Çok Dillilik, Yabancı Lisanlar, Fransızca ve İllaki de Abdullah Hoca

HomeYazarlar

Çok Dillilik, Yabancı Lisanlar, Fransızca ve İllaki de Abdullah Hoca

 

Dünyaya geldiğimde, baba tarafından dedem Rusya’da ömrünü geçirmiş iyi Rusça bilen, kökeni Kafkasya olan, aynı zamanda evlendiği babaannemde Arhavili olduğundan Türkçeden çok Lazca dediğimiz Laz halkına ait dili konuşan insanlardı.

Annem ise Rum dadı ile Fener semtinde büyüdüğünden Rum ve Yahudi komşuları ve Rum dadısı sayesinde Fransızcaya hayran olarak büyümüş, bulundukları jenerasyonda o zamanlar beynelmilel dediğimiz uluslararası lisan Fransızca olduğundan Fransızca öğrenmiş biriydi.

Bense Suadiye’de ve her boş zamanımda çocuğu olmadığı için evlerinde büyüdüğüm halamlar -Yeşilyurt’ta oturduklarından- ve okul arkadaşlarımdan dolayı en çok Ermeni, Yahudi, Süryani, Rum arkadaşlarla oynadım, okudum, aynı apartmanlarda yaşadım.

Annem ve babamın birkaç dili konuşabilmelerinin ötesinde çok güzel Türkçeleri vardır. Daha doğrusu babamın vardı ve babam çok küçük yaşlarında Karadeniz’den ayrılmış bile olsa asla şivesi kaymazdı.  Düzgün bir konuşması ve hoş bir ses tonu vardı. İkimizin de birbirine benzer komik bir üslubumuz vardır ki Karadenizli birilerini gördük mü sanki onlar gibi konuşuruz, dostları eğlendiririz ama bunu alay ederek değil keyifle yaparız. Zaten insan kökleri ile alay etmez, gurur duyulacak konu varsa gurur duyar; benim genetiğimde annem ve babamdan geçen en önemli özellik, en büyük din “SEVGİ”dir. Bizde iyiler ve kötüler vardır başka ayırım yoktur.

Annemin Fransızca şarkıları, Fransız hocalarını anlatması, onlarla gittikleri filmleri anlatması ile büyüdüm ben. Sonra geri dönüp baktığımda çevredeki hemen herkes meğer frankofon dediğimiz Fransız dili ile eğitim alan kişiler, komşular, iş arkadaşları, çoğunluk, hepsi özel eğitimleri olan okullarda ama özellikle Fransızca okumuşlar.

Ben, ağabeyim İngilizce eğitim yaptığından ve artık bizim devrimizde uluslararası dil İngilizce olduğundan açıkçası hiç düşünmeden ağabeyimden de öğrenerek İngilizce okuma kararı aldım. Zaten annemin yakını, Miss G olarak ismi telaffuz edilen ve İstanbul da birçok kişinin İngilizce öğretmenliğini yapmış, Queenie Geseryan da benim hayatımdaydı ve ona büyükanne derdim. Ufaktı, ben de uzun boyluydum. Kucaklardım onu, mutfak dolabından bir şeyler alınacağı zaman… İngiliz dilinin inceliklerini, dini, Anglikanizmi, cherry brandy içkisini yapmayı, birçok şeyi ondan öğrendim. Ama arama motorlarının, internetin olmadığı dönemlerde İstanbul’da Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçip, Tünel ve Şişli semtindeki tek tük kitap evlerinden -Sander ve Hachette kitabevleri gibi- her zaman pahalı olan kitapları bulurdum. Yetmezdi bana hep daha çok çalışırdım, sanırım zararı olmadı.

İyi ki İngilizce öğrenmişim. Çünkü THY yollarında ve bütün havacılık camiasında kullanılan dil  İngilizce idi. Sonra da günümüze kadar geldik.

Fransızca, şarkılardan ve yumuşak ipeksi dokunuşlu gibi geldiğinden aklımda bir yerlerde vardı. Yedi lisan bilen bir arkadaşım vardı; Fransa da büyümüş bir arkadaşım ki onun da bütün sülalesi büyükelçi olarak görevlendirilmiş, çeşitli ülkelerde doğmuş ve yaşamışlardı, kendisi de  Türkiye’nin uzun yıllar Boeing temsilciliğini yaptı “Hüseyin Celal Kavur” vardı.

