“Çoğu İnsan İyidir” 2021 yılında yayımlandı. Bence çok ilginç, çok önemli ve aslına bakarsanız lise düzeyinde mutlaka okutulması gerekli bir kitap. Kitabı okurken -ki, hep elimin altında, zaman zaman muhakkak karıştırıyorum sayfalarını- göçmenlik ön plandaydı. Aradan geçen bir elin parmaklarını bile geçmeyecek sürede değişti mi, hayır, gündemin hâlâ ilk sıralarında göçmenlik… Ancak bizim ülkemiz için bakıldığında deprem her şeyin önüne geçti. Sadece o mu, seçimler de öyle… Ekonominin durumu, eğitimin içine bocaladığı kuyu, işsizlik, liyakatsizlik ve nepotizmin dikâlâsı yaşanıyor, hiç hız kesmeden. Bir de dinci bakış var; savunduklarına kendileri bile inanmıyorlar. Sabiha Gökçen Havaalanında, durakta öpüşen gençlere atarlanan kadın, videoları sosyal medyaya düşünce yasak kararı aldırmış hemen. Öpüştüğü için suçlanan gençler aldırsa bu kararı, bir yere kadar kabul edebilir insan… Neyse, bu, “çoğu insan iyidir” kısmına girmiyor. Mahkemeden hızlıca karar çıkarttırabildiğine göre çevresi geniş o kadının ve “iyi insan” olmadığını kabul etmiş demektir…
Çoğunluk pişman değil
Haklısınız, kitaba döneceğim, daha doğrusu, yazdığım yazıyı buraya da ekleyeceğim, ama düş(ünce)lerim izin vermiyor. Genel seçimlerin ardından enflasyon da, zamlar da, yoksulluk da, açlık da arttı yeni Başkanlık Sistemi Hükümeti kararlarıyla… Sormuşlar insanlara: Verdiğiniz oydan pişman mısınız? Yüzde 73’ü kararını savunmuş. Sahi, çoğu insan iyiydi değil mi? Kitaplarda yazanlar mı bize uymuyor, biz mi farklıyız dünya üzerinde yaşayan diğer halklardan?
Depremden söz edeyim, güncellensin hiç değilse biraz da olsa… Deprem duyulur duyulmaz binlerce insan yola düştü, karınca kararınca yardımcı olabilmek için. On binlercesi de yediğinden giydiğinden kısarak maddi, nakdi ve ayni yardımda bulundu, elleriyle kazdı yığınları altında kalanları kurtarabilmek için; yetmedi, çevresinin de yardımı olsun diye çabaladı. Çoğu iyi insanlardı onlar. Kötüler yok muydu? Vardı. Kızılay, yardım çadırlarını sattı. Utanmadan savunmaya çalışan ise bir süre sonra taltif edildi.
Ya, ormanların katledilmesi! Bir ağaç bile altından değerlidir diyen iyi insanlar, ağaçları koruduğu için gazlandı, coplandı, gözaltına alındı. Cumartesi insanları yıllardır yakınlarının kemiklerini aradığı için aynı şiddeti görüyor. Demek ki devlet kötü, insanlar iyidir. İnsan iyiliğini istemek bile egemen erke karşı çıkmaktır, başkaldırmaktır. İyi insan itiraz eder.
2021’de, iki yıl önce, tam da bugünlerde siyasihaber9.org sitesindeki yazımı ekliyorum…
Kurmaca değil gerçekleri görelim…
“Sosyoekonomik, sosyopolitik, sosyokültürel nedenlerle insan hareketliliği yaşanıyor ve dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan tam da bu gerekçelerle göçüyor, yayan yapıldak, üste yok, başta yok. İşin kolayını bulan hemen göçmek zorunda kalan bu insanları suçluyor. Oysa hemen baştan söyleyelim, göçün ve göçmenliğin asıl sorumlusu devletlerdir. Zorunluluklar sürüklüyor insanları, yoksa kimse kurulu düzenini, evini barkını, işini bırakıp da bir belirsizliğe yürümez.
Türlü nedenlerle, edebiyatın (sanatın her dalının aslında) desteğini de alan bu düşünce, hemen “Sineklerin Tanrısı”nı ileri sürüyor. Bilirsiniz, düşen bir uçaktan kurtulan ortaokul öğrencilerinin giderek şiddete dönüşen, birbirlerini öldürmeye dek ulaşan öyküsünün anlatıldığı roman. Hemen herkes gibi, ben de bu öykünün gerçek olduğunu sanıyordum. Öğretmen William Golding’in bu yapıtı, birçok dile çevrildi, her okunduğu ülkede kabul gördü ve bu çerçevede yorumlandı. Oysa William Golding, alkolik depresyona meyilli, öğrencilerine şiddet uygulayan biriymiş. Sineklerin Tanrısı bir de Nobel kazandı… Bu, Orhan Pamuk karşıtlarının ekmeğine yağ sürüyor olsa da “papaz her zaman pilav yemez”.
