Muhammed Tunçsan kimdir.
1956 yılında Rize’nin Pazar İlçesi’ne bağlı İkiztepe Mahallesi’nde dünyaya geldi. İlkokulu kendi mahallesinde olan İkiztepe’ de, orta okulu ve liseyi Pazar İlçesi’nde tamamladı. 1979’da Rize’de “Eğitim Enstitüsü” den mezun oldu.
1979 yılının Ağustos ayı boyunca; üç arkadaşıyla Rize Eğitim Enstitüsü’nün spor salonunda sergi açtı. Bu sergi 13 Ağustos 1979 Pazartesi günü Hürriyet Gazetesi’nde haber olarak yayınlandı. Bu ilk sergisi olma özelliği taşımaktadır.
30 Ekim 1998 tarihinde sekiz arkadaşı ile “Görme Biçimleri” sergilerine katıldı.
Resim çalışmaları ile başlayan çizim serüveni, daha sonra çizgi romana dönüştü ve nihayet karikatüre yöneldi. Değişik konularda ve genelde eğitim üzerine makaleler de yazmaktadır. Yazıları ve çizimleri değişik yayın organlarında çıkmıştır. Karikatürcüler Derneği’ne de üye olan sanatçı karma sergilere de katılmaktadır. Doksanlı yıllarda basılan “Laroz, Gelenek ve Görenekleri ile” adlı kitaba katkıda bulunmuştur ve “Ogni” de yayınlanan “Osman Nuri” adlı Lazca çizgi romanı Lazca yayınlanmış ilk çizgi roman olarak bilinir.
Karikatürist Muhammet Tunçsan evli, Yeşim ve Can isimli iki çocuk babasıdır ve
Halen İstanbul’da Bahçelievler de yaşamaktadır.
Karikatürist Muhammed Tunçsan ile Söyleşi
C.Şan
Muhammed Hocam Merhaba. Söyleşi teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkürler. Direk konuya giriş yapmak istiyorum. Son kitap çalışmanız “Laroz” tam olarak ne demek? Ve bize neyi ifade ediyor?
M.Tunçsan
Laroz, Rize ilinin Pazar ilçesine bağlı bir mahalledir. Yeni ismi “İkiztepe” yapıldı. Üç tepeden oluşan bir yerleşim birimi. Her tepenin kendine has ismi vardır. “Moyliva, aşağı “Laroz”, yukarı “Laroz” ve “Kukulat”. İşte bu isimler düşündürmeye başlıyor.
C.Şan
İsimler Türkçe değil sanırım.
M.Tunçsan
Evet değil. Lazca! Fakat bu yoldan hareket ederek bir araştırmaya girilirse yolunuz binlerce yıl öncesine gidiyor. Oralarda Kolkhis, daha eskilere gidilirse Karadeniz’in oluşumu, “tufan” a yolunuz düşüyor. Laroz üzerine düşünülünce çok eski bir belde olduğu ve bütün bu süreçleri yaşamış yerleşke olduğu ortada. Öncelikle tarihi kalıntılara bakıyorsunuz. Ayakta duran eserler pek az. Var olanların da hepsini Cenevizler yaptı, hikayesini yazılı kayıtlara geçirmişler. Daha eski de olabilir fakat benim daha eskilere ait meraklarım olduğu için “mitoloji” den yardım alıyorum. Neler var neler. Okudukça merak sarıyorsunuz. Çocukluğumda anlatılan masallar yardımcı oluyor. Eski çağ tarihçilerinden bir şeyler öğreniyorsunuz.
C.Şan
Mitoloji den kim var? Karekter olarak?
M.Tunçsan
Kral Aietes’in kızı Medea var. Hikayesi çok zengin. Argonotlar Güney Kafkasya’ya gelerek “Altın Postu” çalmak istiyorlar. Medea onlara yardım ediyor. Medea’nın dayısı “Kırke” ile tanış oluyorsunuz. Adam büyücüler tanrısı… Son kral Gubaz ve ona Pers, Bizans, Kafkas yerel koalisyon güçleri tarafından yapılan büyük suikastı öğreniyorsunuz. Bir mahalle ya da köy deyip geçmemek gerek, araştırmaya değer çok önemli bilgiler oluyor. İnternet üzerine arama motorlarına sorulursa sayısız konu başlıkları çıkıyor. Çoğunun bizim Laroz ile alakası yoktur. Anlam olarak “okul”, “gül bahçesi”, “en güzel güneş doğup batan yer”, “dünyanın merkezi”. Bunu P. Minas BIJIKSYAN adlı tarihçi gezginin Laroz ile ilgili yazdıklarından anlıyoruz. Gittiği her yeri Laroz’dan şu kadar uzakta diye anlatıyor. Denizde bir taşa “Kvamektasi” ismi veriliyor. Neden kıymetli, neden kutsal? Sonra bu bilgi “her yol Roma’ya çıkar”
C.Şan
Hangi Roma?
