NEDİR (Mİ)?
Buradan bir “spor” olarak “Futbol Nedir?” sorusuna geçersek!
Kapitalist sistemde futbol, 3F formülüne içkindir. Yani Futbol + Fado + Fiesta…
Bu konuda Portekiz’i 40 yıl boyunca 3F ile yönettiğini söyleyen Antonio Salazar’ın itirafını asla unutmayın!
İspanya Diktatörü Francisco Franco da, Barnebau stadı için “150 bin kişilik uyku tulumu” benzetmesini yapmıştı!
1986 Meksika’daki Dünya Kupası’nda stadyumun her tarafına‚ “Gol değil, fasulye istiyoruz” yazan Meksika halkına sorun bir de sorunlarını manipülede futbolun işlevini!
Sonra da 1978’de Arjantin’deki Dünya Kupası ile askeri cunta bağıntılarını![25]
Öncelikle futbol taraftarların, dolayısıyla kitlenin afyonudur! Bir manipülatif illüzyon aracıdır…
Futbol bir rant kurgusuyken; egemen medya da, tüm illüzyonun baş failidir. Tetikçidir…
Statlar/ arenalar bu kurgunun pazarlarıdır.
Kolay mı?
“Stadyumlar birer toplum maketidir. Futbol, içerisinde yapıldığı toplumun bir aynasıdır. Futbol ilk oynandığı andan itibaren ideolojik bir oyundu ve hep öyle kaldı.”[26]
İnsanlar mesai saatinden artan zamanlarda bir şeylerle uğraşması gerekir. İnsan zihni meşguliyet ister. Peki insan boş zamanlarını yeme-içme ve uyuma dışına ne ile geçirecektir?
Kapitalist sistem bu boş zaman için yarattığı alternatifler muazzam derece çoktur. Hepsi tüketime dairdir. Bunlardan biri şüphesiz futboldur. Futbolu elbette yalnızca tüketimle değil bir afyon olarak da açıklayabiliriz.
Futbolun ilk çıkışı ile bugüne gelene kadar kazandığı nitelik birbirine zıttır. Futbol artık tamamıyla rekabete dayalı endüstriyel bir hâldedir. Adeta karşı karşıya gelenler futbolcular değil de milyon dolarlık banknotlardır. Profesyonel futbol bu hâldeyken taraftarlar ne hâldedir?
Artık profesyonel futbol, Çarşı gibi taraftar gruplarıyla da meşrulaştırılacak bir zeminde değildir. Sonuçta destekledikleri takım da milyon dolarlık şirket-kulüptür…
Her şeyi metalaştıran kapitalizm, futboldan da çok yüksek kazançlı bir kitle gösterisi yaratmıştır.
Yaşamlarındaki çıkış yolları tıkanmış insanlar, özellikle genç erkekler de statlara doluşarak, ellerinde takım bayraklarıyla, gürültü çıkaran ses araçlarıyla yapay takım kimliklerini haykırarak bu gösterinin bir parçası olmaktadır.
Eski Roma gladyatörlerinin günümüzdeki ardılları olan futbolcular da bu gösterinin hem ilahı hem de kurbanı olarak rollerini oynamaktadırlar. (Siz siz olun, “Bir ‘savaş modellemesi’ olarak futbol”[27] hakikâtini “es” geçmeyin!)
Her yanı alınır satılır meta olmuş futbol ve piyasası OECD’ye göre kara para aklama alanlarına dönüşürken; suç örgütleri de futbola yatırım yaparak bahis, gayrimenkul gibi sektörlerde hâkimiyet elde ettikleri gibi iktidarla ilişki kuruyorlar.
Yeri gelmişken anımsatalım: Dünyanın en güçlü “mafyası” durumuna dönüşen FIFA’nın söz geçirmediği ülke var mı?
Kirli bir kurum bu FIFA. Dünya Kupası organizasyonunu bu kurum yapıyor. Kirli bir geçmişi var ama asıl bomba 2015’te patlamıştı. FIFA kongresi için İsviçre’de bulunan FIFA yetkililerinden altısı, ABD’nin isteği üzerine tutuklanınca büyük bir skandal ortaya çıkmıştı. 2018 Dünya Kupası’nın Rusya’da, 2022 Dünya Kupası’nın da Katar’da düzenlenmesine karar veren bu altı yönetici kara para aklıyorlarmış meğer. Sadece bu değil tabii. Dünya Kupası’yla ilgili yayın hakları, pazarlama gibi konularda tam 20 yıldır yolsuzluk yapılıyormuş FIFA’da; tutarı 100 milyon dolar bu yolsuzluğun. Suçlamalar arasında tehdit, şantaj, dolandırıcılık da var.