Bir iyi yanımız var, bir de kötü yanımız. Mesele, hangi yanımızı benimsediğimiz, hangi yanımıza güvendiğimiz…
Zor durumlarda…
İnsanların içindeki iyilik zor ya da acil durumlarda çok daha kolay, çok daha şeffaf biçimde ortaya çıkıyor(muş). 2001’deki 9 Eylül olayları (İkiz Kulelere uçakla saldıran fundamentaller), 2005’te New Orleans’ta meydana gelen kasırga sonrasında (binlere ulaşan ölümle) kayıtlara geçen doğal afet ve daha nice vaka örnek olarak gösteriliyor. Basına yansıyanlara göre New Orleans’ta sayısız silahlı saldırı, tecavüz yaşanmıştı. Elektriksiz, susuz kentte insanlar kapana kısılmış gibiydi. Yerel ve merkezi yönetimler de, böylesi durumlarda insanların içindeki kötülüğün dışa vurulduğunu ileri sürerek herkesin birbiriyle savaştığını açıklıyordu. Sular durulduktan sonra araştırma yapan bilim insanları, silah seslerinin gaz tankı patlamasından kaynaklandığını, ölümlerin doğal yollardan ve sadece altı kişi olduğunu, tecavüz ve cinayetin hiç yaşanmadığını, yağmalamaların ise hayatta kalma mücadelesi veren küçük gruplar tarafından ve polis destekli olduğunu saptadı.
Sineklerin Tanrısı ile şekillenen insan bilinci, doğal olarak “iyiliğin” bulunabileceğine inanmakta zorlanıyor. Rebecca Solnit, Cehennemde İnşa Edilmiş Cennet kitabında anlatıyor. “Krallar, diktatörler, valiler, generaller sıradan insanların da genellikle kendileri gibi bencil olduklarını düşünüyorlar. Kendi hayal dünyalarında, yaşanacağını düşündükleri olayları kaba kuvvetle bastırmaya çalışıyorlar” (s.31). Bu da gösteriyor ki, Sineklerin Tanrısı sadece bir kurgu…
Neye inanıyorsak…
“Kim bizi nasıl biliyorsa öyleyiz” sözü, kişinin özgüveninin, kendisine inandığının, yaptıklarının doğru (en azından aksi kanıtlanana dek) olduğunun dile getirilmesidir. İddia eden kendisi kanıtlamalıdır eksik veya yanlışı… bir başka şey geliyor aklıma: “Bir kişiye kırk kez deli derseniz, deli olur”. İnsanlara “kötü” dediğiniz zaman ona inanır ve sadece “kötü”lüğü görürsünüz. Aradığımız şeyi buluruz.
Bir iyilik gördüğümüzde (en azından yoğun trafikte bir yaşlıya yardımcı olup karşıya geçirmek, düşen bir kişiye el uzatıp da kalkmasını sağlamak bile) muhakkak bir çıkar nedeniyle yapıldığı düşüncesi hepimizin aklına ilk takılandır. Örnekler de kanıtlıyor ki “Çoğu İnsan İyidir”. Rutger Bregman’ın, Yeni Bir İnsanlık Tarihi alt başlıklı Çoğu İnsan İyidir” kitabı Mundi Kitap tarafından yayınlandı.
1977’de balık tutmak üzere küçük bir kayıkla denize (hem de okuldan kaçarak) açılan ve sürüklenerek kaybolan çocuklarla ilgili bir gazete haberi Sineklerin Tanrısı’nın gerçek olmayan kurgusunu yalanlıyordu. Barış içinde, keyifle ve birbirlerini üzmeden, kırmadan, yadsımadan hatta yargılamadan 15 ay gibi bir süre yaşamışlar.
Aralarında kız arkadaşları da bulunan o çocuklar adadan kurtulmasalardı da uzun yıllar orada yaşayıp çoğalsalardı nasıl bir dünya oluştururlardı, merak etmez misiniz? Ben öylesi bir toplumda yaşamayı baştan, koşulsuz kabul ederim.
Kitapta benzer çok belge var; biri, sorulan soruyu yanlış yanıtlayan kişiye elektrik verilmesi… İnsan kötüyse her yanlışta biraz daha yükseltir voltajı. Ya değilse… Sonuç ne olur?
Peki, siyasete olan güvenimizi nasıl geri kazanabiliriz? Toplumda giderek daha sık görülen aldırmazlıktan, sinizmden nasıl kurtulabiliriz? Asıl önemlisi de demokrasimizi nasıl kurtarabiliriz?
Norveç’te açık bir hapishane kurulmuş. Gardiyanların tek silahı konuşmak ve güler yüz göstermekmiş. Demek ki olabiliyormuş. Demek ki insanların çoğu iyiymiş. Önyargıyı öne çıkaran ve “hakikat” olduğunu ileri süren egemen erkin yanılgısını düzeltmenin tek yolunun temas olduğunu ileri sürüyor Bregman. Mandela örneğini veriyor. Hollanda asıllı iki kardeşin (biri ilahiyat okumuş ve öğretmen, diğeri her şeyi şiddetle cezalandırmayı savunan bir asker) asla bir araya gelemeyecekleri düşünülürken sihirli “temas” sözcüğü yaşadıkları ayrılığı siliyor.
İnsana bakış açımızı değiştirdiğimizde yeni bir dünyanın kapılarını aralayabiliriz. Bir diğer deyişle asıl suçluların devletler olduğunu, göçmenlerin mağdur olduklarını anlayabiliriz.
Şimdi bir daha bakın akın akın evlerinden yurtlarından kaçıp da başka ülkelere sığınmaya çalışan insanlara…”
Yineleyeyim… tam yeri: Devlet kötü, insanlar iyidir!
Çoğu İnsan İyidir (Yeni Bir İnsanlık Tarihi)
Rutger Bregman
çeviri: Gül Özlen
Mundi Kitap
Temmuz 2021, 455 s.