Sabahın erken saatleri… Günün ilk vapurundayım. Hava kasım ayına tezat bir güzellikte olduğundan güverteye çıktım. Elimde fırından yeni çıkmış çıtır bir gevrek… Vapurun ardı sıra gelen hantal gövdeli martılar, elimdeki gevreğe fırsatını bulsalar kapacaklarmış gibi bakıyorlar. Bütün martılar yemek bulma derdinde. Gökyüzünün dingin maviliğinde uçup sabahın tadını çıkarmak isteyeni yok. Richard Bach’ın martısı Jonathan öyle miydi ya? Martı Jonathan sadece karnını doyurmak için uçmuyordu. Onun tutkusu uçmak ve yeni şeyler öğrenmekti. Bu tutkusu yüzünden sürüden atıldı, yalnızlığa mahkûm edildi, ama bu onun umurunda değildi. Cesaretliydi. Kendi olma, tutkusunun peşinden gitme cesareti gösterdiğinde bütün potansiyelini ortaya çıkarabileceğini biliyordu. Sınırlarını genişlettikçe, imkansızı başardıkça hayat onun için daha da anlam kazanıyordu.
Martı Jonathan, sürüden ayrılanın her zaman kurt tarafından kapılmayacağının güzel bir örneğidir. Kendi olma arzusunu gerçekleştirmek isteyenlere ilham vericidir.
İnsanın toplumun kalıplarını kırıp içindeki sese kulak vermesi modern çağın belki de en zor, ama en değerli eylem adımıdır. Toplum, her zaman gruptan ayrılmanın, çoğunluğa uymamanın korkutucu yanlarının altını çizer. Öteden beri kendi olma cesareti gösterenler nadiren takdir edilir. Bu yüzden insanların özgürlüklerini ilan etmekten korkmaları boşuna değildir.
Kendi doğamıza uygun olanı hayata geçirebilmemiz için Martı Jonathan gibi cesur olmamız gerekir. Cesaret, hiç korkmamak değil; korkuların üzerine yılgınlık göstermeden gidebilmektir. Tanıdık ve güvenli olanı bırakabilme gücü demektir. Cesaret, yalnızca bize biçilen rollere karşı çıkmada değil; özgür ve sorumlu bir birey olabilmek için benliğimizi yeniden inşa ederken alacağımız tüm kararlarda gereklidir.
Güvende olmak adına itaatkârı mı oynayacağız yoksa toplumun her türlü yaptırımına etkili bir yanıt olarak maskelerimizi indirip kendimiz mi olacağız?
Buna karar vermek, elbette iç çatışmamıza son verme ve beraberinde eyleme geçme cesaretini gerektirir. Ancak o zaman Martı Jonathan gibi kendimiz olmayı öğrenir, karşılığında ödediğimiz bedel nedeniyle pişmanlık duymayız.