FIFA’nın futboldan başka eğlencesi olmayan yoksul ülkelere, kendi olanaklarını asla sunmamasının nedeni, o ülkelerden rüşvet verecek kimse bulamamaları. O denli yoksul çünkü o ülkeler. Kupa’nın Brezilya’da gerçekleşmesi için aldıkları rüşvetten FIFA’nın Brezilyalı yetkilisi Jose Hawilla’ya da pay verdiklerini bilince insan, Brezilya’lı muhaliflere hak veriyor.
Bu skandal dünyayı sarsarken bir haber de İngiltere’den geldi. Başta HSBC olmak üzere birçok banka FIFA’nın paralarını aklamışlar meğer.
Dibine kadar siyasete de gömülmüş bir kurum bu FIFA. Çok sayıda önemli politikacıya ya da adlarına kurulmuş kurumlara para dağıttığı ortaya çıktı. Bunlar arasında Clinton Vakfı da var.
ABD Adalet Bakanlığı, FIFA’yı bir suç örgütü olarak değerlendiriyor. FIFA’nın 2001-2014 arası toplam 5.7 milyar olan gelirinin yüzde 70’inin Brezilya’da düzenlenen 2014 Dünya Kupası’nın televizyon ve pazarlama haklarından geldiği, burada büyük yolsuzlukların döndüğü belirtiliyor.
FIFA yöneticilerinin 2026 ve 2030 Dünya Kupası’nın yayın haklarını rüşvet karşılığı Globo ve Televisa kanallarına verdiği iddiaları da vardı. Konuyla ilgili açılan davada suçlanan isimler arasında Jorge Delhon adlı biri de bulunuyordu. Buenos Aires’te kendini bir trenin önüne atarak intihar etti.
FIFA yöneticileri rüşvet iddiasını kabul edip savunma yaptıklarında ne dediler biliyor musunuz? “Rüşvet verilen ülkelerde rüşvet bir alışkanlıktır”![28]
Bunlara ek alarak: ‘The Black Sea’ sitesinde yayımlanan ‘Football Leaks’ belgeleri, futbolun nasıl yozlaştırıldığını; federasyonların, yetkililerinin, menajerlerin ve yatırımcıların yaptığı gizli anlaşmaları belgeleriyle ortaya çıkarttı. 3.4 terabaytlık 70 milyondan fazla elektronik belgenin aylarca incelenmesinin ardından, başta FIFA Başkanı Gianni Infantino olmak üzere, birçok üst düzey futbol yöneticisinin de dahil hileli işlemleri barındırıyor. Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’lı sermayedarların sahibi olduğu Paris Saint-Germain FC (PSG) ve Manchester City kulüpleri de finansal doping yoluyla Finansal Fair Pay (FFP) kurallarını ihlâl etme iddialarıyla karşı karşıya kalmış durumda.[29]
Her kim ki “futbol güzellemesi” yaparsa, önceden durup “Endüstriyel futbolun en ileri aşaması: Finansal futbol” gerçeği üzerine düşünmelidir![30]
Futbola “endüstriyel” demek yeterli mi? Hayır! Çünkü Tuğrul Akşar’a göre, “2000’den itibaren UEFA’nın organizatörlüğünde futbol artık finansal bir nitelik kazandı. Futbolda topun şeklinden başka neredeyse her şey değişti.”[31]
Evet futbol bir piyasa yatırımına dönüştü. “Forma renkleri” yerini giderek piyasaların çıkar dünyasının parasal renklerine bıraktı; formalar, şortlar, stadyumlar, futbol liglerinin adları bir çırpıda sponsor firmaların ve çokuluslu şirketlerin adları ile anılır oldu. Futbol (ve her spor) işsiz, umutsuz ve dışlanmış kitlelerin tepkilerini dışa vurabileceği kitlesel arenalara dönüştü(rüldü.) Futbolda yükselen şiddet eğilimi bozulan gelir dağılımının bir yansıması olarak ortaya çıktı.
