AHMET HULUSİ KIRIM
TRABZON’UN SİCİLİ
- 1915’de Rum ve Ermenilerin katli.
- 01.1921’de TKP’li Mustafa Suphi ve arkadaşlarının katli.
- 12.1978’de Dr.Necdet Bulut’un katli.
- 11.2004’de KTÜ Öğretim görevlisi Prof.Sadettin Güner’in katli.
- 04.2005’de bildir dağıtmak isteyen TAYAD’lıların linç edilmesi.
- 01.2006’da Kürt emekçilerinin gittiği çay ocağına Molotof atılması.
- 01.2006’da MHP İl Başkanlığı önüne bomba atılması.
- 02.2006’da Santa Marina Kilisesinin rahibi Andrea Santoro’nun katli.
- 01.2007’de Hrant Dink’in katli.
Bu toprakların yetiştirdiği gerçek aydınlardan olan Hrant Dink, bundan 17 sene önce İstanbul’da sokak ortasında, Trabzon, Faroz semtinden getirilen bir lümpene kalleşçe katlettirildi. Aradan geçen bunca seneye karşın daha öncekilerde olduğu gibi tetiği çektirenler gene yakalanmadı. Ancak bu süreçte etrafa saçılanlardan, eylemin yapılacağını bazı kamu görevlilerinin bilmesine rağmen gerekli önlemlerin alınmadığı ve Hrant’ın göz göre göre katlettirildiği anlaşıldı.
NİÇİN TRABZON ?
Yazının başındaki kronolojik sıralamanın da gösterdiği gibi Trabzon sadece bu eylemde değil son 92 sene de maalesef birçok etnik, dinsel ve siyasal cinayetlere de ev sahipliği yapmış bulunuyor.
Artık şu sorunun nedenlerini dürüstçe sormak gerekiyor. Trabzon niçin suç bataklığı haline geldi/getirildi?
Tabiî ki birdenbire gelmedi. Üstelik sadece Trabzon değil,1980 sonrası tüm büyük şehirler suç bataklığı haline getirildi. Trabzon ise bunlarda sadece biri ve belki de birincisi.
Trabzon Türkiye genelinde yapılan milliyetçi propagandanın yükseldiği yerlerden sadece biridir. Onu diğer yerlerden ayıran özelliği ise bölge insanının içyapısından kaynaklanan özel şartların varlığıdır. Bölgenin etno-kültürel yapısının tarihe dayalı kökleri yani Trabzon’un tarihte Rum Pontus Devletinin merkezi olması insanların şuur altında gizli bir endişe yaratmakta, Türklüklerini ispat için tahrik etmekte,derin devlet ve milliyetçilerce Pontus Rum Devletinin kurulacağına dair yapılan hayali propagandalar insanları sanal bir düşman arama psikozu içine sokmaktadır.Daha da önemlisi ise İttihat ve Terakki cemiyetinden devralınan, derin devletçe beslenen ve daha sonra da semirtilen gayrımüslüm düşmanı çetecilik geleneği ile Trabzon’un devletçe ulusalcı refleks yoğunlaşma noktası olarak tespit edilmiş olmasıdır.
26.02.2006’da Trabzon Türk Ocağı toplantısında konuşan TSK ile bağlantılı Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM ) kurucularından ırkçı-faşist Prof.Ümit Özdağ;
‘Trabzon tarihine uygun bir direniş merkezidir.Trabzon ve bölge halkı Türkiye’nin
Güvenliği için hayati öneme sahiptir.15 yıl önce Türk Devletinin güvenlik birimleri
Bana başvurarak Karadeniz bölgesinde psikolojik operasyonlara karşı konferanslar
Verilmesini istedi. Bu bölge devletin güvenlik algılamasına girdi.”
Prof. Özdağ yukarıdaki saptamalarıyla bizi rahatlatırken(!) izah ettiğimiz geleneğe atıfta bulunmuştur. Bu bakımdan Hrant cinayetini sorgularken işsizlik,yoksulluk,halkın doğası gereği çabuk sinirlenmesi vb. gibi tali olgulardan ziyade devletin güvenlik algılaması diye şifrelenen projeyi unutmamak gerekmektedir.