Celal de gerçekten yedi dil bilen, Helsinki de doğmuş, Alman dadı ile büyümüş, İngiltere’de okumuş, Fransa da yaşamış biriydi ve benimle İngilizce konuşur, birlikte yeni kurulacak charter firmalarında çalışırken dile yatkınlığımızı ve sevgimizi belki de solak oluşumuza da bağlardık, malum sağ lob sol lob…

Kendisine çok güvendiğimden, 21 yaşından sonra Fransızca öğrenilmez cümlesini klişe belledim. Daha sonra başka diller hatta Almanca ve Arap dili gibi çok da ağır grameri olan dilleri bir şekilde öğrenebilmeme rağmen Fransızcadan hep uzak durdum. Oysa Almanlarla çalışmaya başladığım için İngilizce olarak Almanca öğreten kitabımı Celal kendisi hediye etmişti. Ama o zaman öyle gerekiyordu belki de inanmak istedim, belki işime geldi, belki zamanı gelmemişti.

Yıllar yılları kovaladı, emekli oldum, yine çalıştım ama Fransızcaya sıra gelmedi. Bu arada ne kadar film varsa seyrettim, ne kadar şarkı varsa bilirdim, telefonlarımın çalma müziği Fransızca şarkılar idi. Uçarken gittiklerimin dışında Paris’i doğup büyüdüğüm İstanbul hatta yaşadığım Newyork’tan daha iyi bilir oldum ta ki…

Yeşilköy de bir semt sakini -kendi babası da Mekteb-i Sultani’den olan çok değerli bir aileden gelen hanımefendi- Tülin Çelikel, doğup büyüdüğü evi “Yeşilköy Kültür Atölyesi” yapana kadar… Ben de Yeşilköy’deyim. Atölyeyi kuran semt arkadaşı İngilizce hocası Zeynep Şuşut Topaloğlu‘nun eşi de Sultani’den yani Galatasaray lisesinden,  sevgili kurucumuz Tülin’in kızı Pınar  da bir frankofondu. Yine Fransızca bilenler ile çakıştı yolum. Ama o zamanlar hayat arkadaşım olan Salih Hüsnü Yokeş de yabancı lisana kabiliyeti çok olan, çok iyi İngilizce konuşan ve o da GS lisesinden mezun çok iyi Fransızca konuşan frankofondu. Ve onunla da karışık konuşmamıza rağmen o da Fransızcayı becerebileceğimi, neden önceden başlamadığımı hep söylerdi. Bizler atölyede gündüzleri tarih ve tüm şehir/semt bilgilerini öğrendik. Sonra da dışarıda şehir gezileri yaptık. Yine rehberimiz ve derslerdeki hocamız rehberlerin üstadı, hocaların hocası, rahmetli babası, ağabeyi ve kendisi de GS lisesinden, eşi de Fransız olan TURGAY TUNA idi. GS lisesinden mezun, şarap ve kahve eğitimi uzmanı kişilerden dersler aldık, kokteyller yaptık ve bana Turgay hoca son noktayı koyarak dedi ki, “Sorbonne’da ders verecek değilsin, senin yapamayacağın şey olmaz”… Yıl 2015 yaş 52…

Derken benim yolum Kaş’a düştü. Aklımda hep Fransızca… Annem geldi bir gün. Çok sevdiğim kanka dediğim, Kaş’a ilk ayak bastığımda tanıştığım, bir arkadaşımın kafesinde oturuyoruz. Mehmet Zorlu, o da Kaş da Fransızca eğitim almış emekli bir asker; Kaşlı ve şimdi kafesi var… Nasıl unutmamış zehir gibi Fransızca konuşuyor… Anneme de Fransızca söylüyor derken Fransız olup Kaş’a yerleşen bir hanım efendi geldi tanıştık. Herkes Fransız… O arada Kaş Halk Eğitim eski müdürü geldi oraya -pek severiz birbirimizi- dedim ki ‘hocam bir kurs açsak artık, bu olmayacak böyle, eziyor bunlar bizi!’ Güldük ‘sınıf arkadaşı topla, açalım’ dedi. Tamam dedim.

Derken oraya bir genç geldi ‘merhaba’ dedik, ‘siz kimsiniz?’, ‘Ben Fransızca öğretmeniyim’ dedi, ‘hah!’ dedim ‘hocayı da buldum işte kurs tamam.’

Kaş Halk Eğitim Merkezinde başladı Fransızca kursu… Çok sıkmamak için sizleri devamı  başka zaman yazayım.

 

Çok dilli ve çok renkli kalmanız dileğiyle.

Meltem Uzuner

 

 

 

guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments