Söz ver geleceksin değil mi; giden özgürlüğüm, giden kalabalığım.
Aşktan ve buğdaydan yeryüzüne kalan sevgi, geleceksin değil mi, gidiyorsun, biliyorum ama söz ver, gelecek misin?
İnce bir şarkı aynaya vuruyor, kadının yüzü tutuşuyor bir metalin üstünde, gidiyor kalbimdeki tek şey: özgürlüğüm, ince uğultum benim.
Sevgilim, taşın yerine gül düşmüş artık aşkın yerine hasret.
Ağlıyor biri, elinde bir aşk avutucusuyla, kendine ağlıyor biri…
Sonra, yeniden bir şarkıdan başlamalı sevgilim. Bu dünyada yaşıyoruz bize uzak bir dünyada.
Dilinden süzülüyor sanki bütün güzel günlerin adları, bu karanlık gecenin son gece olacağını; ağlamanın, hıçkırıkların, duvara vuran o uzaktan ışığın…
Geliyorsun değil mi?
Özgürlüğün ışıktan kanadı olan kuş, hava, gökyüzü, uzaktaki o tanımadığım dünya.
Geliyorsun değil mi?
Gölgesi düş olan rüzgâr, kırık makas, kapalı dükkân, enkazdaki kâğıt parçası, yerdeki sim; geliyor musun?
Oturdum kaç şiddetindeydi bilmiyorum, üstüme beyaz bir düş düştü, beyaz bir perde, bir kefen gibi, ve koluma saplanan cam parçası!
Sonra canımı çok yakan o şarkının sözleri; “bir kuruşum yoktur kefen alayım / emmime dayıma haber salayım…”*
İnce öksürüklerim arttı.
İnce bir hayat, çok ince bir yeryüzü, akşam oluyor şimdi burada, hep akşam oluyor zaten buralarda.
Güneş, inancını yitiriyor yavaş yavaş…
Çocuklardan geriye güzel günler kalır mı acaba!
Yarın yeni bir yola çıkıyorum, gelecek misin?
Yarın yeni bir dünya örmeli karanlığa karşı, yeni bir barikat kurmalı diyorsun!
Bir ünlem gibi damlıyorum kendi kalbimden, bir ünlem gibi çoğalıyorum yeni bir yalnızlığa.
Sevgilim eski bir umudu anlatıyor bana.
Kalbime söz geçiremiyorum, her umuda inanıyorum, her şarkıya inanıyorum…
Söylenen her şarkıya ben niye inanıyorum ki!
*Mahsuni Şerif’in bir türküsünden dizeler.
Mazlum Çetinkaya