M.Tunçsan
Aslında Konstantinapol! yani Bizans İstanbul’u merkeze bir taş dikilmiş adına “Minyon Taşı” denmiş ve dünyanın merkezi kabul edilmiş. Küçük bir belde için fazla zorlama bilgi olduğu ortada. O zaman Tufan öncesi Karadeniz gölken de var olan Laroz hikayeleri olabilir. Tufanda Güney Kafkasya kıyılarını yer yer pek fazla değiştirmedi. Kıyı boyu sarp yüksek kayalıklar sulara gömülmüş iki yüz, üç yüz metre tepe zirveleri kaldı.
C.Şan
Evet bölgenin tarihini çok eskilerden başlayarak anlatmışsınız. Birçok medeniyet geçmiş oradan “Asurlular” “Mitanniler”, “Romalılar” ve diğerleri. Fakat en ilginç olanı “Ankilos Sarayı” kayıp bir saray var. Bu bağlamda Laroz kadim tarihini nasıl özetlersiniz?
M.Tunçsan
Laroz bilinen tarihi olarak da hayli eskidir. Eski Laroz az batıda, şimdi Sivrikale deresinin olduğu yerde kuruldu. Burası dere ağzı bir fiyort biçiminde girinti idi. Girintinin kıyılarına sandallarını çeker balıkçılık yaparlar, dalgalardan korunaklı olduğu için burayı seçtikleri düşünülebilir. Bir kesim insanlarda ormanlarda ağaç kesip kereste yaparak satarlar, kullanırlar, yakıt olarak kullanırlardı.
C.Şan
İnançları Neydi ve Nasıl ibadet ederlerdi?
M.Tunçsan
İlk Larozlular pagandı. Oxvame denilen meydanda ibadethaneleri vardı. Günümüzde Zeleki Kale kalıntılarının olduğu yer ilk oxvameleri idi. Burada bir ağaç tek başına özgürce büyütülür, çevre düzenlemesi yapılır, ağaca zarar vermeyecek kadar yakınında ateş yakılacak bir ocak ve ağaç tarafında ocak taşı “Otrebi” bulunurdu. Sabah gün ağarmadan her Larozlu bu meydana gelerek orta yere kurulan Laroz’un en iyi tulum “guda” çalan tulumcusu tulumunu şişirir ve el ele tutuşarak yavaştan, yavaş tempoyla horon oynanmaya başlarlardı. Horon giderek hızlanır ve öyle hızlı oynarlar ki bayılarak yere düşenler yere uzanır. Çemberi daraltarak düşen arkadaşlarına basmamaya dikkat ederler. En son horoncu da yere düşünce tulumcu da yere yığılır. Bu ibadet sırasında okunan söyleyişler aslen bir yakarmadır ve tanrıyı “Goromoti” yi yeryüzüne çağırma ve dertlerine derman olmasını istemektir. Ve gelmeyince de küserler, hatta beddua bile edilirdi.
C.Şan
Çok ilginç ve güzel bir ritüel peki nasıl geçinirlerdi?