Sosyologlar tribünlerde ırkçılığın ve milliyetçiliğin yaygınlaştırılmasına dikkat çekerken; taraftarlık da sorunlu insan kalabalığından oluşan patolojik bir vakaya dönüştü.[32]
İŞLEVİ
Yuval Noah Harari’nin, “Milletler ve dinler hormonlu futbol kulüplerine benzer,”[33] saptamasıyla müsemma futbol eğlence, etkinlik ve kapsayıcılık ile birliktelik duygusunu içerir. Ancak sınıfların, yönetimlerin elinde tutsak alınan bir oyundur.
Bilindiği üzere futbol, toplumsal yaşamın sosyoekonomik kaynaklı uyaran-tepki veren sinir uçlarını törpüleyip, duyarsızlaştıran etkili bir afyon/ uyuşturucudur.
Daha çok da ezilen sınıfların kendilerini iyi hissetme ihtiyaçlarından birisi olarak “aidiyet bağı” oluşturma yöntemi ile sınıf çelişkilerinin törpülendiği futbol ile kapitalizm insanları nasıl etkisi altına alabileceğini çok iyi biliyor. Sporu, insanları uyutmak için kullanıyor. Oyuncular, takımlar, yönetimler kendi içerisinde milyarları çevirirken, ezilenleri uyuşturmak için kullanıyor.
Spor yazarı Ali Fikri Işık, “Herkes, işi futbolun imkânlarına dayanmadan masa üstünde kurtarmaya çalışıyor… Stadyumlar paramiliter güçlerin kontrolünde… Statlar hâlâ ‘Şehitler ölmez vatan bölünmez’ sloganları ile çınlıyor. Dünyanın hiç bir yerinde yok ama Türkiye’deki mahalle maçları bile İstiklal Marşı ile açılıyor. Oysa ulusal marşlar sadece ulusal turnuvalarda okunur. Türkiye’de ise şovenizmi, askeri vesayetin egemenliğini diri tutmak, sürdürmek amacıyla bu yapılıyor,”[34] derken; futbol sadece bir oyun değildir. “Bir Mühendislik”[35] ve sermaye sınıfının gelir kaynağıdır aynı zamanda. Dünyanın birçok ülkesinde insanlar açlıktan ölürken, endüstriyel futbol piyasasında bir oyuncu için milyonlar dönüyor.
“İçinde barındırdığı ‘rant’ ve toplumu de-politize etme kurgusu, onu aynı zamanda sıkışan toplumsal muhalif birikimi bir topraklama alanı hâline getirmektedir… Devletin bu kadar stad yapması futbol adına değildir. Onlar için buralar birer uyku tulumudur.”[36]
Yani kafeslenen insan(lık)ın deşarj mekanizması, kitlesel boşalma zeminine dönüş(türül)en futbol sermayedarların oyuncağıdır.
EKONOMİK GERÇEK
“3.5 yılda 443 milyon avroluk transfer”[37] yapılan ve 2017’de “Süper Ligin 1.1 milyar dolar değere koştu”ğundan[38] ya da 2018’de “Süper Lig ekiplerinin 392 milyon avroluk zarar”ından[39] söz edilen veya Süper Lig takımlarının 2017-2018 sezonu yaz transfer döneminde 3 ayda 402 milyon harcadıkları[40] bir sektörden söz ediyoruz.
Uluslararası denetim, vergi ve danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers (PwC), 2009’da değeri 114 milyar dolar olan dünya spor endüstrisinin, 2013’te değerinin yüzde 3.8 oranında büyüyerek 133 milyar dolara çıkacağını belirttiği endüstrinin 114 milyar dolarlık değeri, 129 ülkenin milli gelirinden daha fazla olduğunu belirtti.[41]
Türkiye’de futbol pastasının on yılda yüzde 290 büyürken;[42] “Arap-Çin sermayesi el ele vererek dünya futboluna yön vermeye başladı.”[43]
Söz konusu hâle ilişkin ‘Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği’ (FIFA), BM ile ‘Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ (OECD) raporlarında futbol için “Yasadışı kazanç peşinde koşanlar ile kara para aklayıcılarının sektöre girdiği”ne dikkat çekiliyor.[44]
Bu tabloda ‘Uluslararası Profesyonel Futbolcular Birliği’nin (FIFPro) ‘Futbolun Kara Defteri’ araştırmasına göre kariyerini Avrupa’da sürdüren her 4 futbolcudan biri, oynadığı ligde şike yapıldığından haberdar![45]
İş bu merkezdeyken; kimse “güzel oyunun” ekonomi-politiğinin anlattığı gerçeğe sırt dönemez, dönmemelidir de!
