Korkut Akın
Richard Yates, “Yalnızlığın On Bir Hali”ni yazmış. İyi öyküler, umarım okuru çok olur. Benim kitap üzerine değerlendirmem sonhaber.ch’de diğer yazılarımın aksine yeterli ilgiyi görmedi… İnsanların o kadar yoğun işi, o kadar çok sorunu var ki, kitap okumak, aslında hayata bakmak için fırsat bile bulamıyorlar. Bunda siyasal iktidarların, ekonomik baskıların, kültürel yaşamın, dinin, gelenek ve göreneklerin etkisi de var kuşkusuz. Toplumun yapısına göre değişen etkiler belirleyici de olurlar muhakkak ki.
Bizim ülkemizde, özellikle AKP iktidarıyla birlikte inanılmaz bir manipülasyon yaşanıyor. İktidar, devletin olanaklarını eline geçirdiğinden (hem de öyle bir geçirdi ki, tek adam sistemiyle, ne Anayasa kaldı ortada ne hukuk ne teamül ne de ahlak) işine geleni işine geldiği gibi uygulamaya koyuyor. Kuvvetler ayrılığı ilkesi vardı, demokrasinin olmazsa olmazı, bitti. Dördüncü kuvveti (basın) vardı yaşamın, tükendi. Anayasa’nın bile rafa kaldırıldığı darbe dönemlerinde bile bu denli hoyrat olmamıştı devlet.
Şimdi, hayal çekti diye insanlar tutuklanıyor. Dün, şunun filmini çeksem diyen (Çiğdem Mater) yaşamını hapiste geçirmeye mahkûm edildi. İddianamede de sorguda da yer almayan suçlar mitinglerle, basın yoluyla insanların beynine nakşedildi, suçsuz yere ceza aldı insanlar…
Bunun bir benzeri…
Sokak canları üzerine koparılan fırtına da benzer bir yönlendirme, benzer bir hile, benzer bir güdümleme… Hepimizin bildiği gibi amaç sokak canları değil… Onlar, iktidar yerel yönetim seçimlerinin yenilgisini hazmedemediği için araç olarak kullanılıyor. Belediyelerin işi ya, böylelikle, “bakın beceremediler” diyecekler. Orada bıraksa yine iyi, bir de yıllardır SGK primlerini toplamadıkları belediyelere borcunuzu ödeyin baskısı kuruyor; âlemi kör, herkesi sersem sanarak. Sokak hayvanları için çıkarılmış yasa var, ama hiçbiri umursamadığı için sıra katliama geldi… Gerçi verdikleri sözlerin de yalan çıkması gibi çıkardıkları yasaları, kendileri hiçe saydıklarından birkaç köpek saldırısını bahane edip bu katliamı mazur gösteriyorlar ya da göstermeye çalışıyorlar. Üç beş aya kalmaz unutulur, zaten bahaneydi…
Kemal Gökhan
Neyin bahanesi? Ekonomik krizin tabii ki en başta. “Verin yetkiyi görün etkiyi” gibi kafiyeli ve fiyakalı sözlerin tutmaması, başta işçiler ile tüm maaşlı çalışanlarla emeklilerin tepkisinin sindirilmesiydi amaç. Başarılı oldular mı? Evet! Bunda örgütlü olmayan emekçilerin de suçu var kesinlikle. Sendikalar (sarısı da, yeşili de, kırmızısı da aynı) tepki göstermedi. Siyasal muhalefet de yok, buna da bağlı olarak toplumsal bir tepki göremedik. Nerede “DGM’yi ezdik Sıra MESS’te” sloganlarıyla bütün işçilerin hak ve özgürlük arayışı! Göstermelik üç demeç, beş konuşma yetmiyor.
Umutlarımızı söndürmeyin!
DEM Parti’nin başında bin bir türlü dert var. Her yere yetişmeleri doğaldır ki mümkün değil. Örgütsüz, aslında bilinçsiz olduğumuz için her şeyi onlardan bekliyoruz. Onlar da yetişemiyorlar, ne yazık ki.
Hepimizin bildiği, yakındığı mahalle baskısı burada yeterince gücünü gösterememiş demek ki! Manipülasyon olduğunu bildiğimiz ama gündemde en önde ve alabildiğine güçlü olarak yer tutan sokak canlarının katledilmesine herkes tepki gösterdi; iktidar yanlıları da, muhalefettekiler de, ilericiler de, devrimciler de, ulusalcılar da, yurtseverler de… Sosyal medya çalkalandı. Sokaklarda mitingler yapıldı, bildiriler dağıtıldı. Son ana kadar bir umut bekledi herkes. Olmadı, olmayacağı belliydi zaten. Yıllardır en önemli önergeleri bile reddeden iktidar bunu çıkaracaktı, başka çaresi yoktu, çünkü işin ucunda “tek adam” iktidarı vardı. Kazanmak için de her yol mubahtı. Değil mi ki, bir yasa tasarısını bile reddettikten sonra kendileri önerge verip geçirmişlerdi…
Orada olmalıydınız!
Komisyonlarda kora kor sürdürülen tartışmalar sonrası, kazanamayacağınızı bilseniz bile Meclis’te o oylamaya katılmalıydınız. Göstermelik girdiğiniz yerel seçimlerde kendinize bile oy veremeyen bir parti için -onu bir şekilde sineye çekmiştik- bu kez, bir ret oyu bile seçmenlerin gözünde anlam taşıyacaktı. Tamam, yetmeyecekti ama karıncanın kararlılığının hayata geçmesi olacaktı. Tabii ki, herkesin işi başından aşkın, tabii ki iktidar bin bir hile yapıyor arka arkaya, ama yine de katılamama mazeret değil, mazeret olamaz.
224 milletvekili…
Bunca sıkıntının arasında, bir de siyasi partilerin birbirleriyle rekabeti var. CHP yasayı Anayasa Mahkemesine götürüyor. Neden ret oyu verenlerin tümünün imzasıyla değil de “parti” olarak? Yok, bu sorunun yanıtı da yok.
Genel seçimler öncesi “altılı masa” diye kendi sağından medet uman CHP, aynı anlayışı daha da geri götürdü demek ki. Manipülasyonlara karşı birlikte mücadele etmeliyiz. İnsana olduğu kadar hayvanlara da düşman olan iktidara karşı omuz omuza olmamız gerektiğini kabul etmeliyiz. İşte belki o zaman, manipülasyonlar biter, halkın tepkisi yükselir ve iktidarı devirir.