Türkiye’de, cumhuriyet dönemi boyunca her alandan yasaklanan ve bastırılan kimlikler, 1990’lardan başlayarak, 2000’lerden sonra ise süreci daha da hızlandırarak kendilerini görünür kılma hamleleri geliştirdiler. Bastırılmış, azaltılmış, görünmez mecralara sıkıştırılmış; ama fiili olarak varlıklarını bir şekilde sürdürmüşlerdi zaten. Yeni olan açığa çıkmak, kendini “kendi olarak” beyan etmekti.
Aleviler o yoksayılan, yasaklanan ve bastırılan kimlikler içinde, kitle olarak en büyükler arasında yer alıyordu. Bu inanç topluluğu açığa çıkmak, kendini “kendi olarak” beyan etme işini, Türkiye’den başlatamadı ama. AB ülkelerinden Almanya’ya 1962, Avusturya’ya 1964’ten itibaren ve “misafir işçi” olarak yerleşmeye başlayan Aleviler, kıtada geçirdikleri ilk 27 yılda gizli kaldılar. 1989’a kadar sosyal demokrat, sosyalist ya da Kürt olarak gündemde olanları, siyaset sahnesinde görünenleri vardı elbette ama Alevilik ve Aleviler adına, onlar için açık, ilan edilmiş bir çaba, bir çalışmaları yoktu.
Türkiye’de bütün cumhuriyet tarihi boyunca olduğu gibi, Avrupa’da da 1964’ten 1989’a kadar esasen gizlenmeye devam eden Aleviler, kabuklarından sıyrılmaya başlamıştı. Dünya tarihinde, adında “Alevi” sözcüğünün yer aldığı ilk resmî dernek, 19 Haziran – 26 Eylül 1989 arasında Avusturya’nın Niederösterreich eyaletinin başkenti St. Pölten’de kuruldu.
Aslında Avrupa Alevilerinin ilk örgütlenme çabaları, 1970’lerin ikinci yarısına kadar uzanır. Ancak, hatırı sayılır bir sayıya kavuşması 1980’lerde mümkün olurken, 1989’a kadar kurulan derneklerin hiçbirinde “Alevi” adına rastlanmaz. Aleviler tarafından “Amele Birliği”, “Türk İşçileri Barış Birliği” gibi isimler kullanılarak oluşturulan o ilk kuşak dernekler Almanya’nın Hamburg, Hannover, Batı Berlin, Münih, Köln kentlerinde görülür oldu; bu dernekler, 1979’da “Yurtseverler Birliği Federasyonu-YBF” adlı üst kurumu da faaliyete geçirdi.
O, adlarında “Alevi” tanımı bulunmayan ilk kuşak Alevi kurumlarının 1980’lerde sönümlenmesinden sonra, Alevileri bir süre de dergiler etrafında birarada kalmaya çalıştı. 1987’de Hamburg’da “Ehlibeyt”, Ahlen’de Gerçek İlim Dergisi” dergileri yayımlandı. Yeni örgütlenme dalgası, yine Almanya’da 1990’lara doğru ve bu kez de Aleviler açısından sembol isimler altında yaşanır oldu: Hacı Bektaşı Veli, Abdal Musa, Pir Sultan Abdal.
Doğrudan “Alevi” adıyla yürütülen ilk çalışma ise 30 Aralık 1988’de Hamburg kentinde gündeme geldi. 12 kişiden oluşan “Hamburg Alevi-Bektaşi Kültür Grubu” (HABKG), katılımcılarının sayısı 40’a dayanınca, 1989’da bir “Alevi Bildirgesi” yayımladı. 2-7 Ekim 1989 tarihleri arasında, “Alevi Kültür Haftası” organize edildi. Bütün bunlar, yeni tür bir Alevi dernekleşmesinin ön hazırlıklarıydı.
Almanya’da, ‘Alevi’ adıyla sürdürülen o çalışmalar henüz dernekleşmeden, Avusturya Alevileri önemli bir çıkış yaptı: 19 Haziran 1989 günü Alevi-Bektaşi Anadolu Kültür Derneği adıyla Avusturya Dernekler Masası’na resmen bir başvuruda bulundular ve derneğin kuruluşunun onanma kararı 26 Eylül 1989 günü çıktı. Böylece bu dernek, sadece Avusturya’da değil, Avrupa ve dünya çapında adında ‘Alevi’ tanımlamasını taşıyarak yasal (resmȋ) temelde kurulan ilk dernek olarak tarihe geçti. Almanya’daki “Alevi-Bektaşi Kültür Grubu”nun resmen bir dernek haline gelmesi ise, 9 Haziran 1990’da Hamburg Alevi Kültür Merkezi-HAKM adıyla gerçekleşti.
