni bir yol çizmek gerekiyor.
Ankara-İstanbul
14.07.2022