M.Tunçsan
Ege ve Akdenizli denizci tüccarlar bölgeye gelince halka kendi dinlerini öğretmek isterler. Başarılı olamayınca ibadet yerlerini işgal ederek oraya Zeleki Kalesini kurarlar. Şimdi Sivrikale camiinin olduğu yere kiliselerini inşa ederler. Halka şarap yapmayı öğretirler. Yörede yetişen üzüm, kara üzüm yaygınlaştırılır. Şaraplar gemilerle Akdeniz limanlarına götürülüp pazarlanırdı. Kazanan Cenevizliler, hamallığı halka kalırdı. Herkes şarap ürettiği için onlara mahkûm oldular. Sonuçta ilk bilinen gurbetçilik başlar. Denizcilik böylece genlerine işlenir. Daha sonraları mısır ekilir, pirinç ekilir, her dönemde topluca aynı meşgaleye yöneldikleri için bu tarımı öldürdüler. Hala bu anlayış hakimdir. Hangi meslek ya da iş para kazandırmaya başlarsa o işe hücum ederler ve kimse de dört başı mamur kazanamaz. Balık olduğu zaman herkes balıkçı kesildiği için mesleği balıkçık olan ve geçimini oradan sağlayan insanlar aç kalırdı… En son çay tarımı başlar ve yine aynı yönelme, çayın da aynı akıbete uğrayacağı kesin gibi…Yöreye; Asurlular, Mitaniler, Romalılar, Kolkhisler, Emevî-Abbasiler, Selçuklular, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti egemen olmuştur.
C.Şan
Tufan dediniz! Bu gerçek mi?
M.Tunçsan
Belki de eski Laroz sular altında. Çünkü son yapılan arkeolojik su altı çalışmaları sonucu çizilen göl ve deniz kıyısı harita çizimlerinde kıyısı en az değişen Güney Kafkasya kıyıları olduğu anlaşılıyor. Belki bu sebepten yeni Laroz eskisi ile aynı olabilir ya da kıyıya yakın bir yerde sular altında olabilir.
C.Şan
Kitapta göze çarpan aslında Karadeniz’in zengin bir etnik kültüre sahip oluşu. Rumlar, Gürcüler, Hemşinler ve diğerleri nasıl bir arada yaşadılar? Laroz’da hayat nasıldı? Son yüzyıla nasıl geçiş yaptılar?
M.Tunçsan
Aslen çok karmaşık değil ve aralarında geçimsizlikte yoktur. Rumlar diye bilinen eski Pontus bölgesinde ayrı dili konuşan ahali var. Laroz’dan epeyi batıda. Hemşinli iç kesimde yaşayan kardeş bir topluluk. Kıyı kesimde Lazlar, iç kesimde Hemşinliler yaşar… Laroz Laz kesimde yer alır, alır da 1950 öncesi Hopa’dan Sürmene’ye kadar denizden geçimini sağlayan insanların bir araya geldiği doğal barınaktı. Şimdi burası hava limanı oldu. Son yüzyıla geçiş problemli. Larozlular kışları önemli oranda büyük şehirlerde yaşamaktadır. Kışın mahallede pek az evde insanlar yaşar. Son zamanlarda oluşan tarımdaki yapılanma ile ortakçı-yarıcı oluşumu başlamıştır. Yarıcı denilen ve kışları da mahallede kalanlar olursa bir de onlar olabilir.
C.Şan
Kitap çalışmalarınızın dışında birde karikatür çalışmalarınız mevcut. Nasıl başladınız karikatüre? Sanırım ilk serginiz Rize Eğitim Enstitüsü’nde gerçekleşti. Nasıl gelişti bu süreç? O dönemler bir resim sergisi açmak nasıl bir zorluktu?
M.Tunçsan
Çocukluğumdan beri çizerim. Önceleri resim, yağlı boya tuval fırça; tiner evlenince evde olmuyor, hele çoluk çocuk da olunca. Çizim isteği hep var olduğuna göre kendiliğinden kara kaleme geçiş yaptım. Eskiden düşünmediğim doğa dostu olmaya başladım. Çizim yaptığım kağıtları fotokopi olarak bir yüzünü kullanılıp diğer yanı boş olan A4’lerı kullanmaya başladım. Uygun kutulardan A4 boyutlar türettim, atılan kitap ve dergilerin kapaklarını sakladım. Takvim yapraklarından A4’ler kestim; çizdim de çizdim… Alemin doğaya savaş açtığı çağda benim yaptığımın ne kıymeti var; olsun! Bir ara Karikatürcüler Derneği’nde arkadaşlarla takılırken Akbaba Dergisi çizerlerinden Necmi Rıza Ayça ile tanış olduk. Bana “sen neden derneğe üye olmuyorsun” dedi. “Hocam ben resim yapıyorum, soyutlamaktan, mizahtan pek anlamam” dedim. Benden birkaç çizim ve bir dilekçe aldı. Birkaç gün içinde de üye oldum. Hala karikatürist olmaya çalışıyorum. İlk sergimi Rize Eğitim Enstitüsü’nde açtım. Gençlere anarşist gözü ile bakıldığı zamanda… Kapalı spor salonunu süslemiştik. Şair kardeşimiz Azmi Üçüncü bir çizer arkadaş da vardı. Vali sergiyi gezdi ve okul müdürüne; “bu çocuklara neden anarşist deniyor? Bakın ne güzel şeyler yapıyorlar” demiş. Derneğin sergilerine eserler verdim. Sekiz arkadaşla Aznavur Han’da sergiler açtık.