VE COĞRAFYAMIZ
Eduardo Galeano’nun, “Bugün ne yazık ki, asilce kaybetmektense şerefsizce kazanmanın çok daha iyi olduğunu düşünen taraftarların ve yöneticilerin sayısı oldukça fazladır,”[46] notunu düşmeden edemediği futbolun “Siyasetin Gölgesinde”[47] olduğu inkâr edilemez.
Örneğin coğrafyamızda bir “Futbol federasyonu değil, inşaatçılar birliği”nden söz edilebilir. Futbol Federasyonu, 2009’daki kanun değişikliği ve 2011’deki genel kurul müdahalesi ile futbol dışındaki tüm kesimlerin “boy gösterdiği” mecra hâline geldi.
AKP iktidarının, “futbolu da yönetelim” sevdası, TFF Genel Kurulu’nu müteahhit, holding sahibi, AKP denetimindeki kamu kurumları ve yine AKP’li belediyelerin arka bahçesine çevirirken, 2008’e kadar yaklaşık yüzde 40’lık oy oranına sahip taban birlikleri, yasa ve yönetmelik değişiklikleriyle güçlerini büyük ölçüde yitirdiler. Eski TFF başkanları ve UEFA’daki görevleri nedeniyle genel kurulda “ismen” yer alan futbol insanlarının dışındaki hakem, futbolcu, teknik direktör, amatörler ve engellilerin oy oranı yüzde 12’lere kadar düştü.
TFF’nin yönetim kurulunda holding sahipleri, inşaat ve gayrimenkulle uğraşanlar ön plandayken;[48] ‘Türkiye Futbol Adamları Derneği’ Başkanı Sinan Vardar, “Türk futbolu uçurumun eşiğinde değil, artık uçurumdan yuvarlanmış hâldedir,”[49] demeden edemiyor!
Haksız da değil!
Yani iktidar, yancı sermaye medyası, belediyesiyle, üst yönetimiyle bir takıma bu denli yaklaşırsa, doğal olarak ülkede futbolu yönetenler de o kulübe sıcak bakıyorlar…
“Türkiye’deki mevcut iktidarın bir takımı var mı?”, var! Devlet kaynaklarıyla o takıma modern bir stat yapıldı mı, yapıldı! Devletle iş yapan müteahhit firmalarla Bakanların sahibi olduğu kuruluşlar o takıma sponsorluk adı altında maddi destek sağlıyor mu, sağlıyor! Ve hakemler, neredeyse tüm kural ve teamülleri yerle yeksan etme pahasına, Başakşehir’e sahada kazandırma yarışındalar mı, yarışındaydılar![50] Öyle de oldu!
Erdoğan’ın oğlu Bilal Bey’in Başakşehir’in şampiyonluk atkısı ile stada gelmesi[51] ya da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Başakşehir’i biz kurduk” diyerek destek verdiği[52] Medipol Başakşehir FK bir AKP eseridir![53]
Arda’yı maç başı, bonus ve diğer ödemeler dahil yaklaşık 10 milyon Avro’ya transfer eden Medipol Başakşehir FK, İBB Başkanvekili damat Göksel Gümüşdağ’a 7 milyona ihalesiz satıldı, stat hediye edildi. Takımın gerçek değeri 80.85 milyon Avro idi![54]
Bu kadar da değil! Dahası da şöyleydi:[55]
Güreş Federasyonu Başkanı Hamza Yerlikaya Eski AKP milletvekili.
Badminton Federasyonu Başkanı Murat Özmekik Milli Gençlik Vakfı üyesi ve Samanyolu Okulları öğretmeni.
Gelişmekte Olan Spor Branşları Federasyonu Başkanı Haydar Doğan AKP Tunceli Milletvekili adayı.
Bocce Bowling Federasyonu Başkanı Ahmet Recep Tekcan Ankara Büyükşehir Belediyesi Basın Halkla İlişkiler Daire Başkanı.
Atıcılık ve Avcılık Federasyonu Başkanı Nur Ala Aliş Başbakan Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın yakın arkadaşı.
Boks Federasyonu Başkanı Eyüp Gözgeç AKP Etimesgut Belediye Meclis üyesi.
İşitme Engelliler Federasyonu Başkanı Osman Aslan AKP milletvekili adayı.
Evet futbol gibi sporun tüm alanları da iktidarın at koşturduğu manipülasyon alanlarıdır!
