Sanatın önündeki en büyük engel yasaklar ve sansürdür. Ancak erkek egemen dünyada bir de kadının aşağılanması var ki, yasak ve sansürden aşağı değil.
Paris’te Son Tango (1972), Bernardo Bertolucci’nin, üzerinde en çok konuşulan, doruğa çıkarıldığı kadar da yerden yere vurulan filmi. Bertolucci, dönemin en ünlü oyuncularından Marlon Brando -The God Father filminin hemen arkasından- ile genç, deneyimsiz, üstüne üstlük bilgi verilmeyen Maria Schneider ile sert, acımasız, seks dolu bir film çekmek ister. Senaryosu bellidir, ama Bertolucci, her zaman yaptığı gibi senaryoya eklemeler ve çıkartmalar yapar her zaman. Brando ile kararlaştırdıkları bir tecavüz sahnesini Maria’ya bildirmeyince, genç kız gerçekten tecavüze uğramış hisseder kendisini.
Gözyaşları gerçek…
“Maria Olmak”, bir genç oyuncunun yaşamının nasıl söndü(rüldü)ğünü anlatan, bir anlamda uyarı filmi; diğer taraftan da sanatın neyi nerede nereye kadar yapabileceğini de gösteriyor.
Maria (Anamaria Vartolomei), bunca büyük bir oyuncuyla ilk kez karşılıklı, hem de başrol oynayacaktır. Brando (Matt Dillon) deneyimli biri olarak genç kıza ipuçları verir, birbirlerini anlayışla karşılarlar… Hatta bir sahne bitiminde, Brando, gerçekten ağladığını söyler, her ne kadar daha önceki filmlerde gözyaşı damlasıyla ağlamış olsa da.
Bir gerçek gözyaşı da Maria döker, o “ünlü” tereyağı sahnesinden sonra. Sinemanın “rol icabı” yaptığı şeyler vardır; silahlar gerçekten patlamaz, insanlar gerçekten ölmez ya da yaşlanmaz. Buna seks sahneleri de katılmalıdır. İki oyuncunun etkilenip gerçekten öpüştüğü olabilir, ama sevişme sahneleri her zaman “rol icabı”dır. Böylesi –mış gibi yapmaya karşın, bilgi verilmediği için Maria, gerçekten gözyaşı döker. Yaşadığı, kimsenin sonradan özür bile dilemediği bu travmanın etkisinden kurtulmak için uyuşturucudan medet umar, intiharı bile dener, sonrasında da… genç yaşta ayrılır aramızdan.
Embesil ve ahlaksız deliler sektörü…
Filmin özünü Bertolucci (Guiseppe Maggio), hemen baştan söylüyor: “Bu filmde aktör ve aktris yok, karakterler var”. Ancak karakteri hazırlamak kendisinin (yönetmenin) görevi olsa da, yeterli bilgi vermeyerek “gerçek” tepki almak istiyor. Öylesi bir gerçeklik ki bu, sette bulunan herkes donup kalıyor, hatta gözleri dolanlar bile oluyor, bir rol olduğunu bildikleri halde. Bertolucci, “embesil ve ahlaksız deliler sektörü” diyerek güya kendini aklıyor. Aslına bakarsanız çok da haksız sayılmaz Bertolucci… #MeToo hareketi sektörün ne denli geniş bir ahlaksızlık içinde olduğunun kanıtı. Öte yandan, yine Bertolucci, “bir savruluşun öyküsü” olarak tanımladığı filmde, kadınlar için, “aşağılandıkça beğenilir” diye anlatıyor, Maria’ya kendisini (ve filmini kuşkusuz) savunmak için.
Son sözü Maria söylüyor: “Ne Bertolucci ne de Brando özür diledi.”
22 Kasım’dan başlayarak gösterimde…