Trabzon özeli için söylenebilecekler bunlar olmakla birlikte hastalığa doğru teşhis konulmaz ve lokal gerekçelerle kendimizi kandırırsak sağlıklı sonuca varılamayacağı da ayrı bir gerçektir. Artık dürüstçe görmemiz gerekiyor ki Türkiye’nin de yerli malı bir ırkçılık sorunu vardır. Ülkemizdeki ırkçılık genel olarak milliyetçilik, kuvvacılık,Kızılelmacılık,yeni ulusalcılık adı altında meşrulaştırılmaya çalışılıyor.Nitekim 1997’de Susurluk skandalının akabinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu da bu tehlikeyi saptamış olmalı ki Türkiye’nin tehdit önceliklerini sıralayan ve Devletin gizli anayasası olan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nde yeni tehdidi ‘ırkçılık’ olarak açıkladı.
Irkçılık en genel anlamıyla belli bir ırka ait olduğu düşünülen insanların diğer ırklara ait olanlardan daha üstün özelliklere sahip oldukları inancından hareketle, insan topluluklarını ırk temelli olarak kategorize etmektir. Genellikle bu farkların tarihten gelen, kan bağıyla kuşaktan kuşağa devredilen genetik özellikler olduğu düşüncesi ırkçılıkta hakim özelliktir.
Kendisini hakim millet olarak gören Sünni-Türk nüfusun genlerine işlemiş kompleksten damıtılan Türk milliyetçiliği ideolojisi ırkçılıkla sarmaş dolaş 20 yüzyılın başından itibaren geliştirildi.1914 Süryani tehciri,1915-1916 Ermeni tehciri,1919 ve devamında Ege’de Rum sürgünü,1923-1926’da mübadele,1930’larda ırkçı dil ve tarih tezleri,1934’de Trakya’da Yahudi tehciri,1940’ların başı ve savaş yıllarında Nazi taraftarı ırkçılığın propagandası, varlık vergisi,6-7 Eylül olayları,20 Kürt tenkili iskan kanunları,göçerme dalgaları,seferberlikte azınlık taburları,hizmet angaryaları,köy boşaltma ve yakmalar,korucu sistemi hep birer ırkçı tezahürlerdir.Tüm bu uygulamalar birkaç maşanın ya da sapkının işi değildir.Tümü esas olarak belli bir merkezin iradesi ile,yazılı veya sözlü emirlerle gerçekleştirilmiştir.Tıpkı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi.Ülkemizde gayrımüslüm azınlık olarak yaşayan ve bir avuç kalan kadim halklara reva görülen din farkı temelli nefretin ismi IRKÇILIKTIR.
Hrant’ın katli ve ardından stadyumlara kadar taşan zincirleme kepazelikler toplumları felakete sürükleyen ve akılların sonradan başa gelmesine sebep olan bu olgunun ülkemizde nasıl maddi bir vaka olduğunu bir kez daha göstermiştir. Cehalet ve lümpenlik kol gezerken dincilik ve milliyetçiliğin ırkçılıkla buluşmasının o topluma nasıl felaketler getirdiğinin örnekleri tarihte bolca görülmüştür.
Bu toprakların geçmişinde ırkçılık yoktur demenin maddi bir temeli yoktur ve safsatadan ibarettir. Tarih bilinci yok edilmiş, toplumsal hafızası kasten dumura uğratılmış toplumun ezici çoğunluğu için 20.yüzyılda yaşananlar gelenekleri oluşturmakta olup yüzleşmemiz gereken gerçeklerdir. Milliyetçiliğin herkesin sahip olması gereken değer olduğuna toplum şartlandırılmış olup, ırkçılık bu milliyetçiliğin besin kaynaklarından birisidir. Gerçeklerle yüzleşme ve özeleştiri yapma zamanı gelip geçmektedir. Başkaları da aynı şeyleri yaptı demek bizi temize çıkarmayacaktır.Belirtilerin ve sonuçların değil nedenler ve tarihsel gerçeklerin üzerine gidilmelidir.Hiç değilse geçmişte de aynı şeyleri yapmış ama hesaplaşmasını tamamlamış ülkelere bakalım ve bir de iyi milliyetçiliğin dahi esasen yavaş işleyen ‘etnik temizlik’ işlevi görebileceği olasılığını akıldan çıkarmayalım.18.01.2024