C.Şan
Kitapta Heredot’tan aktardığınız bir Karadeniz tasviri var. “Yıl boyu yağmur ve sisin kakmadığı” bir yer fakat Laroz’da kahve sohbetleri çok meşhurmuş. Bölge insanı aynı zamanda çok neşeli. Orada nasıl bir yaşam vardı bir zamanlar?
M.Tunçsan
Heredot kitabında böyle bir tasvir yapıyor. Herhalde doğru. İklim değişimi nedeni ile yeniden oraya evriliyoruz herhalde. Gemilere yol göstermek için belli noktalarda ateşler yakılırmış. Bölge halkı şenliği sever. Oyun ve eğlence hayatın bir parçası. Şakalaşmalar da çok rastlanan davranışlardır. Laroz’ da deniz kıyısında kahve bakkal sandal ve kayıkhanelerin bulunduğu yere “Noğa” yani yalı denir. Yalıda her yaş gurubu kendi yaşıtları ile oynar. Çok fazla oyun bilinir. Yüzmek ayrı bir eğlence, taşlara çıkmak ve çeşitli pozisyonlarda atlamak, hız yarışı yapmak, suda batırma mücadelesi… Kumlukta üç taş, beş taş ve kol taşı gibi oyunlar oynamak. Mahallede salıncak, tahta araba ile kaymak. Arabayı erkek çocuklar kendileri yapardı. 21 Mart’ta topluca bahçeyi ekime hazırlamaya çıkılır. Tarlalarda kalabalıklar oluşur. Genelde imeceyle ile çalışılır. Mısır sapları toplanır ve ateşe verilir. Sonra sıra ile ateşin üzerinden atlanır. Bu sırada yaşlılar hep gençleri izler ve bir durum yakalarlarsa: “Emmioğlu senin oğlan bizim kızla pek ilgili gel bunları everelim” derler ve hazırlıklar başlar…Daha neler neler…
C.Şan
Kitapta Laroz’un masallar ve hikayeler çok güçlü gerçekten Ben özellikle “Orman Adam” “Germa Koçi” bölümünü çok beğendim. “Bildiğin yüzüklerin efendisi” tadında hikayeler var. Ne dersiniz? Bölge bu konuda çok zengin?
M.Tunçsan
Bu konunun alt yapısı ocak başı “Parakamindi” ve kış aylarıdır. Ateş güzelce yakılır ve masalcı kimse o gelir ve masallar anlatır. Herkes dinler. Sadece masallar değil, anılar, daha önce yaşanmışlıklar, dağarcıkta ne varsa anlatılır ve herkes dinler. Bu anlatılan hikayeler daha sonra “Zeyna” olarak sinemada karşıma çıktı. Mitolojik anlatımlarla benzerlik arz eder. Yıllar sonra bir dengbeji dinlemiştim aynı bizim aile içi masalcımız…
C.Şan
Bir de Bolşevikler var; Laroz’ da Rus işgali dönemi nasıl bir dönemdi?
