Geçtiğimiz hafta İtalya’nın Lampedusa Adası’na yine yalnızca üç gün içinde 10.000 sığınmacı geldi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, daha önce adada göç meselesinin Avrupa düzeyinde nasıl ele alınması gerektiğine ilişkin on maddelik bir plan takdim etmişti: AB içinde daha iyi bir dağıtımın yanı sıra dış sınırlarda daha sıkı denetim vadedilmişti. Avrupa basını hayli şüpheci.
Yasal erişim sunulmalı
Times of Malta’ya göre göçün olmadığı bir dünya fikri ütopik:
“Göç tartışmaları, güvenli bir dünya arayanlar için erişilebilir ve yasal göç yollarının nasıl sunulacağından ziyade, sınır kontrolleri ve güvenlik meselesi etrafında dönmeye devam ediyor. … Malta ve Avrupa’daki yetkililer, göç konusunda güvenlik odaklı perspektiflerini bırakıp adil erişime dair yenilikçi bir sistemi benimseyene kadar, göç insani gelişimin doğal süreci olarak değil de hep durdurulması gereken bir sorun olarak algılanacak. … Acilen yeni bir yaklaşıma ve adil politikalara ihtiyaç var. Yoksa kaçakçıların, insan tacirlerinin ve suç örgütlerininkinden daha iyi bir sistemimiz olmaz.”
Hakikate kulak vermeli ve göz çevirmemeli
El País, Brüksel’in kibirli vurdumduymazlığını eleştiriyor:
“Avrupa yeni gelenlerin söylediklerine kulak verseydi, korkunç kaçakçıların neden değil, yalnızca araç olduğunu anlardı. Kimse göçmenleri kandırmadı. Kendilerini hangi risklerin beklediğini pekâlâ biliyorlar. … Dolayısıyla, Afrika’da AB tarafından finanse edilen bilgilendirme kampanyaları etkisiz kalıyor. … Buna rağmen Von der Leyen’in on çözüm önerisinden biri bu. Sığınmacılar, başka bir alternatifleri olmadığı için geliyor. … Çözüm yok değil; yalnızca onu yanlış yerde arıyoruz. … Kibir dolu AB, hakikatle pek de alakası olmayan formülleri tekrarlayıp duruyor.”
Avrupa’nın ötesinde düşünmek gerek
Berlingske mevcut durumdan hiç memnun değil:
“Akdeniz’de batan lastik botlarla gerçekleşen sığınmacı akınını durdurmayı başarmak için, sığınmacıların Avrupa’ya insani koşullarla kabul edilmesinden çok daha fazlasını yapmak gerek. Zaten mülteci statüsü alabilen fazla kişi yok ve hal böyle olunca da onları sınır dışı etmemiz zora giriyor. Bu yüzden de hem yasal göç kanallarını güvenceye almamız hem de yasadışı göç konusunda tutarlı bir politika izlememiz şart. Avrupa’da bulunan çözümlerle yetinemeyiz. AB’nin Türkiye ve Tunus gibi ülkelerle yaptığı anlaşmalar bazı sonuçlar getirebilir ama komşu ülkelerin de sınır kontrollerini güçlendirmesi lazım.”
Sihirli bir çözümü yok
Die Welt, AB’de ortak bir iltica sistemi üzerinde anlaşmaya varılsa dahi bunun göçü daha iyi idare edeceğinden şüpheli:
“Pek çok uzman, Akdeniz ülkelerinin topraklarına ulaşan göçmenlerin tamamını düzgün bir şekilde kayıt altına alma ve sığınma başvurularını işleme koyma konusunda isteksiz olmayı sürdüreceğini düşünüyor. Göçmenlerin önemli bir bölümünün daha kuzeye ilerlemesi ve Fransa, Almanya ya da Benelüks ülkelerinde yeniden sığınma talep etmesi bekleniyor. Yeni bir kriz kapıda. Peki bundan dolayı Avrupa’nın planlarını çöpe mi atmalıyız? Hayır. Dış sınırları korumaya odaklanmak hâlâ mantıklı bir tedbir. Fakat SPD lideri Lars Klingbeil’in uyardığı gibi ‘sihirli bir çözüm’ varmış gibi de davranılmamalı.”
Liberal Avrupa’nın elindeki son fırsat
Radikal sağcılar yakında göç politikasında söz sahibi olabilir, diyor Neue Zürcher Zeitung:
“Polonya ve Hollanda seçimleri ile gelecek yıl yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağcı partilerin yükselişi önlenmek isteniyorsa, liberal Avrupa artık sorunlara el atmaya başlamalı. … Göç sorunu, olayı basite indirgeyen sağcı ve solcuların bizi kandırmaya çalıştıkları şekilde ‘çözülmez’. Göç, sabırla ve ılımlılıkla halledilmesi gereken bir meseledir. Bunlar da ne zamandır eksik. … Göçü düzene sokmak isteyenlerin elinde son bir fırsat var. Bu fırsat da kaçarsa, etrafımızı saranların Avrupa’yı sonunda ele geçirme riski doğar.”
Siyaset günah keçisi arıyor
Új Szó’ya göre göç söylemine odaklanınca pek çok sorunun gerçek sebepleri gözden kaçıyor ve bu da kimilerinin işine geliyor:
“Sığınmacılara kapıyı kapatma ve iklim felaketini inkâr etme peşindeki popülistler, AB genelinde rekor desteğe ulaştı. Yerleşik siyasetçilerin seçmenleri hayal kırıklığına uğratmış olması anlaşılabilir. … Ama onların yerine artık aşırı popülistlere bel bağlamak toplumun bir başarısızlığıdır. … Slovakya’da sosyal programlara, altyapıya, eğitime ve sağlık hizmetlerine para olmamasının müsebbibi sığınmacılar değil, halkı onlara karşı kışkırtan siyasetçiler ve onların oligarşik yandaşlarıdır.”