Peki, “yasaklar ülkesi” olmayı sürdüren Türkiye’de, aynı süreçte Aleviler açısından nasıl bir süreç yaşandı?
Avrupa’da ‘Alevi’ tanımının resmî dernek adlarında görülmeye başlandığı bu yıllarda, bu tanımın kullanılması üzerindeki yasak devam ediyordu Türkiye’de. Kuruluş amacı içinde “Alevi kültürünü tanıtmak ve yaşatmak” ibaresi kullanan ilk oluşum olan Semah Kültür Vakfı, 1991’de faaliyete geçmişti. ‘Alevice semboller’ altında kurulmaya çalışılan dernekler hakkında hemen davalar açılıyor, nefes aldırılmak istenmiyordu.
Dünya çapında adında ‘Alevi’ tanımlamasına yer vererek resmȋ temelde 1989 kurulan ilk dernek konumundaki St. Pölten Alevi-Bektaşi Anadolu Kültür Derneği, dünyanın ilk özgün cemevini de inşa eden kurum olacaktı. Dernek, 2001’de St. Pölten’in Ratzersdorf semtinde 10 bin 728 metrekarelik bir arsa satın aldı; 7 Temmuz 2001 günü yaptığı temel atma töreniyle, bugünkü idare binası, gösteri salonu ve cemevinin yapımına başladı. Yaklaşık bir yıllık inşa çalışmasından sonra, 14 Eylül 2002’de bu yeni ve devasa mekân hizmete açıldı. Temelden ve mimari özellikleri Alevi inancına uygun inşa edilen ilk cemevidir bu.
Aynı dönem için bir kere daha projeksiyonumuzu Türkiye’ye çevirelim, bir hafıza tazeleme koşusu daha yapalım. 14 Şubat 2002 günü, Ankara İkinci Asliye Hukuk Mahkemesi, Alevi-Bektaşi Kuruluşlar Birliği’ni kapatma kararı aldı. Gerekçeyi tahmin etmek, Türkiye’yi az çok bilenler için çocuk oyuncağı: “Birliği ve bütünlüğü bozacak, bölücülüğe götürecek düşünceleri savunmak!” Türkiye’nin, o dönemin AB nezdindeki daimi temsilcisi Nihat Akyol, o karardan ilham ve cesaret alarak olsa gerek, Mayıs 2002’de “aşırı uç“ olarak tanımlayarak Avrupa’daki Alevi federasyonlarına savaş açtı. Federasyonların Avrupa Parlamentosu’nda yapacakları konfederasyonlaşma toplantısını engellemek için can siperane bir çaba harcadı.
Türkiye’deki resmi ideolojinin dış ülkelerdeki (büyükelçi, konsolos gibi) resmî temsilcilerinin, bastırılan kimlikler karşısında sıklıkla hazin durumlara düşmesine de tanıklık ediyorduk bu arada. Avusturya’dan bir örnek vermek istiyorum buna da. Bunun için, 14 Eylül 2002 günü yapılan St. Pölten Cemevi’nin açılış törenine dönmemiz gerekecek. Söz konusu açılışta, Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisi Nihat Balkan da yer aldı. Türkiye AB Daimi Temsilci Nihat Akyol’un “aşırı uç“ diyerek engellenmesini istediği kuruluşun bir şubesinin açılışını yapanlar arasındaydı yani.
Yasaklar ülkesine ‘dış elçi’ olma azabının farklı bir yüzüne, bir gazeteci olarak o gün, o törende tanıklık ettim. Aleviler kurumlar adına konuşma yapanların hepsi, öncelikle Türkiye’deki Alevi kurumlarına yönelik kovuşturma ve kapatma kararlarını kınayarak başladı sözlerine. İstisnasız hepsi, Türkiye’deki yasak ve baskılara dikkat çekti. St. Pölten Belediye Başkanı ise, bu çelişkili manzara karşısında, Alevilere sundukları destekle övündü bol bol.
Sonra ne olsun istersiniz? Türkiye’nin Avusturya Büyükelçisi Nihat Balkan da bir konuşma yaptı! Önce Alevileri ve kurumlarını kutladı; ardından, onlara sundukları destekten dolayı, Türkiye Cumhuriyeti adına St. Pölten Belediye Başkanı’na teşekkürlerini sundu. Yoksayan, yasaklayan bir resmî ideolojinin, bir paradigmanın elçisi, temsilcisi olarak durumu idare etti ama işinin hiç de kolay olmadığı da besbelliydi.
Kaynak: Hüseyin A. Şimşek, Avusturya Alevileri, Belge Yay., 2017 – İstanbul
www.huseyin-simsek.com