M.Tunçsan
Bu olayın anlatıcısı bir arkadaşım. Dedesinden naklediyor. İşgal dönemi Çarlık Rusya’sı zamanı ve Terme’ye kadar Karadeniz sahili işgal ediliyor. Ruslar kendilerini kalıcı olarak düşünüyorlar, yerel halka, kazma kürekle ilk sahil araba yolu inşasına başlıyorlar. Çalışanlara kendi paraları ile gündelik de ödüyorlar. Bu dönemde olmuş bir vaka var. Listeler yapılıyor ve sürgüne gideceklere tebliğ ediliyor. Halk da üzüntü içinde gidiş gününü bekliyor. O gün gelip çatmış lakin Rus askerleri ortada yok. Merak ediyorlar ve Rus işgal karakoluna gidip durumu soruyorlar. Karakoldaki Rus subay “gidiş/midiş yok, Rusya’ da devrim oldu sizi ne etsinler” diyor ve köylüleri geri yolluyor. Yolda çalışarak kazanılan manatlar her evde tomar tomar bulunur ve çocuklar oynardı. Para iptal oldu yeni yönetim yeni para tedavüle çıkardı. Bizimkilerin onu değiştirme gibi bilgileri olmadığından ellerinde kaldı. Zaten halkın Pazar ve alışveriş kültürü yoktu o zamanlar. Bildikleri şey; tarla ekmek, balıkçılık yapmak, gurbete çıkmak. Henüz kapalı bir toplumduk.
C.Şan
Kitapta ismi geçen çok fazla kişi ve hikayeler var. İlgili okuyucuya birçoğunu bırakmak istiyorum. Fakat benim için en ilginç karakterlerden biri Sermet Dizman’ın “Celaxuna” sohbetleri ve “tarih boyunca ileri geri kavgası” kitabı?
Laroz’un aydınları ve okur yazar dünyası nasıldı? Sosyalizm ile tanışmaları geç olmadı sanırım?
M.Tunçsan
Larozlular genelde eğitimi sever, gücü yettiği kadar gayret eder. Gençler genelde geçtiğimiz yüzyılda gemilerde çalışırlardı. Gemi seferleri ile karşı sahil limanlara gidilir gidilirdi. Sosyalizm ile direk temasları olurdu. Ona rağmen sosyalist taraftar pek fazla olmadı. Genelde orta sağda düşünenler çoğunluktaydı ve halen öyle. Kadir Dayı’nın kolunda sosyalizmin alameti vardı fakat o da Said-ı Nursici olmuştu. Oğlu İsmet Abi yıllarca İşçi Parti’sinde Behice Boran’larla, Çetin Altan’larla çalıştı. Oda merkez sağa rücu etti. Kendisini çok sever sayardım. Çok şey öğrendim ondan. Lazlarla ilgili ilk kaynağı “Kontes Lazes- Laz Masalları” eserin fotokopilerini o vermişti.
C.Şan
Laroz’da lazca konuşulur. Bu dil Kolkhida (kolkhis) ve Lazika’dan kalma kadim bir dildir demiştiniz. Bu dil şu an konuşuluyor mu? Aktif olarak? “Ayrıca tarihin ve kültürün unutulduğu yerde insanlarda unutulur…” diye bir giriş var kitapta. Bu bağlamda geçmişi ve şimdiki modern zamanı nasıl kıyaslarsınız? Kayıplarımız bu konuda büyük sanırım.
Ne dersiniz?
M.Tunçsan
Laroz’da halen lazca konuşulur. Bu dil Kolkhislerin dilidir. Kültürel erozyon var. Unutulan çok şey var. Bu kitabın benim için yazılış nedeni budur. Bildiklerimi, duyduklarımı kalıcı hale getirmek. İnsanlar unutmasın istiyorum. Kolkhis pagan bir toplum. Doğaya uyumlu yaşama gayreti var. Atın sırtına bile binilmiyor. Komsuları ile yapılan ticaretten kazanılan altın ve benzeri maddeleri doğaya geri iade ediliyor. Bunu keşfeden Ege ve Akdeniz milletleri Kolkhis’e akın akın argonotlar ile gelerek zenginlikleri soymaya kalkmışlar. “Altın Post” bunun hikayesidir. Zamanla Emperyal imparatorluklar bölgeyi rahat bırakmadılar. Lazika Devleti’ni Roma organize etti. Boşuna mı geldiler?
C.Şan
Son olarak tecrübe/ bilgi ve mesaj aktarımı açısından gençlere ne demek istersiniz?
M.Tunçsan
Gençler şunu iyi bilmeli: “yerel olamayan asla evrensel olamaz” önce kendi kültürünü iyi özümsemeli sonra evrensele meyletmeli. Dağarcığında kendinden bir şey yoksa onlara bile benzeyemezsin.
C.Şan
Söyleşi için çok teşekkürler…
M.Tunçsan
Ben de teşekkür ederim…