Öyküler, sadece yazılanlarla sınırlı değildi, olamazlar da… Her satırında, her betimlemesinde, her tanımında okur kendince bir pencere açar, bir dünya kurar, buna bağlı olarak da öykü gelişir büyür, hatta yazarını da aşar.
Adil İzci, edebiyat öğretmeni, şair, öykücü, denemeci, romancı, derlemeci aslına bakarsanız tümüyle anlatıcı. Sıkı bir anlatıcı hem de… onca yapıtının arasına bu kez öyküler de katıldı: Sisli Gece. Her gün daha bir kalabalıklaşan, kalabalıklaştıkça gürültüye boğulan, boğuldukça can havliyle yeni bir “çıkış” arayan günümüz yerleşimlerinde, Adil İzci, bu çıkışı öykü ile gösteriyor. Bir şeyleri anımsamak gerekir, sözcükleri, insanları, okuduklarınızı, izlediklerinizi, gözünüzle gördüklerinizi… “Sisli Gece”de onlarla buluşuyorsunuz.
Başlığa “dilbilimci”yi çıkardım, İzci, öğretmenliğinden de gelen iyi Türkçe kullanımı ve Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan el alarak “Türkçem ses bayrağım”ı daha bir dalgalandırmak istediğinden farklı dillerden gelmiş, yerleşmiş sözcüklerin yerine yenilerini (ya da asıllarını) öneriyor. “İyi bir dilbilimci” ise Ada’da, iskele kahvesinde konuşanların tanımı. Bana da uygun geldi.
Değişenlerle birlikte değişmek…
Dünya öyle hızlı dönüyor ki, o hıza erişemesek de yetişmek için tüm duyularımızı dört açmalı, yaşamı algılamalıyız. 16 öykünün yer aldığı “Sisli Gece”de, “Ne oluyorsa kendiliğinden oluyordu: Ya bağ yollarındayım ya da bağlarda. O, kimi yerleri tozlu topraklı yolların ötesinde berisinde, eğri büğrü, kimi yerleri yıkık sökük duvarlarla birbirine ulanan bağlarda bazen bir tek, bazen de ufak bir öbek ceviz ağacı dört bir yana gölgeler salıyordu.” Yazarın betimlemesi sürüyor, ben uzun bile aldım. Öyküyü okurken o, bağlarda bulmuş kendini, bense İstanbul’un eski semtlerindeki daracık sokakları arasında… Onun için belki bir ağaçtı karşısına çıkan, benim içinse pencerede oturan bir genç kız. Onun için kuşlar cıvıldıyordu belki, benim içinse o kız türkü söylüyordu kendince.
Öykünün güzelliği, yazarın cümlelerinden çıkıp kendi dünyanızı yaratmanızda yatıyor. Yine yazardan alıntılayayım: “İnsan soyu doyumsuz mu doyumsuz!” “Kitabımı güzel güzel okumaya koyuldum. Fakat daha iki sayfa ilerlemeden baba andacı zeytin ağacının arkasından yükselen yeni ay mı desem, birbiri ardına parıldayan yıldızlar mı desem… göz kırpan kırpana. Madem gökyüzü sana rahat vermiyor, sırtını dönerek okumanı sürdürsene be adam!” Olmaz ki… yeni bir düş(ünce) gelir kendi dünyasını kurmaya başlar, siz de okur olarak o yeni kurulan dünyayı daha da güzelleştirmeye…
Adil İzci, günümüz İstanbul’unu anlatırken o güzelliklerin nasıl ve neden yok edildiğini de sorguluyor (ya da sorgulamasını istiyor okurun). Yüzü aşkın balığı varmış İstanbul Boğazı’nın. Hangisi kaldı istavrit dışında? Lakerda yapılırmış palamutlar büyüyüp torik olunca. Var mı artık? Bırakın yapmayı satın almak için bile zor buluyorsunuz.
Bir şey yapmak gerek o zaman. Yazarın izini sürüp “Sisli Gece”den sıyrılmak gerek. Evet, haklısınız, herkes kendi “Sisli Gece”sinden sıyrılacak. Herkes sıyrıldı mi, göreceksiniz, berrak ve ışıl ışıl olacak gecelerimiz.
Sisli Gece
Adil İzci
Öyküler
Oğlak Yayıncılık, 2024, 139 s.