Siz de içinizle konuşanlardan mısınız? Yok, öyle hayal kurmak değil, içinize ‘nasılsın’ dediğiniz, geçmişi değerlendirdiğiniz, geleceğe o birikimle bakanlardan mı? Yaşama “dön bir de kendine selam ver” penceresinden bakanlardansanız hayatın acı gerçeklerinden kaçamadığınız, ona rağmen dik durup direndiğiniz apaçık belli.
Şöhret Baltaş, bir kadının annesiyle konuşmasını “Annemle Konuşmalar” adıyla, hesaplaşmaya (daha doğrusu, kitabın ilerleyen sayfalarında sizler de göreceksiniz, yüzleşmeye) çağırıyor okuru.
Kalbinize kirli ayakkabılarıyla ilk kim girdi?
Çocukları belirleyen anne baba değil midir? Anadolu’nun erkek egemen dünyasında, erkek çocuklar hep ayrıcalıklı tutulmuştur; ne de olsa “erkek”tir. Hataları göz ardı edilir, şımartılır, her istediği yerine getirilmeye çalışılır. Kız çocuk ise annesinin dizi dibinde oturmalı, ne söylenirse “evet” demeyi öğrenmeli ve itaat etmelidir. Çocuklara biçilen yaşam budur. Kendinden vazgeçen kadın, özdeğer duygusunu ailesine adadığı için kutsanmışken erkek sosyal yaşam, dışarısı ve tabii ki özgürlük demektir.
Şöhret Baltaş, birçok ipucu bulunan büyük bir yumağı atmış önümüze; sosyoekonomik düzenden sosyokültürel yaşama kadar her yapılanın altında nelerin yattığını; çok da güzel, müthiş betimlemelerle, daha da önemlisi, akıcı dili ve hızlı ritmiyle aktarıyor okura.
Kız çocuklarından beklenenin, kayıtsız şartsız “anlamak, ilgilenmek, bağışlamak, idare etmek, olduğu gibi kabul etmek, taviz vermek”, buna bağlı olarak da başta baba olmak üzere aile ve erkek egemenliğe itaat olduğunu söylemeden geçmek mümkün değil. Şöhret Baltaş, sadece iç konuşmalar gibi görünen ama suyun altında bir buzdağı olan sorunu hem incelikle hem de anlaşılır bir dille aktarıyor.
Bireysel gelişim kitabı değil
Biz, çocuklarımızı neden “bedenimizin bir uzantısı” olarak görüyor ve ona göre davranıyoruz? “Annemle Konuşmalar” bir bireysel gelişim kitabı değil, sıkı bir yaşam anlatısı, konusu ve diliyle… Size yapılanları veya size yaşatılanları siz kendi (başkalarının da) çocuklarına yaşatıyorsanız toplumsal gelişme yaşanabilir mi? Sürekli hayat pahalılığı, sürekli işsizlik, sürekli enflasyonla yaşayan bunca insanın güçlü, güvenli, özgür ve demokratik bir yaşam hakkı yok mu?
Cumartesi Anneleri…
Yazarın dili öylesine yalın ve akıcı ki, her an kendinizle bağlantısını kurmak istiyorsunuz. Bir otobüsün camına yaslanmış seyahat ederken kendinizle konuşursunuz ya, daldan dala, konudan konuya atlayarak.
Şöhret Baltaş, yazılması yaklaşık üç yılı bulan kitabında, yılı belli olmayan 28 Mart Cumartesi ile 9 Mayıs Cumartesi arasındaki kısacık sürede yaşadıklarını anlatıyor. O kısa süre içerisinde doğrudan ve apaçık yaşam değerlendirmesi yapıyor. Kendisine yapılanları(n) kendi çocuğuna yapılmaması için… Örneğin, hastane odasında ameliyat olmayı bekleyen annesinin korkusunu içinde duyan “refakatçi” kendisiyle ilgili düşüncelerde ne kadar korkusuz olur; tabii, toplumsal yaşamı ve gerçekliği göz ardı etmeden. O korku çocuğa geçmez mi; geçtiğinde o çocuğun yaşamı da ister istemez benzer korkularla (burada sadece ameliyat düşünmemek gerekiyor, yukarıda değinilen toplumsal yaşam içerisindeki kadın göz ardı etmemeli) dolmaz mı? Şöhret Baltaş, hastane metaforuyla yaşama direnmeyi alıyor ele… Bütün refakatçilerin -plastik terlikli- kadın oluşunu (erkeklerin “yüce” yaratık olmalarının etkisi büyük bunda), uyukladıkları sandalye tepesinde gözlerini yarı açıp hastalarının üstünü örtmesini, ziyaret saatinde gelenlerle gürültülü konuşmalarını aslında yaşamın ta kendisi olduğunu anlatıyor. İlginç, anne kız arasındaki çelişkiler doruğa çıkmışken, iç konuşmasını, “ben senin incitilmiş kadınlığını seviyorum anne, kavga ettiğim, onu yüceltip kullanan yüzünü” sözleriyle fısıldıyor kulağına.
Çözümü nerede?
Doğum gününü, o yıl yaşananları anımsıyor, anımsatıyor romanın kahramanı… Aslına bakarsanız hepimiz biraz o romanın kahramanıyız, kendi halimizce. Aynı gün, Martin Luther King, siyahların eşitliğini isterken öldürülmüş. Adana’da topraksız köylülerin protesto yürüyüşü bastırılmış kolluk güçlerince. İki üniversiteli Kürtçe dergi çıkardıkları için tutuklanmış… Kızını kucağına aldığındaysa Gorbaçov’la Bush’un “soğuk savaş”a son verdiklerini el ele… İster istemez, o yaşayamadığı (ya da dünyadan bihaber yaşadığı çocukluğunu) istiyor geri; kızına aile/mahalle baskısının halkasını boynuna taktığının ayırdında ve kuşkusuz, gözü yaşlı.
Annemle Konuşmalar
Şöhret Baltaş
Roman
Remzi Kitabevi, Mayıs 2024, 189 s.