Örneğin Haliç Kongre Merkezi’nde düzenlenen 2. Futbol Zirvesi, referandum öncesi siyasi şova dönüşmüştü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayırcıları holigana benzetip, “Nasıl futbolun holiganları varsa, hâlâ holigan siyasetiyle netice almaya çalışanların bulunduğunu görüyoruz” derken; dönemin TFF Başkanı Yıldırım Demirören de zirvenin açılış konuşmasını, “Sayın Cumhurbaşkanım daha güçlü Türkiye için 17 Nisan sabahı ‘Evet’ diyen bir Türkiye’ye uyanmak için saygılarımı sunuyorum” diye bitirmişti.[56]
Bir şey daha: Coğrafyamızda spor haberleri zayıftır; salt skor ya da aktüel yönüyle ilgilenilir.
Örneğin… Adana Demirspor’un süper lige çıkmasıyla, kulüp başkanı Murat Sancak arasındaki ekonomi-politik ilişki sorgulanmaz.
Örneğin… Giresunspor’un süper lige çıkmasıyla, kulüp başkanı Hakan Karaahmet ile AKP’li Nurettin Canikli arasındaki ilişki irdelenmez.
Gerek Sancak’ın gerek Karaahmet’in son yıllardaki ticari-siyasi başarılarıyla takımlarını şampiyon yapmaları arasındaki bağlantı incelenmez.
Ki bu iş adamlarının yolu mutlaka medya patronluğundan geçer! Bu iş adamlarının yolu mutlaka kurşunlanma gibi adli vakalardan geçer…
Bu sezon şampiyonluğa oynayan bir diğer takım Samsunspor idi. Kulüp başkanı Yüksel Yıldırım’ın demeçleri spor sayfalarında pek yer bulmadı:
Dedi ki: Murat Sancak biz hangi takımla oynasak teşvik primi dağıttı; rüşvetin belgesi olmuyor…
Dedi ki: Murat Sancak üç senedir çok büyük paralar harcadı, takımını süper lige çıkaramadı, bu yıl gözünü kararttı…
Dedi ki: Neden Samsunsporlu taraftarlar stada giremezken, Adana Demirsporlular bu kadar rahat davranabiliyor? ‘Süleyman Soylu’nun oğlu’ dediler. Emniyet müdürü onların karşısında önlerini ilikliyor. Bunlar açık açık söylendi…
Bu söz üzerine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, şahsına, ailesine ve emniyet teşkilatına yönelik hakaret ettiği ve iftirada bulunduğu gerekçesiyle Yüksel Yıldırım hakkında suç duyurusunda bulundu.
Yüksel Yıldırım, Bakan Soylu’dan özür diledi.
Bu olaydan üç gün sonra medyaya şu haber düştü:
– Liman işletmecisi Yılport Holding’in, Ekvador’da işlettiği Puerto Bolivar Limanı’ndan Türkiye’ye gelmek üzere yola çıkan bir yük gemisinde Panama’da yapılan aramada 616 paket (600 kilogramdan fazla) kokain bulundu!
Yıllardır bu tür haberleri takip ederim; bu haberde ilgimi çeken şu oldu:
– “Liman işletmecisi Yılport Holding…”
Bugüne kadar gemilerde yakalanan uyuşturucu da ”liman işletmecisi” adını ilk kez duydum.
Yılport Holding açıklama yaptı:
– “Dünyanın 10 ülkesinde, 22 adet limanın işletmeciliğini yapıyoruz. Çalıştığımız limanların bazılarında, bilhassa Latin Amerika’daki limanlarımızda, maalesef kaçakçılık girişimleriyle karşılaşmaktayız. Limanlarımızı en üst seviyede kaçakçılığa karşı mücadele ekipmanlarıyla donatsak dahi, yasa dışı örgütler farklı yöntemler deneyerek kaçakçılık faaliyetleri denemektedir. Buna karşılık biz de kolluk kuvvetleriyle eşgüdüm içinde çalışarak, her yıl tonlarca kaçak mal yakalıyoruz ve yerel güvenlik birimlerine teslim ediyoruz.”
Evet, futbol asla sadece futbol değildir! Kaşıdıkça altından neler çıkar neler… Yılport’un sahibi/ Samsunspor başkanı Yüksel Yıldırım’ı tanır mıydınız mesela?[57]
Devam edecek…
TEMEL DEMİRER
demirertemel@gmail.com